Sınıf tradutor Português
17,571 parallel translation
Senin için bisiklet sınıfını her zaman ekerim Richie.
Por ti, baldo-me à aula de cycling!
Jack Barker. İnanılmaz yetenekleri olan birinci sınıf bir CEO.
Jack Barker, muito talentoso, um diretor de topo.
Çoğu gün çocukların oyunları, şiir okumaları ve sınıf projeleri için geri dönüyorum.
Na maioria dos dias corro novamente para a escola para os peças da escola, para as leituras de poesia e projectos de turma.
Bunu üçüncü sınıf öğrencisi mi yazmış yahu?
Quem escreveu isto? Um miúdo do 3º ano?
2005'te teşkilata katılıp Farm'da eğitim almışsın. Sınıfının en iyi % 10'luk dilimine girmişsin. Göğüs göğse muharebede ve kaçamak sürüş eğitiminde yaratıcılığını konuşturmuşsun.
Em 2005, entrou para a agência e treinou na quinta, ficou nos 10 % dos melhores na sua turma, e mostrou em particular... criatividade no combate mão a mão e exercícios de condução evasiva.
Mary Mulhall, Krupa'nın komşusu ve sınıf arkadaşı.
Mary Mulhall. Ela é vizinha e colega da Krupa.
Bu ağır suç sınıfına girer.
É o peso do crime.
Sınıfı : Alakalı.
" Classificação :
Konu siz ve Steve, bu da iki kişilik bir oyun, sahnesi sınıf olan, zaman içinde birçok boyutta yer alan.
Trata-se de si e do Steve e da peça com dois atores, na sala de aula, por muitas dimensões ao longo do tempo.
Sizi durdurmazdım, velilerle sınıf dışında konuşmaktan hoşlanmam ama onun çok özel bir kadın olduğunu söylemek istedim.
Não o teria parado, só gosto de falar com os pais na sala de aula, mas queria dizer-lhe que acho que ela é uma mulher excecional.
Tıp fakültesinin son sınıfında yataktan kahvesiz kalkamaz olmuştum.
No fim do curso de Medicina, não conseguia sair da cama sem um duplo.
- Evet. Adam sınıfının çok üzerinde bir hatun yapmış.
É, este tipo está fora da tua categoria.
Hutches I ve II de ekonomi sınıfında seyahat etmiştir herhalde.
Aposto que o Hutch I e II viajavam em turística.
Bahsettiğimiz çok rekabetçi bir sınıf. Bu yıl ara vermesine ne dersin?
É uma turma muito competitiva e que tal um ano sabático?
Venedik derisi, birinci sınıf kalite. Rolex.
Couro veneziano de primeira qualidade.
Üniversite birinci sınıf, burnunu kırmıştın. Bar kavgasında.
1º ano, nariz partido, luta de bar.
İkinci sınıf, çeneni kırmıştın. Bar kavgasında.
2º ano, mandíbula partida, luta de bar.
Tüm sınıf bunun aldatmaca olduğunu düşündü.
A ideia da nossa turma era só uma ideia.
şimdi burun buruna olmaktansa, bir oldunuz... tek sınıf.
Agora, em vez de um mais um, vocês são uma unidade, uma turma.
sınıfın en iyileriydik.
Costumávamos ser o topo na nossa turma em P.T.
Bu yüzden bugün sahada sizden bir adım önde bir sınıf kaçıkla yüzleşeceksiniz.
É por isso que, hoje, vocês vão enfrentar uma turma de recrutas que estão um passo à frente.
kazanan sınıf kaybeden sınıftan 5 kişiyi eve gönderecek... herhangi istedikleri öğrenciyi.
A turma vencedora irá escolher cinco da turma vencida para irem para casa... Qualquer recruta que eles queiram.
Tüm bunların ötesinden bir yerlerde benim için de bir yer olduğunu fısıldıyor.
A dizer-me que há um lugar para mim, algures longe disto.
Ne düşündüğünü anlamak için o şeylerden birine ihtiyacım yok. Çünkü insanların yaptıklarından önce ne istediklerini anlamak için yalnızca onlara bakarak okumak üzere tasarlandım ve eline geçen ilk fırsatta beni becermek istediğini biliyorum ama yapmamalısın.
Não preciso de uma dessas coisas para saber o que os outros pensam porque fui construída para perceber as pessoas só de olhar para elas, para saber o que querem antes que elas próprias o saibam.
Bazı arkadaşları bir ayakkabı fırlatmış ve kızın birine gelmiş.
Um amigo atirou o sapato e acertou numa miúda.
Bu okul hakkında bildiğim tek şey, sıfır toleransının olduğudur yani bunun anlamı kızınız, bütün okul dışı faaliyetlerden yasaklandı.
O que sei é que esta escola têm tolerância zero, no qual significa que a sua filha está vetada de todas as actividades extracurriculares.
Yaklaşın ve fısıldaşacağım.
Chega mais perto. Eu vou sussurrar ao teu ouvido.
Ansızın, önümdeki adam fıttırdı. " Bu şeyden sıkıldım!
Aposto que vai acelerar quando começar a mandar uns tiros a estes cabrões! "
O videoyla beni dize getirme şansın sıfır.
Isto não me compromete.
Çünkü sen bir fırsatçısın Ken ve Garth ve benim gibi adamlar, biz fırsatçıları sevmeyiz.
Porque és um caçador furtivo, Ken. E tipos como o Garth e eu não gostamos de caçadores furtivos.
Bir salgının sıfır noktasındayız.
Estamos na zona zero de um surto.
Kızının gülüşlerinde vardım ama şu an acında da varım. Karanlığım, ışığım, güneş ışığıyım, fırtınayım.
Sou a escuridão e a luz, a luz do sol e a tempestade.
Çünkü senin her gece güneşsiz büyüsünler diye bitkilerine fısıldadığını duyuyorum.
Porque vos ouço a sussurrar para as vossas plantas à noite, para que cresçam sem sol.
Bu, fısıltı şeklinde itiraf almanın iyi bir örneği.
Este é um bom exemplo de uma confissão sussurrada.
Sınır karakolundaki kürklerin tamamını, 12 fıçı barutu, 16 tüfeği, ve iki haftalık erzağı aldı. "
Fugiu com a reserva de peles dos postos avançados, assim como 12 barris de pólvora, 16 mosquetes e duas semanas de mantimentos.
Sıfırdan yüze çıkıyorlar ve onlara verdiğimi nasıl kullandıklarını net olarak izleyebiliyorum.
Passam do zero ao cem. E consigo ver como utilizam o que lhes dou.
Bu fare deliğinden fırlamış yerde senin gibi işe yaramaz bir şarlatandan bir şey satın alacağımı düşünüyorsan...
Se julga que vou comprar algo a um charlatão numa espelunca destas...
Onların eline geçmeden evvel araştırmaları ve sıfır maddeyi ele geçirmemiz gerekiyor...
Precisamos de ir ao seu laboratório para reaver a pesquisa e a matéria zero antes que estes homens...
Isodyne'ın Sıfır Madde ile ilgili çalışmalarından bir şey var mı?
Alguma coisa a respeito da Isodyne trabalhar com Matéria Zero?
Bu Sıfır Madde denilen şey... -... yüzyılın en büyük buluşu olabilir.
Essa Matéria Zero... podia ser a maior descoberta do século.
Kendisi de kocası da Sıfır Madde'yle olan bağlantısını saklamak için birçok şey yaptı.
Ela e o marido foram muito longe para esconderem o envolvimento dela na Matéria Zero.
Sıfır Madde'nin yuvasını yaptın.
Construiu uma unidade de alojamento para a matéria zero.
Bu yüzden Sıfır Madde'yi ve potansiyelini konseye tanıtacak kişi de sen olmalısın.
É por isso que precisas ser tu a abordar o Conselho sobre a Matéria Zero e todo o seu potencial.
Sıfır Madde numunesi almak için SSR'ın bu vakum şırıngasının üzerinde değişiklik yapabiliriz.
Podemos modificar esta seringa de vácuo da RCE para conseguirmos a amostra de Matéria Zero.
Sana yaklaştığımda benden Sıfır Madde çekip katılaştığını zaten biliyorum ki bunu kontrol edemiyorsun.
Já sabemos que se me aproximar de si, você extrai matéria zero de mim e fica sólido, o qual não consegue controlar.
Çünkü kafandaki fısıltı işe yarayacağını söylüyor.
Porque os sussurros na sua mente dizem que vai.
Sıfır Madde'nin etkisi altındaydın.
Estás sob influência da Matéria Zero.
Bunu bir düşün.Belki de Robert'a bu fırsatı vererek yaptığın yanlışı telafi etmiş olacaksın.
Pensa assim. Talvez, só talvez, ao dares isto ao Robert, o estejas a compensar pelo que lhe fizeste.
Sıfır Madde'nin bir kısmını alır, Stark Laboratuvarları'nda güvenlice çalışırız.
Podemos capturar alguma Matéria Zero e estudá-la nos Lab. Stark.
Sıfır Madde'nin çıkmasını engelleyecek x-ray ışınları gönderen bir projektör yapabilirim.
Posso construir projetores que lançassem raios X para a fenda. - Mantendo a Matéria à distância.
Zayıf noktasını bulmamız gerek, ki o da şu anda iki karısı olması mı?
Temos de descobrir os pontos fracos, que, neste momento, podem ser, dois holandeses?