Varsayalım tradutor Português
657 parallel translation
Ama varsayalım ki nerde olduğunu biliyoruz ve iyi koşullar altında olduğunu.
Mas suponhamos que sabemos onde há um e que se encontra também em muito boas condições.
Ama varsayalım sadece bir dakikalığına.
Mas vamos fingir... só por um minuto.
Varsayalım ki motorundan indin ve bana ceza yazacaksın.
Pois desça de sua moto e me dê uma multa.
- Varsayalım ki bu sefer uyarıyla geçiştireceğim.
- Que lhe sirva de advertência.
- Varsayalım ki işe yaramadı?
- E se não resolver?
Varsayalım ki parmaklarını kırdım.
O poderei por de castigo.
Varsayalım ki feryad edip başımı omzuna koydum?
E se choro e me apóio sobre seu ombro?
Aptalca bir düşünce olduğunu varsayalım,... elbette benim savaşım sizi ilgilendirmez,... Younger Miles'a karşı.
Acho que foi tolice de minha parte pensar que você estaria interessado na minha luta contra o Younger Miles.
Varsayalım ki, yani diyelim ki...
- Supõe, apenas supõe...
Biraz altınımız olduğunu itiraf ettiğimi varsayalım... ama onun yerini size söylemem?
Suponham que admito que temos ouro... mas que não lhes digo onde está.
Bunu şampanya varsayalım.
Vamos fingir que isso é champanhe.
Varsayalım ki uykucu arkadaşının evine gitmesini ve görülmesini istedi.
Vamos supor que ela quisesse que o nosso amigo sonolento fosse lá a casa e fosse visto lá.
Bu grubun önerilerinizi reddettiğini varsayalım.
Suponhamos que este grupo rejeita as suas propostas.
Bunu söylemediğimi varsayalım... Çünkü Kocam öleli kısa bir zaman oldu.
Suponho que não deveria ter dito isso... com o meu marido morto há tão pouco tempo.
Varsayalım oraya sorun yaratmaya... ve McAndrews üzerinde zor kullanmaya gittiniz.
Agora, suponha que eu não acredito nisso? Suponhamos que você de propósito foi até lá para causar problemas... para insultar e forçar o Sr. MacAndrews a abrir fogo?
Varsayalım aslan postunu getirdi.
Suponha que o leão traz a sua pele... O que é que me acontecerá?
Tüyleri görmek istemem. Ama biz onu kızarmış kuzu varsayalım, hala yün örmeye devam edecek misin?
E se tivéssemos costeletas de carneiro, continuarias a ver a lã?
Varsayalım Griswold'la evlenmek istemiyorum?
E supõe que não desejo casar-me com Griswold?
Bizde olduklarını varsayalım.
Vamos partir do princípio que estão.
Ama biz kasabanın Alman askerleriyle dolu olduğunu varsayalım.
Agora imaginemos que o lugar está pejado de alemães.
Varsayalım bunlar doğru.
Suponhamos que isso é verdade.
Ama varsayalım bir parçasını almaktan vazgeçtim ve senin işe ortak olmaya karar verdim.
Mas supõe que eu estava disposto a renunciar a parte deles... e receber uma parte do teu projecto, em vez disso. Não?
Varsayalım kazara yakalandın.
Supõe que és apanhado.
Bernard'ın bana, sizin iddia ettiğiniz gibi güvendiğini varsayalım bu durumda bana söylediği hiç bir şeyi açıklamazdım.
Se o Bernard confiou em mim, isto implica que eu nunca revelaria o que ele disse, não é?
Marion'un okuyabildiğini varsayalım.
Faça de conta que a Marion sabe ler.
Varsayalım... adamın biri bu eyeri satın aldı.
Bem sabe, um homem que compra uma sela, tem pressa para chegar em algum lugar.
Aella'nın senin sözünü affettiğini varsayalım.
Suponha que Aella a liberta do seu compromisso.
Buraya döndüğünü ve André gibi olmadığını varsayalım.
Imaginemos que ele vem cá. E imaginemos que ele não é como o André.
Sıradan bir insanın, diyelim ki bir Cates veya bir Darwin'in, Tanrının kendilerine fısıldayabileceğini, Brady'nin aksini düşünmenin de kutsal olabileceğini düşünecek cesaretleri olduğunu varsayalım.
Suponhamos que um ser inferior... suponhamos que um Cates ou um Darwin teve a audácia de pensar que Deus lhe confiou que uma ideia oposta a Brady também poderia ser sagrada.
On dakika uyuduğumuzu varsayalım, sonra görev başına döneriz.
Dez minutos para fingir que dormimos, e depois voltamos ao trabalho.
Varsayalım, isteyen herkese solungaç nakli yaptınız.
Suponhamos que instala brânquias em todos os voluntários.
İçinizden birinin Charles'ı burada Paris'te bulduğunu varsayalım.
Ouçam. Suponham que um de vocês encontrou o Charles aqui em Paris.
Beş adam öldürdüğünü varsayalım.
Muito bem. Suponhamos que mataste a cinco homens.
Umarım, köleleri olan bir arkadaşın vardır, ve ondan birisinin onları alacağını varsayalım.
Suponhamos que um amigo teu tinha escravos, e suponhamos que alguém lhos ia tirar.
- Varsayalım ki, kurtulduk, Kaptan...
- Presumindo que nos safamos...
Bunun bir tuzak olduğunu varsayalım.
- Suponhamos que é uma cilada.
Yaşayacağınızı varsayalım.
Vamos supor que haja um futuro.
Onu aradığımızı bildiğini varsayalım.
Presumamos que é inteligente. Que sabe que o procuramos.
Ama yüzeyde, yaratıklar gölgede kalıyor. Saklanmadıklarını varsayalım.
Mas na superfície, as criaturas ficam à sombra a maior parte do tempo.
Sybo'nun çok duygusal olduğunu varsayalım.
Digamos que a Sybo era sensível.
Böyle bir varlığın var olduğunu varsayalım.
Suponhamos que esta criatura existe.
Yani bebeği doğurduğunu ve kaybettiğini varsayalım.
Supõe que tinhas o bebé e que o perdias.
Varsayalım ki, hepsi de bir kez karşılaştılar.
Suponhamos que eles apenas se encontram uma vez?
Çocukları olduğunu varsayalım.
Suponha que ele tenha descendentes.
- Bu soruları sadece öylesine sorduğunuzu varsayalım yine de
Supondo que fazia a pergunta que não fez.
- Bir an bunun bir kaza olmadığını varsayalım.
- Fala-se de não ter sido um acidente.
Başardığını varsayalım.
Agora, considere que você quer amá-lo e digamos que você consiga.
Doktor, yabancı bir yerde yaralandığınızı varsayalım.
Doutor, vamos imaginar que foi ferido num lugar estranho.
lşığa duyarlı olduklarını varsayalım.
Suponha... que não estejam simplesmente escondidas.
Şimdilik bunun Andromeda olduğunu varsayalım.
Por enquanto, vamos presumir que este é o "Andrómeda".
Varsayalım ki buldular.
E se o encontrarem?