Yalnızlık tradutor Português
1,304 parallel translation
Yalnızlık, içinde yıkıma sebep olmuş.
O profundo terror de estar sozinho.
Çıkabilsek bile bizi ne bekliyor? Daha fazla yalnızlık!
Mesmo se pudéssemos, o que nos espera?
Lester'ın bedeninde yalnızlık çekiyorum. O yüzden bu sefer başkalarını da yanımda götürmenin bir yolunu buldum.
Senti-me muito só dentro do Lester por isso descobri um modo de levar outras pessoas comigo desta vez.
Biliyorum. Burada iki kişi yalnızlık çektik, değil mi?
Isto aqui estava a ficar um pouco solitário só com nós os dois.
Yalnızlık konusunda iyi değilim.
Não sirvo para estar sozinha...
Ve bu bedel de yalnızlık.
E esse preço é a solidão.
Eğer mükemmel biri isen, yalnızlık çeken biri olsan gerek.
Para se ter valor, tem de se ser solitário.
yalnızlık... iyi, eh?
Sozinha é... bom, eh?
yalnızlık bana göre değil.
Não quero ficar sozinha com o recorde.
Siz bakmak istemezseniz onu alırız. Ama grup evinde yalnızlık hissedecektir.
Se não se quer ocupar do Julian nós ficamos com ele, mas teremos de o pôr num lar de acolhimento.
Yalnızlık çekmesini istemeyiz. Hepiniz labirente gireceksiniz.
Como não queremos que o engraçadinho se sinta sozinho vão todos passar um tempo ao labirinto!
Önemli olan, onları sevdiğimiz onları çağırdığımızı duymamış olmaları ve hala onları o odalardan dışarı çağırdığımızı duymayışları oraya ebedi yalnızlık için gidişleri ve orada onları tekrar bir araya getirecek parçaları asla bulamayacak oluşumuz.
Apenas que as tínhamos amado, e que elas não tinham ouvido ainda não nos ouvem chamá-las, daqueles quartos, onde foram para ficar sozinhas para sempre, e onde jamais poderemos voltar a reconstruir o "puzzle".
Yalnızlık korkusu, başarısızlık korkusu, bilinmeyen korkusu.
Medo da solidão, medo de falhar, medo do desconhecido.
Derler ki ; yalnızlık, hafızayı canlı tutar!
Dizem que a saudade aviva a memória.
Zaman zaman yalnızlık çekiyorum.
As vezes, sinto-me só.
Geceleri soğuk ve yalnızlık hâkimdi.
Esperei que aparecesses em casa durante três dias!
Onu yalnızlık hastalığına yakalanmakla suçladım ve sonra gemiyi elinden aldım.
Eu o culpei pelas suas histórias vis como loucura isolada e então tirei a nave de suas mãos.
Yalnızlık.
Solidão.
Yalnızlık tercihtir.
A solidão é uma escolha.
Bir daha hiç yalnızlık çekmeyeceksin.
Nunca mais vais ficar sozinho.
Peki ya yalnızlık?
E quanto à solidão?
Yalnızlık duyarsan bir plakçıya git ve dostlarını ziyaret et. "
Se alguma vez se sentirem sozinhas vão a uma loja de discos e visitem os vossos amigos. "
Yalnızlık.
Só.
Senin yalnızlık çekeceğini düşündüm.
Pensei que estivesses só.
Yalnızlık kötüdür.
A solitária é lixada, não é?
Oh, bebeğim. Hissettiğin şey yalnızlık.
Sentes-te sozinha.
Yüz Yıllık Yalnızlık'ı okuyorum.
Essa é boa. É dos "Cem Anos de Solidão".
Sorun nedir bebeğim? Yalnızlık mı çekiyorsun?
Qual é o problema, bebézinho?
Yalnızlık pek de eğlenceli bir şey değil.
Tenho os meus passatempos e pouco mais.
Yalnızlık içini paralar.
É doloroso estar sozinho.
Ben de orada yaşarken bazen yalnızlık çektim.
Também me sentia solitária de vez em quando, quando vivia ai.
Yalnızlık iyi birşey değil, Katie.
Não é bom estar só.
Çok yalnızlık çekiyor olmalısın.
Isso deve ser muito solitário para ti.
Bak, Robert biliyorum yalnızlık çekiyorsun ama o kızla biraz da olsa, rahatsızlık çekmedin mi?
Ouve, Robert, sei que te sentes sozinho, mas não te sentias um bocado desconfortável ao sair com a miúda?
Orada yalnızlık bekliyor
É muito solitário lá fora.
Yalnızlık konuşabileceğim bir şeydir. Jettel gibi bir kadınla mı? Ne güzel bir kadın!
Estar sozinho é uma coisa, conheço bem a sensação, mas com uma mulher como a Jettel, uma mulher tão bonita...
Yashodara'nın, Siddharta onu terkettikten sonra... öfke kurbanı olmadığını, yalnızlık ve acıların esiri olmadığını nereden bilebiliriz ki?
Como se poderá saber se Yashodhara, não acabou vítima da raiva, da solidão ou da amargura, depois de Siddhartha a deixar?
Sevgili David, yalnızlık duyduğunda geçmişte, senin döneminden başka insanları geri getirebiliriz.
Querido David, quando te sentires sozinho... podemos trazer de volta outras pessoas do teu tempo do passado.
Evet, rahatlık iyidir, ama ya yalnızlık?
Pois, talvez conforte... Mas e a solidão?
Benim işimde insan yalnızlık ve ölümle çevrilidir.
Na minha profissão, estamos rodeados de solidão e morte.
Aslında yalnızlık mekanda değil, insandadır.
Na realidade, se você pára para pensar, lugares solitários não existem ;
Doğrusu yalnızlık insan türünün devamını sağlar.
Na realidade, a solidão garante a propagação da nossa espécies.
Yalnızlık, parasızlıkya da seks ihtiyaçları için.
Porque se sentem sós, sexys ou estão sem dinheiro.
Yalnızlık...
Solidão.
Sanırım boş sokaklar yalnızlık demek oluyor.
Suponho que a rua vazia significasse solidão.
- Yalnızlık hissedeceksin.
Podes sentir-te só.
Yalnız olduğunu ve hırsızlık yaparken iki güvenlik görevlisini vurup, öldürdüğünü söylüyorsun.
Disseste que agiste sozinho. Disseste que mataste dois vigias durante o assalto.
'Clangerların gezegeni dahi, Clangerlar kendi sıcacık mağaralarının içindeyken yalnızlığın nasıl bir şey olduğunu gayet iyi bilir.'
Até o planeta dos Clangers, quando os Clangers estão recolhidos nas suas cavernas quentes, deve saber o que é estar-se só.
Yalnızlık.
Sózinho?
İşte düpedüz yalnızlık, kim böyle birşeyi rüyasında görür ki?
Ninguém que me ame e que me sinto só. Quem sonharia com isso?
Haksızlık ediyorsun, tanıştığımızda turnelere çıkan ve çocuğu olan yalnız bir kadındın, benimle tanışınca isteyerek bıraktın.
- Não é justo. Andavas em digressão com um bebé e ficaste satisfeita por desistir.
yalnız 545
yalnızım 166
yalnız mısın 235
yalnızca 183
yalnız yaşıyorum 22
yalnızdım 64
yalnız mısınız 41
yalnızsın 42
yalnızız 36
yalnız mı yaşıyorsun 33
yalnızım 166
yalnız mısın 235
yalnızca 183
yalnız yaşıyorum 22
yalnızdım 64
yalnız mısınız 41
yalnızsın 42
yalnızız 36
yalnız mı yaşıyorsun 33