Yok etmek tradutor Português
4,011 parallel translation
Hala Charan Grover'ı yok etmek zorundayız.
Ainda temos de destruir o Charan Grover.
BUSG karakolları Dünyada kalan tüm'yüklü'leri aramak ve yok etmek üzere inşa edildiler.
Os P.A-USDF foram criados para procurar e destruir os Heavies que restam na Terra.
Onların amacı insanlığı yok etmek.
O objectivo deles é a aniquilação da humanidade.
Bizim ve sevdiğimiz herşeyi yok etmek için buradalar.
Estão aqui para eliminar tudo o que somos, e tudo o que amamos.
Senin görevin de yanardöner amını bulup yok etmek.
O teu dever é agradar, a todos os níveis, esta menina.
Şirketin talimatları araştırmayı ve denekleri almak Dr. Irvine dahil tesisi yok etmek yönündeydi.
As ordens da empresa são para levar a pesquisa, os espécimes, destruir o laboratório, incluindo a Dra. Irvine.
Bana kızdın, şimdi de burada kurduğum her şeyi yok etmek istiyorsun.
Estás danado comigo, e vais destruir tudo o que eu construí.
Bir şey yok etmek istediğimi söylemedim.
Eu não disse que queria destruir o que quer que fosse.
Irkınızın buraya bizi yok etmek için geldiğini düşünüyorlar.
Acham que a vossa raça veio para nos destruir.
Tamamen yok etmek için.
Para destruí-lo completamente.
Onu yok etmek için bilmeniz gereken her şeyi.
Tudo aquilo que precisa de saber para o poder destruir.
Yoksa emin olabilirsin hayattaki en büyük amacı seni yok etmek olacaktır.
Senão, garanto-lhe que o objectivo da vida dele será arruiná-lo.
Silahsorlari yok etmek istiyorsan anahtar D'Artagnan'dir.
Se deseja ver os Mosqueteiros destruídos, o D'Artagnan é a chave.
86 bize 300 milyar daha veriyor erken emekliliği yok etmek istiyorum.
Sessenta e oito dar-nos-ia mais 300 biliões, e gostaria de eliminar a reforma antecipada.
Sonra, olanların tüm kanıtlarını yok etmek zorunda kalacaksın.
Tem de livrar-se de qualquer... de todas as provas do que aconteceu.
Lannisterlar bizi yok etmek istiyor.
Os Lannister querem destruir-nos.
Bu şehri, yok etmek için savaştığım adaletsizliği yönetmek için almadım. İnsanlara özgürlük getirmek için aldım.
Não tomei esta cidade para presidir à injustiça que lutei para destruir, tomei-a para trazer liberdade às pessoas.
"Savaş alanında dostluk veya düşmanlık yoktur. Merhamete yer yoktur. Karşında yalnızca yok etmek zorunda olduğun bir rakip vardır."
"No campo de batalha, não há amigo nem inimigo... não há espaço para compaixão... simplesmente um adversário diante de ti que tem de ser destruído".
Sürüyü yok etmek istiyorlar.
Querem a Alcateia destruida.
O, bizi yok etmek için burada değil.
Ele não está aqui para nos destruir.
Dünya'nın yörüngesine veya Ay'a insan göndermek büyük, güvenilir ve güçlü roketler gerektirir. Bunun için gerekli olan teknoloji bir nükleer başlığı gezegenin diğer ucuna taşıyıp düşmanınızın en büyük şehirlerini yok etmek için gerekenle aynıdır.
Enviar pessoas para orbitar a Terra ou ir à Lua requer foguetões grandes, fiáveis, potentes, precisamente a tecnologia necessária para transportar uma ogiva nuclear até ao outro lado do planeta, para destruir as maiores cidades do inimigo.
Onunla düşmanlarımızın kendi metotlarını onları yok etmek için kullanma şansımız olacak...
Com ele, temos os meios de destruir os nossos inimigos usando os seus próprios métodos contra eles.
- Gezegeni yok etmek isteyen bir galaksiler arası dövüş menajeri.
Um promotor de lutas intergalácticas, que deseja destruir o planeta.
Kabal? Kuru kafa seni yok etmek mi istiyor?
O Caveira quer-te destruído?
Kuru kafaya söyle beni yok etmek için şişkin bir otomatondan fazlasına ihtiyacı olacak.
Diz ao Caveira que vai precisar mais do que de um inchado autómato para destruir o Doom!
Senin de Doom'u yok etmek için uğraşman gerekirdi!
Também devias estar a destruir o Doom!
Öyleyse neden yok etmek istiyor?
Porquê a destruição, então?
Savaş bölgesinde olmayan bir şehri yok etmek cezaî bir suçtur.
Porque a destruição de uma cidade fora de uma zona de guerra é um acto criminoso
Mesele sadece bir şehri yok etmek değil söz konusu milyonca insan var.
Porque não se trata de destruir uma cidade, mas sim milhões de pessoas
Bizi yok etmek istiyorlar.
Querem-nos aniquilar.
Şimdi daha önemli şeylere yönelme zamanı geldi, Abaddon'u yok etmek gibi.
Por isso é hora de passar para assuntos mais importantes - como destruir a Abaddon.
Telefonu yok etmek için sana verdiğimi ona söyledim.
Eu disse-lhe que te entreguei o telefone para que o destruísses.
Bu mayalı kapari solüsyonu aslında martı cesetlerini... yok etmek için kullanılıyor olmasına... rağmen yerel alkolikler kısa zaman sonra... Strupo'nun leziz bir içecek olduğunu keşfettiler.
Embora esta mistura tivesse sido originalmente usada para dissolver cadáveres de gaivota, alcoólicos locais logo descobriram que Strupo era uma bebida saborosa de último recurso.
İçimdeki doktor sana yardım etmek istiyor ama bunun için vaktim yok.
Desculpem. A médica em mim quer ajudar-te, mas não tenho tempo para isto.
He ondan! Bir bok bildiğin yok senin. "Riggan Thomson'la çalışmak bir maymunla dans etmek gibi" demek?
"Trabalhar com o Riggan Thomson é como dançar a valsa com um macaco"?
Seninle bir derdim yok ama güneş paneli üretimde Asyalılarla rekabet etmek zorundayım.
Acredite que não é pessoal. A crise e a concorrência asiática no fabrico dos painéis solares, obrigam-me a tomar algumas decisões.
- Pes etmek yok. Baksana. Bebek yapmak kolay olsaydı herkes yapardı.
- Ao trabalho! Se fazer filhos fosse fácil, toda a gente estaria a fazê-los.
Artık kurbanların ailelerini ziyaret etmek yok.
Não visitas mais famílias.
Kağıt üzerinde, Sophie'yi Olivia'ya tercih etmek için hiçbir sebep yok.
Teoricamente, não há motivos para preferir a Sophie à Olivia.
Birlikte yolumuza devam etmek yüzleştiğimiz, yaşam tarzımızı yok etmeye ant içmiş kararlı bir düşman tehdidini anlamayla başlar.
Avançar juntos começa com a compreensão da ameaça que enfrentamos, um inimigo determinado que jurou destruir o nosso modo de vida.
Burada hiç yetkim yok ve İngiliz polisine karşı çalışmaya devam etmek istemiyorum.
Não tenho autoridade aqui e não quero incomodar a polícia britânica.
Arkadaşın Jack'e yardım etmek isteseydim bile ne senin ne de benim yapabileceğimiz bir şey yok gerçekten.
Ainda que quisesse ajudar o teu amigo Jack, não há realmente nada que eu ou tu possamos fazer.
Cidden Tom, biliyorsun, kazan kaldırmak yok ve kahrolası bütün hayatını feda etmek var...
Quer dizer, a sério, Tom, tu sabes, existe o não fazer ondas, E depois há o sacrificares toda a tua porra...
Chris'in aradığımdan haberi yok. Bebeğin doğduğunu haber etmek istedim.
O Chris não sabe que lhe estou a ligar, mas queria que soubesse que já tivemos o bebé.
Ama artik anahtar yok ve bu da seni dogramanin yeni yollarini akil etmek için kafami patlatmak zorunda kalacagim anlamina geliyor.
Mas a chave já não existe, o que significa que terei de dar voltas ao cérebro, à procura de novas maneiras para vos dilacerar.
Kavga etmek yok, barış için buradayız.
Sem discusões. Estamos aqui para um encontro de paz.
Artık feda etmek yok.
Chega de sacrificios.
Yoksa bizi takip etmek uğruna ikisinin de yok olmasına izin mi vereceksiniz?
Ou vais deixar ambas serem destruídas para nos seguires?
Kişisel hayatına müdahale etmek gibi bir niyetim yok.
Não me queria intrometer na sua vida pessoal.
Anlaşılan uydu çanağını tamir etmek gibi bir planınız yok.
Até parece que não planeia reparar a antena.
Kavga etmek yok!
Nada de brigas!