Zararın tradutor Português
4,603 parallel translation
Nelerin sızdığını ve zararın boyutunu öğrenmeliyim.
Tenho de saber o que está comprometido e a extensão dos estragos.
Doğaüstü bir yaratık olduğunu biliyorlar ama bir kez kontrol ettikten sonra kötü ruhu taşıyanın sen olmadığını anladıklarında sana zarar vermeyecekler.
Eles sabem que és sobrenatural mas assim que te verificarem, assim que virem que não transportas esse espirito negro, eles não te vão fazer mal. Prometo-te.
Zaten zarar vermekten fazlasını yaptın Ernesto.
Fez mais do que magoá-la, Ernesto.
Damadınıza zarar vermek isteyen herhangi biri var mıydı? Hayır.
Conhece alguém que pudesse querer magoar o seu genro?
Ailemin sırları demek istiyorsun ailenin senin için öneminden bahsediyorum onlar için herşeyi yaparsın tüm risklere rağmen kendine veya tahtına zararı olabilecek şeyler, şuan bunu görebiliyorum ve sen bunun sorumsuzca olduğunu düşünüyorsun bence soylu bi davranış onun için bunu istemeyeceğini düşünüyorum,
Refiro-me à importância que a família tem para vós. Faríeis tudo por ela, independentemente do risco. Para vós ou para a vossa coroa, e eu agora vejo isso.
Sadece bana zarar vermedin Gürleyen Tavuklar'ın tüm masum taraftarlarına da zarar verdin. - Ne?
Não só me magoaste mim, como magoaste a vida de todos os fãs que torcem pelas "Galinhas Trovejantes".
Bir arada olmanızın ona yardımcı olacağını mı yoksa zarar vereceğini mi onu daha zayıf mı yoksa daha güçlü biri mi yapacağını bilmiyordum.
Quero dizer, tu e ela juntos, se ia ajudar ou prejudicar, se a tornava mais fraca ou mais forte.
Tup'ın çok zayıf düştüğünü, seviye beş atomik beyin taramasının sinir dokusuna zarar vereceğini ve muhtemelen onu öldüreceğini düşünüyorlar.
Acham que o Tup está tão fraco que um exame desses... danificará o seu tecido neural e possivelmente o matará.
Şansımıza, bize zarar verecek kadar yakın olan yıldızların hiçbirinin önümüzdeki bir kaç milyon yıl içinde bir süpernovaya dönüşme ihtimali yok.
Felizmente para nós, nenhuma das estrelas suficientemente próximas deverá explodir em uma supernova nas próximas centenas de milhões de anos.
Ve bir yolu varsa... Espheni güç çekirdeğine zarar verebileceğimiz savaş savunmalarını indirebileceğimiz herhangi bir yol varsa o zaman yapacağım şey budur.
E se há uma maneira, uma maneira qualquer, de podermos incapacitar o núcleo de força Espheni, podermos derrubar as suas defesas de guerra, é isso que vou fazer!
Ms. Solange'e zarar vermek isteyebilecek kimse aklınıza geliyor mu?
Conhece mais alguém que quisesse fazer mal à Srt.ª Solange?
Yemin ederim, eğer saçlarının teline zarar verirse, O'nu...
Juro que se ela lhes tocar num cabelo, eu...
İşimi yapacağım Bay Jagger Karasakal'ı size getireceğim ama ne bana ne de size bir zararı olmayan insanların başına bir şey gelmesine izin vermeyeceğim.
Jagger, e trar-lhe-ei o Barba Negra, mas não o farei à custa de pessoas que não nos fizeram mal nenhum.
Yıllar sonra kurbanların hayatları depresyon, uyuşturucu bağımlılığı, boşanmalar kendine zarar verme ve intihar ile mahvoldu.
Décadas depois, as vidas das vítimas... destruídas pela depressão e vício. Casamentos desfeitos, auto-mutilação, suicídio.
Paul Spector Belfast İl Mahkemesi sınırları içinde 10 Aralık 2011'de Fiona Gallagher'ı öldürmekten 15 Mart 2012 günü Belfast İl Mahkemesi sınırları içinde genel ahlaka aykırı biçimde Alice Parker Monroe'yu öldürmekten 16 Nisan 2012 günü Belfasy İl Mahkemesi sınırları içinde genel ahlaka aykırı biçimde Srah Kay'i öldürmekten 20 Nisan 2012 günü Belfast İl Mahkemesi sınırları içinde genel ahlaka aykırı biçimde Joseph Brawley'i öldürmekten 20 Nisan 2012 günü Belfast İl Mahkemesi sınırları içinde Ann Brawley'i öldürmeye teşebbüsten 20 Mayıs 2012 günü Belfast İl Mahkemesi sınırları içinde Rose Stagg'i yasalara aykırı ve zarar verici şekilde hapsetmekten ve Rose Stagg'i zorla alıkoymakla suçlanıyorsun.
Paul Spector... é acusado de em 10 de Dezembro de 2011... na Divisão do Tribunal do Condado de Belfast, ter assassinado Fiona Gallagher, contrário à lei comum. Que no dia 15 de Março de 2012 na Divisão do Tribunal do Condado de Belfast ter morto Alice Parker Monroe, contrário à lei comum. Que no dia 16 de Abril de 2012 na Divisão do Tribunal do Condado de Belfast ter morto Sarah Kay, contrário à lei comum.
Yalnızca birisi için dört ay yani anlayacağın bir süvariye zarar verirsen bedelini ödersin.
Só um deles, quatro meses... portanto, sabes, se magoares um Ranger, pagas um preço.
Bana yakın olan insanlar zarar görüyor.
As pessoas à minha volta, magoam-se.
Kulağın çoğu kıkırdaktır, bu da bir kere zarar gördüğünde çok zor yenilendiği anlamına geliyor.
Eu próprio não achei. As orelhas são basicamente cartilagem, o que significa que são difíceis de reconstruir se estiverem danificadas.
- Kadın muhabir. - Sarah'ya zarar verdi.
- Ela é uma jornalista.
Bir tanığın olmasının asla zararı olmaz.
Nunca é demais ter uma testemunha.
Tabi ki önerdik ama onlar Cyrus'a aşık olduklarını ve kendilerine asla zarar vermediğini, haksız yere suçlandığını iddaa ettiler.
Claro que sim, mas, afirmam que estão apaixonadas por ele e que ele nunca quis feri-las, e está a ser injustamente acusado.
- Kimse sana zarar vermeyecek, anladın mı?
Ninguém te vai fazer mal. Percebes?
- O hiç umurumda değil ama ek zarar kaçınıyorum sadece.
Não quero saber dele, mas prefiro evitar danos colaterais.
Aklınızda Bertie'ye zarar vermek isteyecek biri geliyor mu?
Alguém sabe de alguém que quisesse fazer mal à Bertie?
- Sana her şeyin yoluna gireceğini Votanlar'ın bize zarar vermeyeceğini söyledim.
Disse-te que ias ficar bem - e que os Votan não nos iriam magoar.
O kadar telaşın içinde zarar görmüş olmalı.
Com esta agitação toda, parece que se partiu.
Görünüşe göre benim çok önem verdiğim insanlara zarar vermeye aşırı yatkın.
E parece ter um enorme interesse em ferir aqueles dos quais me preocupo mais.
Ağlayan Kadın'ın ona zarar vermemesi gerekiyordu.
A "Weeping Lady" não deveria magoá-la.
Kızların birbirini kollaması nutukları var ya sizlere zarar verdi.
Aquela conversa das mulheres a cuidarem umas das outras, prejudicou-vos.
Bana neden sürekli gövde gösterisi yapmaya çalıştığını anlamıyorum. Bana zarar veremeyeceğini biliyorsun.
Não sei porque se continua a exibir.
Sen çocuğuna zarar verenlere karşı haklı bir savaş yaptın.
Travaste uma guerra justa contra quem queria mal à tua filha.
Eduard Narcisse, Sizi buraya Lord Voland'ın ailesine hiç bir şartla, zarar verilmeyeceğini söylemek için getirttim.
Eduard Narcisse, chamei-vos aqui para vos dizer que a família do Lorde Voland não deve ser atacada de forma alguma. Onde está a Rainha-mãe?
Sakın ona zarar verme dedim.
Eu pedi-lhe para não a magoar.
Böyle olmasını istemiyorum. İnsanlara zarar vermek istemiyorum.
Não quero ferir pessoas.
Hayır Derek. Öyle bir an gelir ki buradaki varlığının yarardan çok zarar mı getirdiğini kendine sorman gerekir.
Derek, nalgum momento, pergunta-te se estares aqui vais fazer mais mal do que bem.
Bizim için tezahurat yapmayı düşünür müsünüz? Çünkü bu saçma asi tavırlarınızla herkesi aşağı çekiyorsunuz ve ve iyi insanlar da bundan zarar görüyorlar. Ama ben sakinim.
Sem stress, mas importam-se de torcer por nós, porque estão a arrastar toda a gente para a vossa onda de rebeldia e há gente boa a ser dano colateral, mas eu estou na boa.
Yaptığın her şey zarar zaten.
Tu fazes tudo à bruta.
- Aklınıza kardeşinize zarar verecek biri geliyor mu?
Sabe de alguém que lhe quisesse fazer mal?
- O küçük cihazın diğer siyah parçaya zarar verip vermediğini kontrol ettin mi?
Olha, se aquela coisa ali está ligada a esta outra coisa.
Boyundaki yaranın etrafındaki esas deri çok zarar görmüş artık neredeyse nasıl bir bıçak kullanıldığını söylemek imkansız.
A derme em volta da ferida do pescoço está tão comprometida, que é impossível dizer que tipo de faca foi usada.
Bundan sonra, suçlu hissettim ve bir içkinin zararı olmayacağını düşündüm.
Depois disso, senti pena de mim e pensei, bem... Uma bebida não me vai fazer mal.
Kızını ona zarar vereceğini düşündüğü adamlardan korumak da bir babanın hakkı.
Assim como um pai tem o direito de proteger o coração da filha daqueles que lhe farão mal.
Normalde alkolden uzak kalırım ama beyin zarım atasözü çarklarını çevirdiğine göre önce mantarların hazmettiği üzüm suyunu içmekten zarar gelmez.
Normalmente evito o álcool, mas visto que o meu córtex cerebral está a bater os seus dedos proverbiais, porque não afogá-lo em sumo de uva que foi previamente digerido por um fungo?
Şuur kaybın niye onlara zarar vermedi?
- Quem, os Grayson?
Lütfen inanın bana, size zarar vermek aklımın ucundan bile geçmedi.
Por favor, acreditem em mim, eu nunca quis fazer-vos mal.
Hedefimiz Milton Winter ve William Tate. Ama birimci önceliğimiz Bo Adams'ın güvende olması ve zarar görmemesi.
Os nossos alvos são o Milton Winter e o William Tate, mas a nossa prioridade número um é a Bo Adams, viva e ilesa.
Yaptığın zarar hakkına hiç bir fikrin var mı?
Fazes alguma ideia do prejuízo que causaste?
Şimdiye kadar kaç kişinin hayatını mahvettin kaç kişiye zarar vermen umurunda mı?
Interessa-te ao menos saber quantas vidas destruíste, e quantas pessoas magoaste? Será que isso te interessa?
Senin taşınabilir bilgisayar yaptığını bilsem bile IBM'in uçak gemisi projesinin seyrini sırf sana zarar vermemek için değiştirebileceğimi mi sandın?
Mesmo que eu soubesse que fazias um portátil, achas que posso alterar o curso do porta-aviões que é a IBM?
Böyle bir soruşturmanın vereceği zararı düşündün mü?
Tens noção dos danos que uma investigação assim pode provocar?
Zarar görmemem için D.C.'deki itibarını mı mahvedecektin?
Arruinarias um plano da República para proteger os meus sentimentos?