Zayıfım tradutor Português
1,287 parallel translation
Tamam, ben zayıfım.
OK, sou fraca.
Çünkü zayıfım
- Porque sou fraco.
- Ama zengin ve zayıfım.
- Mas sou rico e magro. - Oh.
Daha mı zayıfım?
Mais magra?
Elack'ın sensörleri hiçbir yaşam biçimi kaydetmedi, ancak... ancak... ben hala çok zayıfım... emin olamıyorum.
Nenhuma forma de vida está sendo registrada nos... sensores de Elack, mas estou tão fraca que... não tenho certeza.
Çok zayıfım.
Sou tão fraco.
- Ama bu yükü taşımak için çok zayıfım.
Mas estou muito fraco para carregar este peso.
Bunun için çok mu zayıfım?
- Porquê? Sou muito fraco?
Ve benim zayıf tarafım senin onbeş kişiyin benim cephanemin fiyatına yetmiyercek olmasıdır.
E o bónus, que ganharia por esses quinze pés de lama não chegava para o custo das munições.
Zayıf bir noktamı mı?
Um ponto fraco?
Kızamık. Bağışıklık sistemi zayıf olan bir hastayla aynı ambulansta mıydı?
Trouxeste um paciente com imunossupressão na mesma maca?
Eğer bizi geçerlerse... ve ben çok zayıf düşer, ya da.... aciz kalırsam... Kızımı onların eline teslim etmek yerine kendi ellerimle öldürürüm
Se eles nos derrotarem... e eu estiver fraca demais... ou incapaz... prefiro que a minha miúda fique em paz do que nas mãos deles.
Kafasının yerinde askı olan acayip derecede zayıf bir kız mı?
Um par assustadoramente magricelas com cabeca de cabide?
- Yani, ben onun zayıf arkadaşıydım.
Eu era a amiga magra. Não me lembro.
Bakalım en zayıf halka kim.
Vamos ver quem é o "elo mais fraco".
Zayıf bir kısmım var. Güçsüz bir kısmım var. Ön kısmın nasıl?
Como, eu tenho um lado fraco, um lado vulnerável.
Zayıf mı gösterdi, şişman mı?
Sou gorda ou sou magra?
- Zayıf mı?
- Fraco?
Peki.. .. ben daha zayıf bir insan olsaydım.. .. kızım hala hayatta mı olurdu yani?
Ou seja que... se eu fosse uma pessoa mais débil, a minha filha continuaria viva?
- Tanrım, onlar Yılan'dan bile zayıf.
- Esses ainda são mais fracos.
Takım olarak çalışıyorlar, zayıf bir an bulup içeriye girmeyi düşünüyorlar.
Estão a trabalhar em equipa. À procura de um ponto fraco para entrar.
Zayıf insanlar için poster kızı gibi duruyorsun, aman tanrım.
Tu és magríssima. E olha esta.
Sinyal alma şansımız çok zayıf.
As probabilidades de pegarmos alguma coisa são remotas.
Ona zayıf olduğum için oynayamayacağımı söylediler.
Disseram-lhe que eu era muito franzino para jogar, por isso ele exigia demasiado de mim.
Ona zayıf olmadığımı göstermeye çalıştım. O yüzden sakat sakat oynadım.
Eu queria provar-lhe que não era fraco e fui jogar com uma lesão.
Ama orada dostu olmayan zayıf beyaz bir oğlanım.
Lá sou um magricela branco sem amigos.
Fakat gittikçe zayıf hale gelerek devam ederseniz, kızınızın bakımını kazanmanız imkansızlaşabilir.
Mas se continuar a actuar desta forma, tornar-se-á cada vez mais fraca, e será quase impossível para si ficar com a custódia.
Zayıf mısın sen?
És fraca?
Zayıflar diyarından zayıfçacık, zayıf mı zayıf bir zayıf.
Elegante de elegância da cidade elegante Elegândia.
Bir kelime daha et, zayıf boynunu, şu anda burada kıracağım.
Dava uma palavra mais, e quebrarei esse pescoço de branco sujo aqui e agora.
Hayat belirtileri çok zayıf diye onu ameliyata göndermekten çok da emin olmazdım.
Os sinais vitais estão fracos, não ia estar confiante em levá-lo para o bloco operatório.
String, adamım, insanlar zaten bize gelip... - bu haltın zayıf olduğunu söylüyorlar.
String, as pessoas já se vêm queixar de que aquela merda é fraca.
- Biliyorum. Gerçekten çok zayıf mal adamım.
A merda é fraca, mas é fraca em todo o lado.
Liseden beri, hiç bu kadar zayıf olmamıştım.
Não estava tão magro desde o liceu.
Doktorlar ciğerlerimin zayıf olduğunu söylüyorlardı. Yani temiz havanın bana iyi gelmesi lazım.
Disseram que o meu coração estava fraco e que o ar daqui me faria bem.
Savaşamayacak kadar yaşlı ve zayıf olanlar... İşgalci Yanki'lerden korumak için bize katılmalıdırlar. Ve amacımıza ihanet edenlerden...
Qualquer homem que seja forte e tenha idade para lutar, pode se juntar a nós para proteger a cidade de ianques e traidores da causa.
Hayır, Her ne yapıyorsam bıraktım, suyun içine atladım ve bu zayıf, küçük, beyaz, çocuğu kurtardım.
Parei o que eu estava fazendo, saltei e salvei aquele branquinho.
Tüm yaşamım boyunca kendimi zayıf ve önemsiz hissettirdi.
Você sabe, toda a minha vida ele fez-me sentir fraco e insignificante.
Çok zayıf. Uyumasına yardım etsin diye ilaç veriyorum.
Vou-lhe dar um medicamento para o ajudar a adormecer.
Bu bizim zayıf bıçaklarımızdan daha keskin.
Isso é mais duro que as nossas ferramentas.
Karşı taraftan zayıf bir ses, "Emily orada mı?"
E uma vozinha responde, "A Emily está?"
- Yüce Zeus, zayıf noktasını bulayım.
- Zeus, ajuda a encontrar uma fraqueza.
Tek güçlü olanımız zayıf sinirli olmayanımızdır, doğru mu koç?
Só os fortes são o elo mais fraco, não é, treinador?
Önceden bilip kullanman için zayıf noktalarımı söyleyemem.
Não posso identificar meus pontos débeis antes de...
- Zayıf mı?
- Preguiçoso?
Zayıf olanı koruduk ve çaresiz olana yardım ettik.
Protegiamos os fracos e ajudavamos os indefesos.
Hafızan mı zayıf?
- Não? Tem a memória fraca?
Bu gece Bethlehem yolculuğu biraz gecikecek çünkü size özel bir gösteri sunacağız. Hemen uyarayım bu, çocuklara göre değil kalbi zayıf olanlara göre de değil.
Hoje, Uma Viagem a Belém começará mais tarde... para lhes podermos trazer uma apresentação especial... e gostaria de os avisar... que isto não é adequado para crianças... nem para pessoas com coração fraco.
İnsanın kendisiyle yüzleşmesi cesaret istiyor ama ben ne kadar zayıf olduğumu itiraf edemeyecek kadar zayıftım.
É preciso coragem para nos olhar-mos no espelho, mas fui muito fraco para admitir... o quão fraco era.
Zayıfım!
E eu conheço os planos deles.
Bebeklere aksesuar kullanımını öğreteceğim hangi renkleri giymelerini, hangi giysilerin zayıf gösterdiğini.
Vou ensinar os bebés a usar os acessórios certos, as cores certas, que roupas nos fazem mais magras...