English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ Z ] / Zorundaydı

Zorundaydı tradutor Português

5,206 parallel translation
O insanlara öldüğünü ve asla geri gelmeyeceğini inandırmak zorundaydı. Yoksa senin de annenin de canını yakacaklardı.
Teve que fazer eles pensarem que ele morreu e que nunca mais iria voltar, ou eles iriam magoar-te, magoar a tua mãe.
Savaşmak zorundaydım.
Tive de lutar.
Bağlantıyı iptal etmek zorundaydık.
Tivemos de desligar.
Başkan ile olan ilişkimi korumak zorundaydım.
Tinha de proteger o meu relacionamento com o presidente.
Bütün dünya ikinci bir kararı beğenir. Saniyeler kadar zamanda yapmak zorundaydın.
Toda a gente quer adivinhar uma decisão que tu, tiveste três décimas para decidir.
Yapmak zorundaydılar.
Eles precisavam. Foi um disparo legítimo.
Detektif Bosch bir anda karar vermek zorundaydı.
O Detective Bosch teve de tomar uma decisão em segundos :
Abigail'e olanlar, olmak zorundaydı.
O que aconteceu à Abigail tinha de acontecer.
Ben de şirketimin menfaatlerini düşünmek zorundaydım.
Era preciso manter o nome da companhia limpo.
Ve bunu hızlı yapmak zorundaydık.
E tivemos de ser rápidos.
Çantan operasyonun bir parçasıydı o yüzden kanıt odasına gitmek zorundaydı.
O teu saco fazia parte da operação. Teve de ir para o armário das provas.
Ki bu yüzden hikâyesini değiştirmek zorundaydım.
Por isso tive de fazê-la mudar a história.
Rodger neden bu kadar popüler olmak zorundaydı ki?
Porque é que o Rodger tinha de ser tão popular?
- Parasını kontrol etmek zorundaydı.
Tinha de verificar o dinheiro.
Seni kurtarmak için onu imha etmek zorundaydım.
Para te salvar, tive de o destruir.
El yazmasını yok etmek zorundaydın, biliyorum ama hâlâ bir yolu var, demiştin dün.
Sei que tiveste de destruir o Códex, mas ontem disseste que ainda existia uma alternativa.
Size biraz zaman kazandırmak zorundaydım.
Tinha de ganhar tempo.
Yoluma devam etmek zorundaydım.
- Tenho que estar sempre a viajar.
Caroline'ni babasının kulübesine üçümüz sıkışmak zorundaydık çünkü ben senin en yakın arkadaşını öldürdüm ve Elena bu sırrı benim için saklıyor. "falan mı? " Hayır, Damon.
" Não, Damon.
Şirketimin menfaatlerini düşünmek zorundaydım.
Tive de proteger a minha empresa.
Yapmak zorundaydım!
Tinha de ser!
Teklifimden önce emin olmak zorundaydım.
Tinha que ter a certeza, antes de te apresentar a minha proposta.
Saklanmak zorundaydım.
Tive de me esconder.
Lavar'ın oğlunu bırakmak zorundaydım.
Tive que libertar o filho do Lavar.
Bazı şeyleri düzene koymak zorundaydım, Sana Chicago Ulaşım Hizmetlerinde iş budum.
Tive de mexer uns pauzinhos, mas consegui pôr-te na CTA.
Baban projesi yüzünden Colorado'ya gitmek zorundaydı.
É por isso que o teu pai estava a ser transferido.
Bir şey yapmak zorundaydım. Yoksa kendimi öldürecektim.
Precisava de fazer alguma coisa ou ia acabar por matar-me.
Dayanamıyordum bile ama devam etmek zorundaydım.
Não conseguia ficar em pé, mas tive de continuar.
Halkımız için en iyisini yapmak zorundaydım.
Eu tive que agir segundo o que era melhor para o nosso povo.
Yapmak zorundaydım. İnan bundan keyif almadım.
Não tive qualquer prazer nenhum em fazer aquilo que fiz, certo?
- Söylemek zorundaydım.
- Tive de contar.
Hastalığın yayılmasını engellemek zorundaydım. Diğer insanların ölümüne engel olmalıydım.
Tive de impedir que a doença se espalhasse e as pessoas de morrer.
Ağzını açıp dişleri hala yerinde mi diye bakmak zorundaydım.
Tive de lhe abrir a boca à força para ver se os dentes ainda lá estavam.
Sana söylemek zorundaydım.
Tinha de te contar.
Eğer birisi bu dosyalara erişmeye kalkarsa, biran önce onu uyarmak zorundaydım.
Se alguém tentar aceder a esse arquivo, devo informá-lo de imediato.
Diğer hizmetkârlara karşı gizli kalmak zorundaydı.
Tinha que ser mais discreta com os outros criados.
Neden Leydi Anstruther Cumartesi gününü seçmek zorundaydı ki?
Por que a Lady Anstruther escolheu logo o sábado?
Ne bileyim işte. - Kazanmak zorundaydım.
Não sei, eu tinha de ganhar.
Luke'u kandırmak zorundaydım çünkü onu salon dansları kursuna götürüyorum.
Enganei o Luke, porque vou levá-lo a uma aula de danças de salão.
Baba da mı sen olmak zorundaydın?
Também tinha de ser o pai?
Hayatımı geri almak zorundaydım Callie.
Tive de dar um rumo à minha vida, Callie.
Bir işe girmek ve yaşayacak iyi bir yer bulmak zorundaydım.
Precisava de um trabalho, de um lugar decente para viver.
Son on yıldır hep böyle hissettim ama Lena ile senin daima B'nin iyiliğiyle ilgilendiğinize dair güvenmek zorundaydım, şimdi de sen bana güvenmelisin.
Sinto-me assim há 10 anos, mas acreditei que tu e a Lena faziam o melhor para o B. Agora é a tua vez de acreditar.
- Sonra o gece Ana'nın kaybolduğunu öğrenince neler olduğunu öğrenmek zorundaydım.
- Entretanto... Quando descobri que a Ana tinha desaparecido naquela noite... tinha que descobrir o que aconteceu, mesmo se significasse que tivesse feito algo terrível.
Sen de kavgaya onu savunmak için dalmak zorundaydın.
E tu tinhas que vir a correr para a defender.
- İşte bu yüzden gelmek zorundaydım.
Foi por isso que tive de vir.
Bir şey yapmak zorundaydım.
- Tinha de fazer alguma coisa.
Ateş etmek zorundaydım.
Tive de atirar.
Narkozu vermek zorundaydık
- Tivemos que sedá-lo.
Girmek zorundaydım.
Invadi o escritório, tinha de o fazer.
Yapmak zorundaydın.
Fez o que tinha de fazer.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]