Zorunlu tradutor Português
1,289 parallel translation
Bazen isteyerek ya da zorunlu olarak kötülük yaparız.
Portanto se fazemos coisas más, é porque queremos ou porque temos que o fazer.
Ve notlarım da iyiydi aslında ama şu zorunlu matematik dersi vardı. Beni zorlayıp duruyordu. Sonunda, baskı dayanılmaz oldu.
Até tinha boas notas, mas havia aquela cadeira obrigatória de matemática que tinha mesmo de fazer e acabei por me sentir demasiado pressionado...
Veya bu zorunlu saflık ve tekeşlilik oyunu Barbara Novak'ın senin olası ideal sevgilin olduğunu fark etmeni sağladı.
Talvez a necessidade de toda a castidade e monogamia levou-te a pensar que Barbara Novak é a tua amante ideal.
- Zorunlu mazeret göster.
- Podes alegar indisponibilidade.
Hayır, aslında zorunlu tarih dersi veriyorum.
Não... Ensino Educação Física e História. Isto é Educação Física...
Eğer seçilirsem, bütün güzellik yarışması adayları için zorunlu bir giriş sınavı teklif etmeyi planlıyorum.
De facto, eu escolho, eu planeio propor... que todos os concorrentes de beleza levem um exame para entrar.
Ordu, zorunlu askere alınan erlerden oluşuyor. Çoğu hiç tüfek görmemiş köylü.
São um exército de recrutas, composto maioritariamente por camponeses que nunca viram uma arma.
Zorunlu duruşlar :
Poses obrigatórias.
Zorunlu!
Obrigatório!
Uyku senin için pek zorunlu değil galiba?
Então, dormir é uma opção para ti?
Birisine yardım edebilecekken ahlaki açıdan... zorunlu olduğuna inanmıyor musun?
Não acredita que, se puder ajudar alguém, é moralmente obrigado a fazê-lo?
Film gecesini kıdemli subaylar için zorunlu hale getirebilirim.
Posso tornar a noite de cinema obrigatória para oficiais superiores.
Seni dinlemek zorunda değilim. Hiç kimse buna zorunlu değil.
Eu não tenho que escutar você... ninguém o faz.
- Erken emekli oldum. Zorunlu emeklilik.
Fui forçado a reformar-me.
Aynı odada olmaya zorunlu olmamız bile yeterince zor.
Já é difícil assim, isto força-nos a estarmos na mesma sala.
Zorunlu bir şey değil. Küçük kafen çok zamanını alıyor, biliyorum. Doğru.
Não é obrigatório nem nada, e sei que andas muito ocupada com aquele teu cafezinho.
Zorunlu değil.
Não necessariamente.
Burası New Yorklu'lara zorunlu olmalı diye düşünmeye başladım Hamptons ya da Fire lsland gibi.
Ocorreu-me que o centro devia ser obrigatório para os nova-iorquinos, como os Hamptons ou Fire Island.
Eminim yaptığı şeyi zorunlu olduğu için yapmıştır.
O que quer que ele tenha feito, achou que tinha de o fazer.
Sayın Büyükelçi, bu bilgiyi işbirliği ruhu gereğince zorunlu olmadığımız halde açıkladık.
Sr. Embaixador, demos-lhe estas informações num espírito de cooperaçao.
Zorunlu uyuşturucu testi.
Teste de droga obrigatório.
Okul yönetimi de idrar testini zorunlu kılmıştı.
A direcção da escola quer testes de urina regularmente.
Aslında üç çocuğum olmasa bu kadar, filmi yapmak için zorunlu hissetmezdim.
Se não tivesse todos os malditos miúdos eu não teria de fazer todos aqueles filmes.
Gördüğünüz gibi, Matthew ofis dışında olmayı zorunlu hale getirdi.
Como podem ver Matthew tornou-se imprescindível no escritório.
Yapılması zorunlu işleri yapmaya gönüllüdür.
Está disposto a fazer o que for necessário.
lsırılan birilerini tanıyorsanız, onları hemen karantinaya almanız kesinlikle zorunlu.
Se conhece alguém que tenha sido mordido, é imprescindível isolá-lo imediatamente.
Kulüp katındaki saunanızda. Lütfen unutmayınız. Toplu yerlerde ayakkabı ve tişört giymek zorunlu.
Por favor, lembre-se... sapatos e camisa são essenciais em todos os espaços públicos, em todos os momentos.
Yarından itibaren zorunlu koro çalışması!
A partir de amanhã, participação obrigatória no coro.
Ama hayat, zorunlu hemenlerin silsilesinden ibaret değildir.
Mas a vida não é uma sucessão de urgentes agoras.
Bu zorunlu mu?
É isso, como, um requerimento?
Hayır zorunlu değil.
Não, não é um requerimento.
Odadaki panik sesleri yükselinceye ve insanlar odaya silahlı adamın girmesiyle bağırmaya başlayana kadar belki de, zorunlu vicdan muhasebesi yapacaklardı.
Quiçá o debate moral obrigatório de último momento... até que o ruído do quarto escalasse até o pânico... e a profundidade gritasse enquanto o franco-atirador entrava.
"Bu tüm dünyanın gözetimini, uydular ile haberleşmede olduğu gibi..." "... Olympus'un kontrolü altına almayı zorunlu kılacaktır. "
O que irá deixar todas as câmaras de vigilância do mundo... tal como também todos os satélites de comunicações, sob o controlo do Olimpo.
Her müdürün, zorunlu olmasa da, her eğilimi yok etme hakkı vardır.
Mas gostam de armas, certo? A jurisprudência também diz que tortura e negação processual são ruins.
efendim... hatırladığım kadarıyla program zorunlu değil.
Senhor... Tanto quanto me recordo... o programa não é obrigatório, é voluntário.
- Nesinden zorunlu?
- Que mal tem ele?
Ne yazık ki, stilisti zorunlu askerliğe çağırılmıştı. - Neler oluyor?
Infelizmente, o seu cabeleireiro acabara de ser chamado para o exército.
- Evet, elbette eğer bu projenin önceliğinin düşük olduğunu düşünüyorsanız o zaman kesinlikle zorunlu- -
- Sim, claro. Se acha que este projecto não é prioritário, tem todo o direito de...
Kanunlar cinsiyet değiştirmek isteyenleri... bir yıl hormonlarla yaşamasını ve bir yılda tercih ettiği cinsiyette yaşamasını zorunlu tutar.
A Lei exige que os candidatos a mudança de sexo façam durante um ano em tratamento de hormonas e um a viver com o sexo escolhido.
"Oliver Wendell Holmes, mahkemenin, bir kez sosyal açıdan yetersiz bireyler olarak anılan insanların. zorunlu sterilizasyonunu tasdik eden yargısını bildirmiştir."
Oliver Wendell Holmes proferiu o parecer do tribunal, ordenando a esterilização de pessoas outrora referidas como indivíduos socialmente inadequados.
Bakın ne diyeceğim. Onları zorunlu görüşme listesine koyacağım.
Vou pô-los na nossa lista "para conhecer".
Zorunlu görüşme listesi nedir?
O que é uma lista "para conhecer"?
Hmm, zorunlu bir iş gibi gözüküyor.
- Cheira a trabalho.
İyi. Bende yaklaşık 1000 dolar var. Bar-Mitzvah'ımdan zorunlu almıştım.
Bem, eu tenho uns mil, em fundos de investimento.
Bir de bir filmi tanıtmak için "zorunlu" şeyler var ama Samantha bunları çekecek durumda değildi.
E há os "deveres" de promover um filme, de que a Samantha não estava afim.
Zorunlu olmadıkça bu iş aramızda kalacak.
Não quero pessoas de fora, a não ser como último recurso.
Başarı için zorunlu olarak görüyorum bunu.
Considero-o um pré-requisito para o sucesso.
- "10 dakika önce, Alec Colson'ın uçağı Sea'Tac'ten kalkışı sırasında neredeyse çarpması sonucu zorunlu iniş yaptı."
Há dez minutos, o aviao privado de Alec Colson fez uma aterragem de emergência após quase ter-se despenhado ao descolar de Sea-Tac.
Zorunlu durma.
Parada obrigatoria.
Bu zorunlu.
Estou a fazer isto pela Lana.
- Zorunlu olarak.
Por necessidade.