Üstünde tradutor Português
14,146 parallel translation
Buz üstünde görüşürüz!
Vemo-nos no gelo!
Pekala sahne üstünde tüm yarışmacılara ihtiyacımız var.
Precisamos de todos os concorrentes no palco, por favor.
İspanya'nın üstünde kalıyor.
Por cima da Espanha.
# Yıldızların üstünde Gösterir bana #
Nas estrelas ela mostra-me
O yol üstünde. Bir saat falan sürer.
É por aquela estrada cerca de uma hora mais ou menos.
İyi baba olmayı bırak ; üstünde kedilerimizin olduğu tişörtün var.
Pára de tentar ser o pai fixe, tu tens uma blusa com a foto do nosso gato.
Rütbesi ikimizin de üstünde.
É nosso superior.
Benim güvenlik düzeyimin çok, çok üstünde ihtiyar.
Isso está muito acima do meu nível de segurança, meu caro.
Frank'in üstünde hâlâ iş suratı var.
O Frank ainda está com cara de trabalho.
Ya da üstünde bir kaşarın isminin yazdığı hayvan gibi bir kalp.
Ou um grande coração com o nome de uma gaja.
Lavabonun üstünde git hadi.
Está debaixo, do lavatório, vá.
Ve sen onu, bu adamın üstünde bulduğunu söylüyorsun? - Öyle mi?
Isso pertencia ao réu, correto?
İş üstünde yakaladım. Çalılıklarda çömelmiş dikkatlice evine bakıyordu.
Apanhei-o em flagrante nos arbustos, a vigiar a sua casa.
Kafan suyun üstünde kalacaktır.
Com a cabeça fora de água.
Çalışman beklentilerin üstünde.
O seu trabalho supere todas as expectativas.
Bir gözüm üstünde olacak, tamam mı?
Eu vou ficar de olho em ti, ok?
Evin üstünde bir ev var.
Em cima das casas tem outras casas.
Gözün üstünde olsun isteyebilirsin.
É melhor estar atento.
Niye diye sordum ve bana Huntington'dan kurtulmanın bir yolu olduğunu söyledi ama önce kendisi üstünde denemesi gerekiyormuş.
Eu perguntei porquê e ela disse que conseguiu que o meu Huntington fosse embora, mas precisava testar nela primeiro.
Halının üstünde oyun oynuyordu.
Uma criança no tapete, a ver as mãos.
Ya kâğıt üstünde?
E no papel?
Başını dik tut, davayı bitir ve masanın üstünde bir şey bırakma.
Portanto, levanta a cabeça, termina o julgamento, 699 00 : 58 : 28,019 - - 00 : 58 : 30,184 e depois põe-te a andar.
Bu nedenle bu albümdeki bütün şarkıları ben yazdım ve 17 parça için 100'ün üstünde yapımcı kullandım.
É por isso que escrevi pessoalmente todas as canções deste disco e usei mais de 100 produtores para apenas 17 faixas, para garantir que são todas sucessos.
Gölgeni hâlâ onun üstünde görüyorum.
Ainda vejo nele um pouco da tua sombra.
Millet, hâlâ bir uvertür üstünde karar vermemiz gerekiyor.
Ouçam, pessoal, apesar disso, ainda temos de decidir sobre o número de abertura.
İnsan dalganın üstünde durmayı öğrenmeli.
Só temos de aprender a andar na onda.
Sanki senin üstünde olmama ve fiziksel olarak dokunmama rağmen aramıza bir şey girmiş gibi.
É como se sentisse que mesmo estando em cima de ti neste momento, tocando-te fisicamente, à algo entre nós os dois.
Başkası mı? Yoksa üstünde kan, her yerde parmak izi, cebinde cinayet silahı olan mı?
Outro gajo ou o tipo ensanguentado com a arma do crime no bolso?
Sürücü kapısının üstünde ve sapında kan buldum ön koltukta ve direksiyondaysa biraz daha fazla.
Sangue na porta e pega do condutor, mais no banco da frente e no volante.
Gözaltındayken, cinayette kullanıldığı sanılan bıçak Khan'ın üstünde bulundu.
Foi encontrada uma faca com ele que acreditamos ser a arma do crime.
Eğer üstünde baskıyı kesmezsen yara seni daha çok rahatsız etmeye devam edecek.
Se não aliviares alguma da pressão, a ferida cada vez ficará mais irritada.
- Benim malım üstünde miydi?
- Tinha o meu material com ele?
Gecenin üstünde asıIı, yalnız ihtişamında olmadan
Não em solitário esplendor presa e solta na noite
Brooke ve onun ikisi gösteri için çok önemli, gözün üstünde olsun.
Entre ele e a Brooke, este show está preso pelo fio de um tampão.
O da hala tüyleri üstünde olan tamamen ölü bir tavuk çıkardı.
Ele tira-me uma galinha verdadeira morta, ainda com penas!
Yani, üstünde çalışmam gerek ama...
Precisa de algum trabalho, mas...
- Silva nerede? - D'nin üstünde.
Onde é que está o Silva?
Gören de su üstünde yürüyebilir sanacak.
Até parece que ele caminha sobre as águas.
Diken üstünde oturmak zorunda kalmak istemiyorum Domingo.
Não quero ter de ficar em guarda, Domingo.
İş üstünde öğrendiklerinden farkı yok.
É como tudo mais que aprendeu no trabalho.
Restoranın üstünde yaşamak sizin için harika olmalı.
Deve ser óptimo viverem por cima do restaurante.
Kadınlar ve çocuklar kamplara götürülmüş. Taş üstünde taş bırakmamışlar.
As mulheres e as crianças foram levados para acampamentos, e os edifícios foram arrasados.
Yatak odasındaki çekmecenin üstünde bir kavanoz var.
Há um frasco em cima do roupeiro dentro do quarto.
Bir insana verilmiş en el üstünde tutulan yeteneğe sahipsin.
Tu dás-lhe o mais valioso... presente que um homem tem.
Başımızın üstünde yeriniz var.
É bem-vindo.
Merdiven kamyonunun üstünde bir ETA'ya ihtiyaç var.
Preciso de saber quando chega o camião com escada.
- Yatağın üstünde...
- Em cima da cama.
Yatağın üstünde.
Estava na cama.
Kilisenin üzerinde haç var. Ve mahkeme binasının üstünde bayrak var.
No telhado da igreja há uma cruz e no do tribunal há uma bandeira.
Araba yolun üstünde ve ışıkları açık.
O carro está aqui e há luzes acesas.
Bütün gözler üstünde olacak.
Vão estar todos a olhar para ti.
üstüne 19
üstüne alınma 28
üstünü ört 16
üstüne üstlük 16
üstünü değiştir 20
üstünü giyin 16
üstünü giy 19
üstüne bastın 27
üstüne alınma 28
üstünü ört 16
üstüne üstlük 16
üstünü değiştir 20
üstünü giyin 16
üstünü giy 19
üstüne bastın 27