A disease перевод на турецкий
3,199 параллельный перевод
You brought a disease into our home that now we're all forced to deal with.
Evimize bir hastalık getirdin şimdi hepimiz onunla uğraşmak zorundayız.
Yeah, as a disease evolutionary biologist, I don't feel like I'm about to go out of work.
Evet, hastalıklar üzerine çalışma yapan bir evrim biyoloğu olarak alanımın dışına çıkmak üzereymiş gibi hissetmiyorum.
Not the sex of the embryo, not things which are potentially going to cause a disease, but other things, like eye colour or hair colour?
Bebeğin cinsiyeti, muhtemel bir hastalığa sebep olabilecek şeyler değil de göz ve saç rengi gibi diğer şeyler?
They die in a war or in a disease thing.
Ya bir savaşta ya da bir felakette can veriyorlar.
and then you'll have a disease, and then you're gonna die.
... hastalanacak ve öleceksin.
If it's a disease, then he's six inches under.
Bu bir hastalıksa nalları dikmiş demektir.
Emily was stricken with a disease.
Emily bir hastalıktan muzdarip.
He has a disease.
O hasta.
My God, a disease?
Tanrım, hastalık mı?
Wait, there's a disease called ass burgers?
- KıçBurger diye bir hastalık mı var?
Did you guys know there's actually a disease called ass burgers?
KıçBurger diye bir hastalıktan haberiniz var mıydı beyler?
Asperger's is serious, but unfortunately because Its of name people think it's a disease to be made fun of.
Asperger ciddi bir hastalık olmasına rağmen, insanlar ismi yüzünden dalga geçilebilecek bir hastalık olduğunu düşünüyor.
Our office has a disease, and it goes by many names- -
Bizim ofisin bir hastalığı var ve bir sürü ismi var
I mean, it's not a disease. I mean, it's not like the flu, he's not gonna get better...
Demek istediğim bu grip gibi birşey değil.
Well, actually, it is a disease.
Aslında, bu bir hastalık.
It spreads within you like a disease.
Salgın bir hastalık gibi içinde yayılıyor.
Fatigue is a symptom of thinking you have a disease you don't actually have, and sluggishness is a synonym of fatigue.
Halsizlik, gerçekten olmayan bir hastalığın olduğunu düşünmenin bir semptomu ve uyuşukluk da halsizlikle eşanlamlı.
In the healing process, you will find that there can be many triggers in your path, keeping you from a full recovery of the disease of drug dependence.
İyileşme sürecinde uyuşturucu bağımlılığından tam olarak iyileşmenizden sizi alıkoyan pek çok tetikleyicinin yolunuza çıktığını göreceksiniz.
Well, he managed to live 44 years screwing everything that moved without catching a fatal venereal disease.
Kımıldayan her şeyi düdüklediği halde ölümcül bir zührevi hastalık kapmadan 44 yıl yaşamayı becerdi. Sanırım...
She has a rare disease which affects the blood vessels on the right side of her head.
Türüne az rastlanan ve kafasının sağ tarafındaki kan damarlarını etkiliyen bir hastalığı var.
I know you're a 43-year-old woman presenting with advanced metastatic disease.
43 yaşında, ilerlemiş metastatik bir hastalığa sahip olduğunu biliyorum.
No. Basically, I made a killing in the'90s off of those breast implants that gave all those women thyroid disease.
Hayır, aslında 90'lı yıllarda göğüs implantlarından vurgun yaptım.
All it would take for natural selection to make a comeback in the developed world would be a lethal, contagious disease.
Gelişmiş bir dünyaya doğal seçilimin dönmesi için gereken her şey ölümcül bir bulaşıcı hastalığa sebep olabilir.
There's not going to be a day when we declare the war on infectious disease over. That is not going to happen.
Bulaşıcı bir hastalığa karşı ilan ettiğimiz savaşın bittiği bir gün olmayacak.
With the work of people like Andrew, we may be able to at least keep on top of infectious disease for a while.
Andrew gibi insanların çalışmalarıyla bulaşıcı hastalıkların bir süreliğine daha üstesinden gelmeye devam edebiliriz.
She's gravely ill, a rare blood disease. I beg of you, help her.
Çok hasta, ender görülen bir kan hastalığı.
It's a rare blood disease.
Ender görülen bir kan hastalığı.
I'm trying to find a cure for her disease.
Kızımın hastalığına çare bulmaya çalışıyorum.
And if they are real, we suggest they're from the disease itself, or they took the wrong dose, or they took a cocktail of combined drugs.
Eğer gerçekse, biz de bunun hastalığın kendinden veya yanlış doz alımından ya da ilaç kokteyli aldıklarından olduğunu söyleriz.
Bulimia is a serious disease.
Blumia çok ciddi bir hastalıktır.
It was a highly contagious disease.
Son derece bulaşıcı bir hastalıktı.
Patrice O'Neal, I understand you have diabetes, and as you know, this disease is very serious and often linked to a poor diet.
Patrice O'Neal, biliyorum şeker hastasısın. Bu çok ciddi bir hastalık ve sık sık kötü beslenmeyle alakalı.
He seems to have a mental disease.
Akıl hastası galiba.
We could rid the world of famine and disease at a single stroke.
Açlığı ve hastalığı aynı anda dünyadan silip atabildik.
And when there was a mapmaker's convention here, they all got Lou Gehrig's disease.
Ne zaman ki bir haritacı buradaki yaşama alıştı Lou Gehrig hastalığına yakalandı.
By the city council's committee on health and welfare our results determined conclusively That there was a direct link between elevated levels of trichloroethylene in the soil and statistically abnormal incidences of cancer and liver disease in children at the local municipality.
Araştırmalarımız kesin olarak tespit etti ki toprakta bulunan Trikloretilen seviyeleriyle istatiksel olarak sıra dışı kanser ve karaciğer rahatsızlarının bölgede yaşayan çocuklarla kesin ilişkisini tespit ettik.
Masto's usually a skin disease.
Masto genellikle yalnızca deri tutulumu yapar. Genellikle?
Now, bio scientists have determined that when you remove an animal from its indigenous environment... For example, the Gentoo penguin. ... And deposit said animal into a region that it's not accustomed to it is far more susceptible to infectious disease.
Biyologlar bir hayvanın yaşadığı çevreyi değiştirdiğinizde mesela gentoo pengueni gibi ve bu söylediğimiz hayvanı alışkın olmadığı bir ortama bıraktığınızda bulaşıcı hastalıklara daha çok duyarlı hale geldiğini saptadı.
It's a [Bleep] - Transmitted disease, which we got from poop in Lissa's hot tub, not some hooched-up orgy.
Bulaşıcı Cinsel Hastalık, hani şu Lissa'ların havuz olayından kaptığımız bazıları gibi çakma değil.
Got a patient with end-stage renal disease.
Son safha böbrek kanseri bir hastam var.
I have polycystic kidney disease, and I need a transplant, and they say I don't have much time.
Bende polikistik böbrek hastalığı var. Böbrek nakline ihtiyacım var fazla zamanım kalmadığını söylediler.
This disease, it's like a cancer?
Bu hastalık, kanser gibi bir şey mi?
Fear is a disease.
Korku bir hastalıktır.
I've had this disease for over a year.
Bu hastalık bir yıldan fazladır var.
Under my authority as a self-appointed member of the Centers for Disease Control street team these premises are condemned.
Hastalık Kontrol Merkezi, sokak takımının kendi kendini tayin etmiş bir üyesi olarak bu mülke el koyuyorum.
For me it was overwhelming at first, to discover such a monopoly of influence, but I knew it was important, like learning you have a tough, but treatable disease, it helps to understand, what's causing it and how it operates, if the goal is to cure.
Böyle bir etki tekelini keşfetmek, benim için ilk başta şaşırtıcıydı, ama bunun önemli olduğunu biliyordum, tıpkı zor ama tedavi edilebilir bir hastalığınız olduğunu öğrenmek gibi, eğer amaç iyileşmekse, ona neyin sebep olduğunu ve nasıl işlediğini öğrenmek yardımcı olur.
If there was a social development disease, you wouldn't call it Asperger's, that's just me.
Sosyalleşme ile ilgili bir rahatsızlık olsa buna Asperger diye bir isim koymazsın. Çok saçma olurdu.
Tyler suffers from a degenerative bone disease called cervical spondylosis.
Tyler'ın servikal spondiloz adı verilen dejeneratif bir hastalığı var.
That's a woman's vaginal disease.
Evet. Kadınların vajinal hastalığı o.
She had a degenerative disease that was progressing rapidly.
Ruhsal ve fiziki işlevlerini hızla bozan bir hastalığı vardı.
No, but you're not a hypochondriac or you would have imagined some new disease after I shot down the first one.
- Yok ama hastalık hastası da değilsin. Yoksa ben ilkini yok ettikten sonra yeni bir hastalık uydurmuş olurdun.