A favour перевод на турецкий
3,208 параллельный перевод
Can I ask a favour?
Rio senden bir iyilik isteyebilir miyim?
I need a favour, mate.
Bana bir güzellik yap dostum.
Sorry for asking for a favour.
Bir iyilik istediğim için üzgünüm.
- Do me a favour.
- Bana bu iyiliği yapmalısın.
- Could you do me a favour?
- Bana bir iyilik yapar mısın?
I may ask you for a favour in return someday.
Belki bir gün bende senden bir iyilik isterim.
Well, do me a favour.
Dinle, bana bir iyilik yapın.
Could you do me a favour?
Bana bir iyilik yapar mısın?
Do me a favour.
Bana bi iyilik yap beni bulmamasını sağla
I need a favour.
Senden bir iyilik isteyeceğim.
This is Max, and we could really use a favour.
Bu Max ve gerçekten bir iyiliğe ihtiyacımız var.
Do us a favour, ask around.
Bize bir iyilik yap, çevrene sor soruştur.
- You would be doing me a favour.
- Bana iyilik yapmış olursun.
How would you like to do a weather report from a rinky-dink island in the middle of the ocean as a favour to my cousin?
Kuzenime bir iyilik yapmak için okyanusun ortasındaki küçük bir adaya hava durumu sunuculuğu yapmak için gitmeye ne dersin?
I need a favour.
Bir iyiliğe ihtiyacım var.
Ergo, if you had a brain in either head, you would realise that I was doing us both a favour.
Dolayısıyla, kafan az buçuk çalışıyorsa davranışımın ikimizin de iyiliği için olduğunu anlarsın.
And do yourself a favour. Stay away from Corpus House.
Bir de kendine bir iyilik yap Corpus House'dan uzak dur.
And do me a favour.
Ve bana bir iyilik yap.
Listen, I need a favour.
Dinle, bana bir iyilik yapman lâzım.
I need a favour.
Yardıma ihtiyacım var.
Is that the guy you had me do a favour for awhile back?
Kısa süre önce benden o adam için bir iyilik istememiş miydin?
Do me a favour, will you, Toby, and grab us a couple of coffees?
Bana bir iyilik yap iki kahve kap getir Toby.
I'm trying to do you a favour, Mr Winstone.
Ben size iyilik yapmaya çalışıyorum Bay Winstone.
It wasn't a favour.
Bu bir iyilik değildi.
" Somebody should do society a favour and slit the old man's throat.
" Biri topluma bir iyilik yapsın ve o ihtiyarın boğazını kessin.
Do yourself a favour.
Kendine bir iyilik yap.
John, do me a favour and relax.
John, bana bir iyilik yap ve rahatla.
Do me a favour and run his name through the DMV system there.
Bana bir iyilik yap ve ordaki MTD *'nin sisteminde ismini bir tarat.
Ken, I need a favour.
Ken, bir iyiliğe ihtiyacım var.
Now we're friends, I have a favour to ask of you.
Artık arkadaş olduğumuza göre yardımına ihtiyacım var.
.. the king has done a favour on all of Madhavgarh.
Kral tüm Madhavgarh'a iyilik yaptı.
I need a favour.
Bir iyilik yapmanı istiyorum.
Got a favour to ask.
Sizden bir iyilik yapmanızı istiyorum.
So really, we'd be doing everyone a favour.
Yani, herkese iyilik yapmış olacak.
Maybe I'll do us all a favour and just stick to the cards.
Belki hepimize bir iyilik yapıp yazılanları okurum.
Mum, do me a favour.
Anne, bana bir iyilik yap.
But we need a favour.
Ama bir iyiliğe ihtiyacımız var.
I had asked you for a favour, Babulal.
Senden bir iyilik isteyeceğim Babulal.
Listen, lads, do yourselves a favour and piss off back to London.
Dinleyin, dostlar, kendinize bir iyilik yapın ve Londra'ya siktir olup gidin.
I need a favour, alright?
Senden bir iyilik istiyorum tamam mı?
This is not about you doing me a favour or... me blackmailing you, anything like that.
Bu bana yaptığın bir iyilik değil sadece ya da sana yaptığım bir şantaj, veya başka birşey değil.
Could you do a favour you visit with so car cruýse by you sometime to make my wife happy
Afedersiniz karımın sakinleşmesi için onlarla konuşmak için bir devriye göndermeniz mümkün mü?
I need a favour.
Bir ricam olacak.
Do me a favour
Benim için bir şey yap.
Do me a favour.
Bana bir iyilik yap.
Well, maybe next time you'll do us all a favour and get it right.
Belki bir dahaki sefere daha doğru yaparsınız.
I need a favour.
Yardımın gerek.
In his book, Towards A Professional Army, he argued in favour of taking the offensive, making massive use of tanks.
Ona göre, profesyonel bir orduya karşı taarruza geçmeyi cüsseli tankları kullanmayı tartışıyordu.
Madam President... I'm asking you as a personal favour to me don't sign that.
Sayın Başkan bana bir iyilik yapmanızı sizden rica ediyorum lütfen imzalamayın.
But I did you a big favour.
Fakat size büyük bir iyilikte bulundum.
Then again, I will waive my customary retainer in exchange for a small favour.
Öte yandan ücretimden feragat edebilirim küçük bir rica karşılığında.