A lifetime перевод на турецкий
4,087 параллельный перевод
Josh got called in for the audition of a lifetime.
Josh'ı seçmelere çağırdılar.
Sir, it was the audition of a lifetime.
Efendim, bu onun için hayatının fırsatıydı.
- And a lifetime of killing!
- Ve ömür boyu katillik!
And I intend to enjoy each moment of its fickle pleasure, whether it lasts for a minute, a day or a lifetime.
Her an değişebilecek olan bu zevkin tadını çıkarmak niyetindeyim. Bir dakika sürse de, bir gün sürse de, ömür boyu sürse de...
This is a once-in-a lifetime opportunity.
- Hayatta bir defa eline geçecek bir fırsat bu.
But it feels like a lifetime ago.
Ama artık çok uzun zaman önceymiş gibi hissediyorum.
This is a once in a lifetime opportunity...
Bu fırsat hayatta bir kez gelir...
It's a once in a lifetime opportunity for me, too.
Benim için de böyle bir fırsat bir kez gelir.
To me, it's a lifetime.
Ama bana göre bir ömür.
I am giving you the opportunity of a lifetime.
- Size hayatınızın fırsatını sunuyorum.
It's a good place to hide a lifetime of plunder.
Hazineyi saklamak için güzel bir yer.
Well, I've finally seen, first hand, what a lifetime's diet of the Reader's Digest, the Daily Mail and romantic fiction can do to a person's brain.
Sonunda birinci elden yoklukta Reader's Digest Daily Mail ve romantik hikayelerin insan beynine neler yapabileceğini gördüm.
Man, that picture looks like a lifetime ago.
Bu resim bir ömür öncesindenmiş gibi.
One more second with her is a happier ending than a lifetime without her.
Onunla geçecek tek bir saniye bile onsuz geçecek koca bir hayattan daha mutlu bir son.
I've spent a lifetime cleaning up your fucking shit!
Ömrümü senin boklarını temizleyerek geçirdim!
I don't know if those last six months made up for a lifetime of horrors... but she sure seemed happy.
O son altı ayı, bir ömürlük dehşeti telafi etti mi, bilmiyorum ama mutlu görünüyordu.
A love like that only comes once a lifetime.
Bir hayatta bir kez olabilecek aşklardan.
That was a lifetime ago for me.
Bu benim için bir ömür önceydi.
Well, I think I've had enough television to last me a lifetime.
Sanırım ömrümün sonuna kadar yetecek televizyon izledim.
It's quite funny, it seems like a lifetime ago.
Çok tuhaf, aradan ömür geçmiş gibi.
You might be a lifetime or two ahead of me.
Benden birkaç ömür önde olabilirsin.
I'm sparing you a lifetime of pain and misery.
Bir ömür acı ve ıstırap çekmekten kurtarıyorum seni.
A find like this comes along once in a lifetime.
Hayır ben teşekkür ederim. Böylesi bir bulgu hayatta karşına bir kez çıkar.
FEMALE NARRATOR'. On November 4th, 1988, a killer whale at Sea World gave the performance of a lifetime.
1990 SeaWorld Reklamı 4 Kasım 1988'de SeaWorld'te bir katil balina hayatının performansını sergiledi.
It seems a lifetime past, that I stood as him.
Onun gibi olduğum günlerin üzerinden bir ömür geçmiş gibi.
A lifetime ago the words "fucking Gauls" would spring from mouth.
Önceden olsa "siktiğimin Galyalıları" lafı ağzımdan çıkıvermişti.
A lifetime ago when I yet stood beneath the roof of the House of Batiatus... my doctore Oenomaus demanded answer from those recruits who sought glory upon the sands of the arena.
Uzun zaman önce Batiatus Hanesi'nin çatisi altindayken Doctore'm Oenomaus bir cevap istemisti arenanin kumlari üzerinde san ve serefi arayanlardan.
It's been a lifetime since I last stood gladiator.
Gladyatör olduğum günlerin üzerinden bir ömür geçti.
Seems like a lifetime ago.
Üstünden bir ömür geçmiş gibi.
At the rate I'm going, The Drake will take a lifetime.
Ben acele bir şekilde, gideceğim. Drake, bir yaşam alacak.
Certain species build close family bonds which last a lifetime, uti / ísing teamwork and companionship to survive.
Bazı türler hayatta kalmak için takım çalışması ve arkadaşlık yaparak hayat boyu devam eden yakın aile bağları kurar.
I've seen enough blood to last a lifetime.
Bir yaşam boyu yeterince kan gördüm.
"lt'lI take you a lifetime, to win over me."
Senin beni elde etmen bir ömür sürer.
In a lifetime spent making natural history films,
Doğa tarihi filmleri yaparak harcanan bir ömürde harika yerlerde bulundum.
Well, I'm getting a lifetime achievement award at this gala.
O törende bana yaşam boyu başarı ödülü verecekler.
I just got a lifetime achievement award.
Çünkü yaşam boyu başarı ödülü aldım.
I'm getting a lifetime achievement award for my work in the entertainment business.
Eğlence sektöründeki çalışmalarımdan ötürü yaşam boyu başarı ödülü alacağım.
Jonas Stern, about a lifetime ago, sat me down in a room, not unlike this one, and offered me a cigar.
Jonas Stern, uzun zaman önce,... beni bir odaya oturttu, böyle bir oda değildi, bana sigara teklif etti.
I had enough therapy to last a lifetime when my mom was killed.
Annem öldürüldüğünde bir hayat boyu yetecek kadar terapi aldım.
Oh... that a love like ours only came along once in a lifetime.
Bizimki gibi bir aşkın bir ömür boyunca sadece bir kez yaşanabileceğini söylemişti.
I done worse shit in an afternoon than that puto's done in a lifetime.
Bu akşam o herifin bütün hayatınca yapabileceğinden daha kötüsünü yaptım.
If you are a Lifetime executive, I would like to humbly offer up the following casting suggestions.
Eğer Lifetime kanalının yöneticisiyseniz, alçakgönüllülükle size oyuncu seçiminde yardım edebilirim.
There's a theory of mnemonics that states that human minds retain all visual information ever seen in a lifetime.
Mnemotekni teorisine göre insanlar hayatında gördüğü bütün görsel bilgileri aklından tutuyor.
Well, you know... It does feel like I sort of have a lifetime investment.
Biliyor musun ömrümün tamamını bu işe yatırmışım gibi hissediyorum.
I've spent a lifetime looking for you... for a chance to say "I love you." And I'm sorry.
Tüm hayatım boyunca seni aradım sadece sana "seni seviyorum" diyebilmek için ve çok üzgün olduğumu.
And maybe they have a brother who will get to be with them for a whole, long lifetime because of me.
Belki o kişinin de bir kardeşi vardır ve benim sayemde uzunca bir ömür beraber yaşayabilirler.
Or a crazy, mind-blowing, once-in-a-lifetime thing?
Yoksa çılgın, aklını başından alan, hayatta bir kez olabilecek bir şey mi?
And for the rest of our generation, for the rest of my lifetime, this force will be continually searching for a nail.
Bizim jenerasyonun ve benim hayatımın geri kalanında bu güç sürekli çakacak bir çivi arayacak.
♪ I beaten a lot of children in my lifetime ♪
# Hayatım boyunca bir çok çocuk dövdüm #
I know this is a once-in-a-lifetime deal.
Bunun hayatta bir kere karşıma çıkacak bir fırsat olduğunun farkındayım.
.. and we've a new lifetime gang-member.
Yani bize ömür boyu hizmet edecek yeni bir üye geldi.