Agony перевод на турецкий
1,292 параллельный перевод
Though injured, the young soldier disappeared from the hospital... no doubt trying to carry on his mission to warn others... and substituting for the agony of war... a self-inflicted agony we call "the Cassandra complex."
Yaralanmış olmasına rağmen, bu genç asker hastanede ortadan kayboldu. Şüphesiz başkalarını uyarma görevini yerine getiriyor... ve savaşın acılarının yerine... "Kassandra kompleksi" dediğimiz kendi yarattığı acıyı koyuyordu.
Hence, the agony of foreknowledge, plus the impotence to do anything about it.
Dolayısıyla da geleceği görme, ama bu konuda bir şey yapamamanın üzüntüsü.
But if Greece is to die she'd better do it quickly... because the agony lasts too long makes too much noise.
Yunanistan ölecekse bir an önce ölmeli! Çünkü can çekişme ne kadar uzarsa, ölüm de o kadar acılı olur.
- I'm in agony here.
- Ağrıdan ölüyorum burada.
You're sitting there in agony and every crybaby with a gunshot waltzes in ahead of you.
Acı içerisinde oturursun ve tüm vurulan mızmızlar senden önce muayene oluyor.
You're only prolonging your client's agony.
Sadece müvekkilinin acı çekmesini sağlıyorsun.
Some who are infected have been known to die from the agony itself.
Hastalanan kişi, acılar içinde öleceğini gayet iyi bilir.
It was squirming and squealing in agony.
Acı içinde çırpınarak çığlıklar atıyordu.
I went from agony to utter happiness at the sight of him!
Onu gördüğümde korkum tarifsiz bir mutluluğa dönüştü.
- That chair is agony.
Hissediyorsunuz... lşığı hissediyorum.
And you would have been in agony, and it would have been my fault.
Ve ızdırap çekerdin, ve bu benim kusurum olurdu.
Agony is my name! Ha, ha!
Izdıraptır adım.
On a rainy day, it's agony.
Yağmur yağdığında, sancır.
The agony of a dictator even if he ends like Hubu, has always been interesting for the agencies
Bir diktatörün ıstırabının sonu Hubu gibi olsa da, acenteler sürekli onun peşinde koşuyor.
Then some actor playing the husband would go into convulsions on the floor and start crying out in agony.
Sonra kocasını oynayan bir aktör yerde çırpınmaya başlayıp, acılar içinde ağlamıştı.
For as long as Bacchus lives on Earth, I will live in agony.
Baküs yer yüzünde yaşadığı sürece, bende ıstırap içinde yaşayacağım.
I'd witnessed enough of my brother's social agony to resolve early on that I would never let the Abbotts matter to me.
Kardeşimin ıstıraplarına tanık olmam önceden karar vermemi sağladı Asla Abbottların benim için önemli olmalarına izin vermedim.
It was agony being away from you.
Senden uzak olmak, ızdırap gibiydi.
AGONY
SANCI
But now, a ticking time bomb of hot lava waits to engulf these people and end their miserable lives with one last fleeting moment of excruciatingly painful, burning agony.
Ama şimdi, sıcak lavlar etraflarını kuşatacak ve dayanılmaz derecede ağrılar çekerek, sefil hayatları sona erecek.
If that mechanism were chemically suppressed, one would experience agony beyond imagining.
Eğer, bu mekanizma, kimyasal olarak bastırılırsa, bir tanesini tecrübe etmek bile, hayal edebileceğinin ötesinde bir ızdırap haline gelir.
Don't you mean the agony of defeat?
Yani yenilginin acısı.
Agony in defeat.
Yenilgide acı.
Two decades of agony taught me the error of my ways.
Yirmi yıllık acı bana hatalarımı gösterdi.
She would never again feel the agony of love.
Bir daha asla aşk acısı çekmeyecekti.
The damned were starving, staring in agony at the uneaten food before them, knowing that even with all eternity in which to solve the problem, it could not be done.
Günahkârlar açlıktan kıvranarak, acı içinde önlerindeki yenmemiş yemeklere bakıyorlarmış ve sonsuza kadar vakitleri olduğunu bildikleri hâlde, çözüm bulamayacaklarını biliyorlarmış.
All I can remember now... is the agony of holding on... and the wonderful feeling...
Şu an tek hatırlayabildiğim şey, dayanmaya çalışmanın verdiği acı ve kendini koy vermenin verdiği o harika...
Why put yourself through the agony when you know you're not going?
Zaten yapmayacaksın, neden kendine eziyet ediyorsun.
I'm always in agony over whether Elizabeth and Mr. Darcy are really going to get together.
Elizabeth ve bay Darcy'nin birleşmeleri konusunda kararsızım.
The followers of the old ways... cried out in their agony.
Eski usullerin takipçileri ıstırapla feryat ettiler.
Yes, but... his external existence in no way compared... to the internal agony of the loneliness he felt.
Evet ama o güzellikler içinde ona hissettiği yalnızlık kadar acı veren bir şey olamazdı.
It's that doubt that is a soldier's greatest agony.
İşte bu şüphe bir askerin en büyük ıstırabıdır.
Still, sensing her agony, and watching desperately... for her to be free of it...
Yine de, annemin acısını hissederken, bundan kurtulmasını ümitsizce beklerken Shadrach'ı düşündüm.
patients begging for death, in agony, stinking to all hell - you know how they stink.
ızdırap içinde ölmek için yalvaran hastalar, cehennem kokanlar - bilirsiniz nasıl kokar.
Six minutes of pure agony.
6 dakikalık saf ıstırap.
When I saw you, you were in agony.
Sizi gördüğümde anlamıştım. Izdırabınız yüzünüzden okunuyordu.
- Yeah, but now you have to endure the agony of " Well,
- Evet, ama sen şimdi " Peki, onu
We did it to spare Tim the agony you would have put him through.
Tim'i içine sokmaya çalıştığınız ıstıraplar için onu affetmiştik.
I fought at his side the day he died, in agony, till nothing was left... not even his bones to bury.
Öldüğü gün yanında savaşıyordum ve ondan bişey kalmamıştı... gömecek bir kemik bile.
I'd never have known you or known this agony and fever.
Seni hiç tanımasam bu acıyı ve ateşi de asla tanımazdım.
As much as I like seeing Powers in agony- - and I do- - the thought of you naked is just gross.
Hernekadar Austin Powers'ı acı içinde görmeyi sevsemde.. seni çıplak düşünmek dayanılmaz.
He will die in agony...
Can çekişerek... yanarak...
But all I've done is put you in agony.
Ama tüm yapabildiğim sana ızdırap vermek.
Yet the letter describes the agony of speaking these words looking at a man you'd never feel passion for. - A marriage is more than passion.
- O gün yazdığınız mektuba göre asla kendisine karşı tutku hissetmediğiniz bir adama bakmak ıstırap verici.
Somebody just kill me now and spare me the agony of cleanup.
Birisi beni şimdi öldürsün ve bu işkenceden kurtarsın.
- It's agony.
- Acı çekiyorsun.
Complete, excruciating agony like your heart has been ripped out of your chest and stomped on.
Seni tüketen bir acı bu. Sanki yüreğini göğsünden söküp eziyorlar.
Extending his life will only prolong his agony.
Ömrünü uzatmak sadece azabını artırmak olur.
He had end-stage ALD, in agony.
ALD'nin son safhasıydı.
She's in agony.
Büyük acı içinde.
Her cry of anguish and agony will resound forever in your heads.
Onun acı çığlıkları ve ıstırabı kafalarınızın içinde sonsuza dek yankılanır!