An opportunity перевод на турецкий
3,915 параллельный перевод
And every Indian who doesn't get a chance.. .. to be born in the Tata's or the Ambani's family.. .. dream for an opportunity to win over their daughter.
Her Hintli, Tata ya da Ambani ailesinde doğacak kadar ve kızlarının sevgisini kazanacak kadar şanslı olmuyor.
I could not let an opportunity like that pass me by.
Beni geçmen için bir fırsat veremezdim sana.
You were gone, I saw an opportunity.
- Sen gitmiştin, ben de bir fırsat gördüm.
An opportunity will present itself.
Fırsat kendini gösterecektir.
A new day has dawned, and an opportunity has presented itself.
Yeni bir gün ağardı ve fırsat kendini gösterdi.
And as your partner, I'm gonna insist on providing you with an opportunity to make us all fucking rich.
Ve bu fırsatta bizi siktiğim zengini yapman... için sana ısrar ediyorum.
But there just might be an opportunity here.
Ama bundan bir fırsat doğabilir.
How could this possibly be an opportunity?
Bundan nasıl bir fırsat doğabilir ki?
We're giving you an opportunity to collect some of your belongings.
Eşyalarınızdan bazılarını toplamanız için size süre vererek iyilik yapıyoruz.
That's not an opportunity. That's a disaster.
Bu fırsat mırsat değil, tam bir felaket.
You have an opportunity ".
Hayatınıza dönmek için
I have an opportunity in Arkansas, so I thought I'd go check that out.
Arkansas'ta bir fırsat yakaladım. Gidip gözden geçirebilirim diye düşündüm.
In that moment, I received some semblance of hope... an opportunity to grieve unalone.
O anda bir umut ışığı bulmuştum. Artık yalnız bir şekilde acı çekmeyecektim.
With all due respect, Mr. President, it was your State Department that labeled me a terrorist and made me a wanted man, a man who was never even offered an opportunity to tell his side of the story.
Tüm saygımla Sayın Başkan, bana terörist yaftası vurup beni aranan bir adam yapan sizin Dışişleri Bakanlığınızdı. Keza, hikâyeyi kendi açısından anlatma fırsatı bile verilmeyen bir adam yapan.
Easter is upon us- - an opportunity for renewal and rebirth... both in spirit and the flesh.
Paskalya geldi çattı hem ruhun, hem de bedenin yenilenmesi ve yeniden doğması için bir fırsat.
This new job is an opportunity for me to build a brand-new station from the ground up, keys to the castle...
Bu yeni iş bana sıfırdan bir karakol oluşturma şansı tanıyor. Kalenin anahtarları.
You need to find an opportunity to run and you need to take it. You need to run.
Kaçmak için fırsat aramalı, bulunca da kaçmalısın.
Don't pretend like it's not an opportunity for you.
Senin için bir fırsat değilmiş gibi numara yapma
Wilton and Tager and I heard about her disappearance, And we saw it as an opportunity.
Wilton, Tager ve ben kaybolduğunu duymuştuk, bizde bunu fırsat bildik.
Maybe this is an opportunity.
Belki bu bir fırsattır.
So when Captain Batten died on long range patrol... you saw an opportunity.
Bu yüzden yüzbaşı Batten devriye görevinde öldüğünde bir fırsat yakaladınız.
But this was an opportunity too good to miss.
Bu fırsatı kaçırmak istemedi.
Cherish and hold dear the woman that you love and never miss an opportunity to tell your mom how much you love her.
Kadınlara saygılı davranın. Sevginizle besleyin onları, elinden tutun. Ve her fırsatta annenize, onu ne kadar sevdiğinizi söyleyin.
I feel like this is an opportunity.
Bunu bir fırsat olarak görüyorum.
This could be an opportunity to nail those CIA bastards to the wall.
Bu, o CIA piçlerini duvara çivilemek için bir şans olabilirdi.
A representative of the Israeli Embassy in Washington thanked Mr Parr for his great contribution to American / Israeli affairs but looked on his retirement as an opportunity for both sides to re-examine the strength of their bonds.
Washington'daki İsrail Büyükelçiliği temsilcisi Amerika-İsrail ilişkilerine büyük katkısı için Bay Parr'a teşekkür etti. Ancak iki taraf için ilişkilerini yeniden gözden geçirmek için emekliliğini bir fırsat olarak değerlendirdi.
He sure knows how to sniff out an opportunity.
Bir fırsatın kokusunu iyi alıyor.
Don't miss out on an opportunity to help yourself, Kiera.
Kendine yardım etme fırsatını kaçırma, Kiera.
An opportunity that comes only once every thousand years. Less talking.
Böyle bir fırsat yalnızca her bin yılda bir gelir.
The men left behind would welcome an opportunity to defend themselves if called upon.
Geride kalanların gerektiği zaman kendilerini koruyabilmeleri için çok iyi bir fırsat.
A lack of customers is not an opportunity to indulge in idle chitchat.
Müşteri eksikliği boş sohbetin bahanesi değil.
A lack of customers should not be seen as an opportunity to indulge in idle chit-chat.
Müşteri yokluğu ara sohbetleriniz için geçerli bir sebep olmamalı.
No, I know that and, look, it's an opportunity.
Hayır, biliyorum, bak, bu bir fırsat.
That dreadful man, Eyre Crowe, I'll wager he sees this as an opportunity - to have a go at the Germans.
Şu korkunç adam Eyre Crowe, bahse girerim ki Almanlara saldırmak için bunu fırsat görüyor.
It is an opportunity, I think, for Britain and Germany to cooperate at last.
Nihayet Britanya ve Almanya'nın ortak hareket etmesi için bir fırsat bence.
It gave me an opportunity to achieve my ultimate goal, create an army of the dead.
Bu da bana en yüksek hedefimi başarmak için fırsat verdi, ölülerden oluşan ordu oluşturmak.
Ram is waiting for an opportunity to arrest Siva Reddy.
Ram Siva Reddy i tutuklamak için bir fırsat bekliyor.
You got an opportunity to repay your gratitude.
Minnettarlığını ödemek için bir fırsat var.
I've had a great experience here, Mrs. Underwood, but this is an opportunity I can't pass up.
Burada harika deneyim kazandım Bayan Underwood ama bu reddedemeyeceğim bir teklif.
I've had an opportunity to discuss your case file with the Crown Prosecutor and I have been authorised by her to proceed as follows.
Dava dosyanızı Kraliyet Savcısı'yla konuşma imkanım oldu ve kendisi tarafından dava sonucunuzu açıklamakla yetkilendirildim.
It's... it's just an opportunity for people who live in certain zip codes to get privileges that aren't available... crap.
Sadece belirli posta kodlarında yaşayan insanlar için bir fırsat. üye olmayanlara olmayan ayrıcalıklar.
If we don't make it on Kevin's game, then we'll just look at it as an opportunity.
Kevin'ın oyun ekibine giremiyorsak belki de buna bir fırsat olarak bakmalıyızdır.
B ) Proud to know rich people, and C ) Grateful for an opportunity to learn from a mistake.
B ) zenginleri tanımaktan gurur duyardım, c ) hatadan ders çıkartma fırsatı için... minnettar olurdum.
It's an opportunity for Atrians to experience more of human culture.
Atrianların, insanların kültürlerini daha fazla tanımaları için bir fırsat bu.
This is a great opportunity for a young actress, a great opportunity for an actress with ambition.
Bu, genç bir aktris için harika bir fırsat hırslı bir aktris için harika bir fırsat.
I am now faced with a great opportunity, and I am powerless to take advantage of it.
Şu an önümde çok büyük bir fırsat var ama ondan faydalanacak gücüm yok.
It is an invaluable opportunity we cannot afford to waste.
Boşa harcayamayacağımız, paha biçilemez bir fırsat bu.
DI Denton, this is now your opportunity to amend or clarify your previous statement.
Komiser Denton, şu an, önceki ifadenizi düzeltebilir ya da netleştirebilirsiniz.
The only reason would be to provide you with an alibi, or for you to seize the opportunity to create one.
Bunun tek nedeninin suç anında sizin başka bir yerde olduğunuzu kanıtlamak ya da suç işlemek için bir fırsat yaratmak içindir.
This could be our opportunity to take control of our lives.
Hayatlarımızın kontrolünü ele geçirme fırsatımız bu an olabilir.
Luther Vick, having been sentenced to death by the State of Texas for two counts of first degree murder, you are hereby granted the opportunity to deliver your final words.
Luther Vick, .. Texas Eyalet'i tarafından iki kişinin öldürülmesinde... birinci dereceden sorumlu olman sebebiyle ölüm cezasına çarptırıldın,... şu an son sözlerini... söyleme şansına sahipsin.