Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ A ] / Argument

Argument перевод на турецкий

4,737 параллельный перевод
It's a compelling argument for staying loaded till you die.
Ölene kadar devam edebileceğin bir tartışma sadece.
Now I was using race boy to settle the argument once and for all.
Şimdi tartışmaya son noktayı koymak için... yarışçı çocuğu kullanıyordum.
Don't get upset over a stupid argument!
Arkadaşlar hiç böyle yapar mı?
Witnesses say that they had an argument.
Tanıkların dediğine göre tartışıyorlarmış.
And I'm not persuaded at all by your argument about a mail order PhD.
Ve bu paralı doktora olayından pek ikna olmadım.
Here's an argument... you love him because he's your husband, or do you love him because he refused to give you a divorce?
İşte sana bir tartışma konusu... kocan olduğu için mi, onu seviyordun, yoksa, boşanmayı reddettiği için mi, onu seviyordun?
It's been like 30 whole minutes since you guys had this argument.
Yarım saattir bu konuyu tartışıyorsunuz yalnız.
As you can see behind me, it has drawn much support, from both sides of the argument.
Arkamda görmüş olduğunuz gibi. Her tür fikirden insanlar toplanmış durumdalar.
Is it an argument with any basis in fact, Alan?
Bu gerçekle örtüşen bir argüman mı peki?
We had an argument.
Biz tartıştık.
There's no argument here, so let's run it again.
Tartışmanın bir anlamı yok. Tekrar yapalım.
I got into an argument with my husband at Barney's and I walked out by accident.
Barneys'te kocamla tartışıp kazara çıktım.
"I had an argument with my husband at Barney's so I came over to Macy's to steal another suit."
"Barneys'te kocamla tartışıp başka bir takım çalmak için Macy's'e geldim."
We can look at the UN's declarations of the rights of the child and we can structure our argument from there.
Çocuğun hakları için Birleşmiş Milletler kararına bakabiliriz ve savunmamızı o şekilde oluştururuz.
We had an argument.
Tartıştık sadece.
The property argument is inelegant but it ends things quickly.
Kişisel tartışmalar çok çirkin ama çok erken bitiyor.
I don't have the time to have an argument- -
Tartışacak vaktim yok.
There was an argument over a dime bag.
Beş paralık bir çanta yüzünden tartışma çıkmış.
- Is there me kind of argument? - No Dad.
- Orada benle alakalı bir şey var mı?
Well, professor, it's a very compelling argument.
Aslında, profesör, bu epey zorlayıcı bir tartışma.
Apparently he got into a heated argument and beat the living daylights out of the security detail.
Görünüşe göre, hoş olmayan bir konuşmanın ardında iki güvenlikçiyi gün ortasında dövmüş.
Build an argument, and present it to me.
Bir neden yarat ve bunu bana sun.
And if I give a convincing argument?
- Peki ya ikna edici bir neden sunarsam?
You said if I could present a convincing argument, you'd put this off.
İkna edici bir sebep bulursam kararından vazgeçeceğini söylemiştin.
This may be... the only time I get to... hear my daughter pose an argument as a lawyer, hmm?
Kızımın karşımda bir avukat olarak konuşmasını dinlemek için son anlarım olabilir.
It's a tired old argument, I suppose.
Konuşma biraz sıktı galiba.
That seemed like such a real argument.
Tartışmanın anlamı bu yani.
Not in my household, but, uh... but, I mean, somebody could probably make the, um, the scientific argument that it is.
Benim evimde değil ama... Yani, demek istediğim birileri bilimsel olarak ele alacaktır tabii ama benim sebze anlayışım bu değil.
The argument you're making is to advance the sales of your soft drinks with the hopes that these students will get used to them enough...
Çalışmalar, 180.000 ölümün sebebini şekere bağlıyor Verdiğiniz bu açıklamada tek amacınız içecek satışlarını arttırmak. Öğrencilerin iyice alışmasını istiyorsunuz.
Soft drinks can certainly supply part of that liquid intake and I would reject entirely any argument that they are in any way harmful for you.
İçeceklerimiz bu ihtiyacı karşılayabilir. Sağlığa zararlı etkileri olduğu gibi ifadeleri kesinlikle reddediyorum.
And I remember a famous argument over who was the more cosmopolitan of the two.
Kimin daha kozmopolit olduğuna dair bir tartışmalarını hatırlarım.
It was Gene who would usually win out that argument, and Roger would say, "Well... fine."
... genelde tartışmayı kazanan Gene olurdu. Ve Roger da peki, tamam, derdi.
Beyond the search widget... Right now, there's an argument about the Internet.
Şu anda internet üzerine bir tartışma süregeliyor.
- Same rash argument.
- Aynı isilik konusu.
I had an argument with Szabi.
Szabi'yle tartıştık.
We had an argument when he was in the hospital.
Hastanede kalırken biraz tartışmıştık.
Did you have an argument?
- Tartıştınız mı?
Well, who would decide whether I won or lost the argument?
kazandığıma veya kaybettiğime kim karar verecek?
I prick the balloon of your entire argument with a single pin, and you don't know?
senin bütün argüman balonunu patlattım o zaman. küçük bir alıntıyla patlattım bunu ve sen bilmiyorum diyorsun?
Do you think there's any argument you can make that I won't have an answer for?
yapacağın herhangi bir tartışmaya karşı hiç cevap veremeyeceğimi mi sandın sana.
You know what I'm talking about. You went and did your argument, didn't you?
neden bahsettiğimi pekala biliyorsun gittin ve argümanını yaptın öyle değil mi?
Yeah, he makes a convincing argument, right?
Evet, konuşmaları oldukça ikna edici yapıyor, değil mi?
Something that, you know how when there's an argument in the room, and everybody leaves the room, there's still tension left over.
Bilirsin işte bir odada tartışma çıktığında herkes odayı terk etse de orada hala bir gerginlik kalır.
If there's a big argument, there's going to be lots of residual tension.
Ve tartışma büyüdükçe odadaki gerginlik de artar.
We had an argument.
Tartıştık.
Lottie tried to get us to listen and you were too busy having an argument with your stupid brother.
Lottie bizim sözümü dinleyecekti ama sen aptal kardeşinle kavga etmekle oldukça meşguldün.
But, why did you two have an argument?
- Ama neden kavga ettiniz?
We'll live together for the argument.
Tartışsak da beraber yaşayacağız.
It sounded like an argument.
Tartışıyorlar gibiydi. Mike mıydı o?
Is it because we had an argument earlier?
- Kavga mı etmişler? - Hayır, hayır.
That's the argument we'll be presenting.
Bizim sunacağımız argüman bu olacak.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]