Bruised перевод на турецкий
774 параллельный перевод
Your lips seem bruised and swollen.
Dudakların çatlamış ve biraz da şişmiş.
Like a bruised fruit.
Çürük bir meyve gibi.
I found him starving in Liverpool... kicked and bruised and almost dead.
Onu açlıktan ölmek üzereyken Liverpool'da bulduğumda tekmelenmiş, her tarafı çürümüş, nerdeyse ölmüştü.
No bruised fruit. Move along.
Ezik meyve toplamayın.
Was he bruised about the face this morning?
- Bu sabah yüzünde yara var mıydı?
They'll get bruised?
- Kararırlar mı?
- This one was bruised already!
- Bu zaten kararmıştı.
Go to the elevators, our bruised guest's hat down over his face.
Asansöre gidin, yaralı konuğumuzun şapkası yüzünü kapatacak şekilde.
Doesn't he think anything of dragging bruised, unconscious men... up here at this time of the night?
Gecenin bu saatinde yaralı, baygın birini taşırken bir şey sormadı mı?
- A bruised lip.
- Çürük için.
Right now he's bruised up a little.
Biraz canı yandı.
- I expected you to be bruised and disfigured.
Seni yaralı bereli bulacağımı sanıyordum.
You're all bruised?
Her yanın çürük mü?
I was bruised from the shoulders to the knees, and they couldn't understand why every bone in my body wasn't broken.
Tepeden tırnağa çürük içindeydim... ama vücudumdaki kemiklerin hepsinin neden kırılmadığını anlayamadılar.
Now are our brows bound with victorious wreaths... our bruised arms hung up for monuments... our stern alarums changed to merry meetings... our dreadful marches to delightful measures.
Alnımız zafer taçlarıyla donandı, ezilip parçalanmış zırhlarımız duvarlara asılı birer savaş yadigârı. Eğlencede buluşma vakti artık, boru sesiyle silah başında değil. O korkunç "Marş, marş" gitti, dansa çağrı geldi yerine.
And Jonah... bruised and beaten... his ears like two seashells... still multitudinously murmuring of the ocean...
Ve Jonah... Yaralı ve bitap kulakları ona okyanusun sesini fısıldayan deniz kabukları gibiydi Jonah Tanrı'nın buyruğunu yerine getirdi.
You've bruised your lip.
Dudağınızı ezdirmişsiniz.
She was all bruised!
Her tarafı yara bere içindeydi!
- Her face is bruised.
- Suratı zedelendi.
I just feel a little bruised... as if I'd been kicked.
Kolum kanadım kırıldı sanki. Tekme yemiş gibiyim.
As a matter of fact, it's pretty easy to understand why her husband became temporarily deranged, seeing such beauty bruised and torn by a beast.
Aslına bakılırsa, böyle bir güzelin çirkin bir hayvan tarafından incitildiğini görünce... kocasının neden geçici olarak aklını kaybettiğini anlamak kolay.
- Are you bruised a lot?
- Yaralandın mı?
- She's only bruised.
- Sadece berelenmiş.
His cheek is bruised.
Yanağı yaralanmış.
He will not break a bruised reed or quench a smouldering wick until the time comes when he crowns his judgement with victory.
Ezilmiş bir kamışı bile kırmayacak, tüten fitili söndürmeyecek. Adaleti zafere ulaştırıncaya dek. "
They just sometimes get a bit bruised, that's all.
Yalnızca bazen biraz yara alırlar o kadar.
You've been bruised.
Hasar gördünüz.
I am but the grass that is bruised where she walks.
Onun yürürken çiğnediği ot kadar değerim yok.
You bruised one or two ribs.
Bir iki kaburganız incinmiş.
But one thing that is obvious is that I suffered a memory lapse, during which time I bruised my arm.
Bir hafıza kaybı yaşadım, ve kolumu incittim.
Stone bruised.
Taş batmış.
Nothing got bruised but her pride.
Gururu dışında bir şeyi incinmedi.
- They're too bruised.
- Çok yorgunum.
- Looks bruised. - Doesn't look like a break.
Matmazel McCurdy'nin şu durumuyla yeterince acı çektiğini göremiyor musunuz?
8 wounded among the police... we had 20 bruised
Polisin 8 yaralısı var, bizim 20.
The shock sending my dada beating his bruised and krovvy rookers against unfair Bog in His Heaven.
Girdiği şokun etkisiyle babam yara bere içindeki kanlı elleriyle dövünerek adil olmayan Tanrıya isyan ediyordu.
It's probably just bruised.
Muhtemelen sadece çürümüştür.
Fellow men, this court is bunged-up, done in bruised, bounced, bloodied and its majestic dignity is sorely bent.
Dostlarım, bu mahkeme örselendi berelendi, kana bulandı ve saygınlığı ayaklar altına alındı.
Only bruised.
Sadece sarsılmış.
Our bruised arms hung up for monuments.
Ezilip parçalanmış zırhlarımız, duvarlara asılı birer savaş yadigârı.
Just because some stinking female knocked you in the head and bruised your ego, there's no reason to become a careless juvenile.
Kızın biri kafana vurup karizmanı sarstı diye dellenmenin alemi yok.
Her head is quite badly bruised.
Kafası bayağı kötü ezilmiş.
She was bruised, in shock, and was delirious.
Yaralıydı, şoktaydı ve sayıklıyordu.
" Our bruised arms hung up for monuments ;
Ezilip parçalanmış zırhlarımız duvarlara asılı birer savaş yadigarı.
I got a bruised butt and a black eye, but I'm OK.
Biraz korktum. Alnımda bir ezik var ama iyiyim.
That was when Luka Savich bruised his head.
Bu Luka Savich'in kafasını yaraladığı zamandı.
'In order that some sense of mystery should still be preserved,'no revelation will yet be made'concerning whose upper arm has been bruised.
Bir miktar gizem kalması için, kimin kolunda çürüklerin oluşacağı henüz açıklanmayacaktır.
'ARTHUR bruised his upper arm.'
Arthur'un kolunda çürük oluşmuştu.'
I've had a bruised back too.
Benim de bir yaram vardı.
- You all right? - Bruised only.
- İyi misin?
Look at your ink-stained hands, and bruised knees. Yes, you are.
Hayır öylesin.