Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ B ] / Bucket

Bucket перевод на турецкий

3,366 параллельный перевод
Happens every year in August, and it was on my bucket list.
Her yıl ağustos ayında olur. Yapılacaklar listemdeydi.
Uh, she was working off a bucket list.
Yapılacaklar listesini tamamlamaya çalışıyordu.
That's right, but how many people could have got their lunch from this obscure little health food spot in the East Village, then dumped their trash in this bucket in Queens and also this one in Brooklyn?
Orası doğru. Ama kaç insan öğle yemeklerini East Village'daki bu ufak tefek sağlık lokantasından almıştır sonra da çöplerini Queens'deki ve Brooklyn'deki çöpe atmıştır?
- Uh, he kicked the bucket.
- Nalları dikti.
Uh, he kicked the bucket...
Nalları dikti...
The animals can sense when you're getting to the bottom of your bucket of fish, because they can hear the ice clanging around in the fishy, soupy water at the bottom.
Hayvanlar balık kovasının sonuna geldiğinizi hissedebilir. Çünkü dipteki buzların ve balıklı suyun sesini duyarlar.
Too bad he dialed a half hour after his buddy kicked the bucket.
Ne yazık ki öldükten bir saat sonra aramış.
Next bucket gets the other guy's car.
Sıradaki basketi atan diğerinin arabasını alır.
- No one likes a show off, bucket head.
- Gösterişi kimse sevmez, Kova Kafa.
Out there, you used the nearest champagne bucket to monitor your surroundings behind you without turning your head- - that's not a technique one learns on the street, but at Quantico.
Orda, otururken Sana en yakın şampanya kovasından etrafını kontrol ediyordun ki bu sokaklarda öğrenebileceğin bir teknik değil.
Hey, have you made your pre-30 bucket list yet?
Hala 30 yaşa hazırlık listeni hazırlamadın mı?
Let-let's just say that my bucket list is finished, okay?
Tamam, hadi yapmam gereken şeyleri bitirelim, tamam mı?
Nobody ever asked that question before or even tried to come up with an answer, and Newton comes up with something called Newton bucket or Newton's problem.
Bu soruyu daha önce kimse sormamıştı veya cevabını bulmaya çalışmamıştı. Sonra Newton ; Newton kovası veya Newton problemi dediği bir şeyle çıkageldi.
Yeah, I asked Nancy what was on her bucket list once she got out.
Evet, ne sordu Nancy'ye o bir kez dışarı çıktı.
And what happens? We just stay and stare at the meat in the bucket, ye?
Boş boş bakma, biz buraya sadece piknik yapmaya gelmedik yani.
Now I can finally complete my bucket list.
Şimdi ölmeden önce yapılacaklar listemi tamamlayabilirim. *
You know I've heard a lot of crappy pitches in my time, but I've never seen anyone bring in an actual bucket of feces.
Hayatımda birçok berbat sunum izledim ama hiç bir kova bok getireni görmemiştim.
She dropped it in a champagne bucket.
Şampanya kovasının içine atmış.
But only because taking a dump on Turkmenistan is on my bucket list.
Listemde olduğundan yapıyorum ama.
It's number two on my bucket list.
- Yapılacaklar listemde iki numaradasın.
And P.S., if this disaster had been a superstorm instead of a hot lunatic, you'd all be begging to eat my freeze-dried protein paste and crap in my biohazard bucket. Just sayin'.
Ayrıca bu felaket, seksi bir manyak yüzünden değil de bir kasırga yüzünden olsaydı dondurulmuş protein ezmemden yemek ve kimyasal tehlikelere dayanıklı kovamda sıçmak için bana yalvarıyor olurdunuz.
It's 50 mill. It's a drop in the bucket.
50 milyon onlar için denizdeki damla gibidir.
Bucket.
Bucket.
- Are you all right, Bucket?
- Sen iyi misin, Bucket?
Because I'm scared too, Bucket.
Çünkü ben de korktum, Bucket.
Like, if I were to offer you a bucket, what would you take out of it?
Mesela bir tavuk kovası aldık diyelim önce neyi yersin?
Not the guy at a bus station with a bucket, right?
Otobüs durağında elinde kova tutan adam değildir umarım.
You guys might want to take a bucket.
İsterseniz bir kova alın.
Fired up my grandfather's torch, heated up the pieces in a cast-iron bucket.
Dedemin kaynak aletini çalıştırdım parçaları dökümlü demir bir kovada erittim.
Because my client stands between a rock and a bucket of shit and he needs all the help he can get.
Çünkü müşterim şu anda bir kaya parçası ile bir kova pisliğin arasında sıkıştı ve yardıma ihtiyacı var.
I don't want to call it a bucket list, bucket list.
Ölmeden önce yapılacaklar listesi demek istemiyorum adına.
We're looking for a crime scene with a bucket full of rainwater?
Bir kova yağmur suyu olan bir olay mahalli mi arıyoruz?
Looks like we found our bucket of rainwater.
Yağmur suyu dolu kovayı bulduk galiba.
Checking my bucket list to see how many things I can get done in two days.
Bakalım iki gün içerisinde kaç tanesini gerçekleştirebilirim diye ölmeden önce yapılacaklar listemi kontrol ediyorum.
So I'm gonna scratch off number 27 on my bucket list.
Ölmeden önce yapılması gerekenler listemden 27 numarayı sileceğim.
And now you can finally get rid of this bucket...
Artık bu ölmeden önceki yapılması gerekenler listenden...
It would be a shame if something happened to us because there's one thing on my bucket list that I would like to accomplish.
Başımıza bir şey gelirse yazık olur çünkü benim ölmeden önce yapılacaklar listemde gerçekleştirmek istediğim bir şey var.
She would get a big mop bucket and she would fill it with hot, soapy water, yes, and ammonia.
Büyük bir paspas kovası alır sıcak sabunlu suyla doldururdu. Bir de amonyak koyardı.
And she would have the ammonia be such a strength that you couldn't be near the bucket.
Çok keskin bir amonyak kokusu olurdu. Kovaya yaklaşamazdınız bile.
She would take her arm, and just swipe all the tchotchkes into the bucket.
Kolunu uzatır ve bibloların hepsini kovaya sürüklerdi.
You could fill a bucket full of [bleep] frozen yogurt And put it on your head and then stand outside of the store
Bir kovayı boklu donmuş yoğurtla doldurup kafanın üstüne koyabilirsin, sonra da dükkanın önünde bir levhayla durursun.
The bucket! I can't fathom why you would need a bucket, mother.
Neden bir kovaya ihtiyacın olduğunu anlayamadım, anne.
Why is that in a bucket?
Niye o şey kovanın içindeydi ki?
I spilled champagne on my good bucket blazer.
Benim güzel kova ceketimin üstüne şampanya sıçrattım.
Ooh... who do I have to do around here to get a bucket of nachos?
Bir kova meze alabilmek için ne yapmam gerekiyor?
Chilled soup should be an exquisite mouthful, not a bucket of slop!
Soğuk çorbanın ağız dolusu içilmesi gerekiyor ama böyle kovalardan değil!
Edith's about as mysterious as a bucket.
Edith ancak bir kova kadar gizemli olabilir.
You're one bucket of kfc extra crispy away from giving precious a run for her money.
Nallari dikip malini mülkünü hatuna birakmana bir tabak uzakliktasin resmen.
This was found in Betty's cleaning bucket.
Bu Betty'nin temizlik kovasından çıkmış.
He may not have taken this, or he may have sneaked it into the maid's bucket when we weren't looking.
Bunu almamış olabilir... Veyahut biz görmeden bunu temizlikçinin kovasına koymuş da olabilir.
Mm, now we're talking. Twins are on my bucket list.
Ha şöyle, hep ikiz istemişimdir.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]