Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ B ] / But i'm not going to

But i'm not going to перевод на турецкий

1,735 параллельный перевод
I'm not certain that I can actually charge you with a crime at this point, but you can be damn sure I'm going to try.
Bu noktada sizi cinayetle suçlayabilir miyim bilmiyorum, ama emin olun, deneyeceğim.
Tonight's not about speeches or anything, but... I was going to say something, and I was wondering if anybody else...
Bu gece konuşma yapalım diye düzenlenmedi ama bir şey söyleyecektim....
I mean, I'm a fairly open-minded guy. But there are things happening here that I can't even begin to explain, and I am not going anywhere until I can.
Yeterince açık fikirli biriyimdir ama burada açıklamaya bile yeltenemediğim bir dizi şeyler oluyor.
He has hurt me too much and too often, and I am in a healthy relationship now, so I'm not going to flaunt it, I'm not going to hurt him, but that door is closed.
Besni fazlasıyla ve çok incitti ve şu anda iyi bir ilişkim var. Yani ona hava atmayacağım, onu incitmeyeceğim,... ama o kapı artık kapandı.
- I'm sorry, but he's not going anywhere without my permission, and you won't get that until we talk to Rodney.
- Üzgünüm ama o benim iznim olmadan hiçbir yere gitmiyor ve o izni Rodney'le konuşmadan önce alamayacaksınız.
I'll make a motion, but you're not going to like it.
Bir teklif sunacağım ama beğenmeyeceksin.
I'm sorry, but I'm not going to watch The Clone Wars TV series until I've seen The Clone Wars movie.
Üzgünüm ama, "The Clone Wars" TV dizisini "The Clone Wars" filmini izlemeden izlemeyeceğim.
I'm sure you'd like to know, but I'm not going to make it easy.
Bilmek istediğine eminim. Ama işini kolaylaştırmam.
Maybe not yet, but I'm going to.
Belki henüz değil, ama tanıyacağım.
Oh, you know, I knew as soon as I opened my mouth that I was stepping on toes, but Amita's geographic network was not going to work.
Çenemi açtığın an soruna yol açacağımı biliyordum. Ama Amita'nın Coğrafi Şebeke fikri işe yaramayacaktı.
But I'm not going to be staying at Charlie's anymore, so I thought I should bring Jake's stuff back here until I find a place of my own.
Ama artık Charlie'nin yanında kalmayacağım bu yüzden kendime bir yer bulana kadar Jake'in eşyalarını buraya getireyim dedim.
You may not believe me, but there is something going on here, And I really want to thank you for bringing her into my life.
Belki bana inanmazsın, ama burada birşeyler oluyor ve onu hayatıma kazandırdığın için sana minnettarım.
I'm not going to pretend that I haven't noticed her body, but this is off topic.
Fiziği dikkatimi çekmemiş gibi de davranacak değilim. Ama bu konumuz dışında.
- but I decided I'm not going to apply.
Ama kabul etmemeye karar verdim.
And you can accuse me all you want, but I'm not going to jail.
Beni istediğin şeyle suçlayabilirsin ama hapse falan girmeyeceğim.
But I am not going to get dressed up.
İyi. Yemek yaparım ama süslenmem.
But you're gonna have to break up with me,'cause I'm not going anywhere.
Ama benden ayrılmak zorunda kalırsın çünkü ben hiçbir yere gitmiyorum.
But I'm not going to the stupid show.
Ama o aptal gösteriye gitmeyeceğim!
No, I don't want it to happen to me, but I'm not going back to that morgue.
Hayır, bana olmasını istemiyorum, ama o morga geri dönemem.
Right now is not the time for me to quit... I feel like I should, but I'm not going to right now.
Şu an, bırakmak için doğru bir zaman değil bana göre. Bırakmak gerektiğini biliyorum ama bunu şimdi yapmayacağım.
But I'm not going to.
Fakat davet etmeyeceğim.
I can let you know what I do, but I'm not going to be your mentor.
Sana neler yaptığımı anlatabilirim, ancak akıl hocan olmayacağım.
I'm going to sell the book, okay, but I'm not going to let you guys be involved because, every time you're involved, you get all excited about something, and then you give up the minute we hit the first speed bump.
Hayır. Kitabı satacağım, tamam,... ama sizin bu işe karışmanıza izin vermeyeceğim çünkü hep işe karışıyorsunuz, bir şey hakkında hemen heyecanlanıyorsunuz,... ve sonra ilk aksilikte hemen yarı yolda bırakıyorsunuz.
It's not likely, I well know, but I made up my mind to try when I read in the papers that you had arrived from Italy and were going back.
Mümkün olmadığını çok iyi biliyorum fakat İtalya'dan döndüğünüzü gazetelerde okuduğum zaman şansımı denemeye karar verdim.
Er, I'm going to go, I may not come back, but I want to say this, that accounts team,
Şimdi gidiyorum eğer geri dönemezsem şunu bilmenizi istiyorum.
Valerie, I trust your intuition, but I am not going to have you follow up on this lead.
Valerie, sezgilerine güveniyorum. Ama bu seferkiler için arkanda olmayacağım.
Everybody's given up, but I'm not going to.
Herkes ondan vazgeçiyor ama ben geçmeyeceğim.
Hey, I'm not gonna judge. But if you don't pull over and give yourselves up quietly I swear to Christ, your head is going up the driver's ass.
Hey, sizi yargılamayacağım, ama arabayı kenara çekip sakince teslim olmazsanız yemin ederim, kafanı alır şoförün kıçına sokarım.
But I'm not going back to that.
Ama o işe geri dönmüyorum.
I'm not going to die down here, but you, you knew about this.
Burada ölecek değilim. Ama sen, sen bunu biliyordun!
Now, it's not really known why Highland is going without their star fullback, Quentin Owens today but the loss, I'm telling you, has got to be felt by the rest of the team.
Bugün, Highland'in, yıldız oyuncusu Quentin Owens olmadan, neden maça çıktıklarını gerçekten bilmiyorum. Ama size söyleyebilirim ki, onun olmaması takımın geri kalanını da kötü etkiliyor.
I thought not going to sea, settling down with you sailors, living on the cheap was going to be the ticket. It was going to be fine. But it ain't.
Denize çıkmayalım, sizin gibi denizcilerle buraya yerleşip fazla para harcamadan yaşayalım, dedik ama, dediğimiz oldu mu?
But if it's shaky, look at me, or out of focus, or any way not 100 %, I'm going to chop off your goddamn head with a dull knife.
Ama... eğer iyi çıkmazsa, bana bak ya da yüzde yüz ilgimi çekmezse o lanet kafanı kör bıçakla keserim.
But I'm not going to insist.
Ama ısrar etmeyeceğim.
But I have to leave all my fucking money to someone, and I'm not going to leave it to my Lhasa apsos.
Ama paralarımı birine bırakmak zorundayım. Köpeğime bırakmayı düşünmüyorum.
But I'm not going to try to save you.
Seni kurtarmaya falan da çalışmayacağım.
But I'm not stupid enough to think that Shawn's going to win this.
Ama Shawn'ın bunu kazanacağını sanacak kadar aptal değilim.
Now, listen, I got you into this, and I'm going to get you out of it, but not if you start panicking.
Şimdi, dinle, şunu bilki, panik yapmazsan seni bu işin dışında tutarım.
But I'm not going to stand here and tell you what we did was wrong, because we weren't.
Fakat burada kalamam ve neyi yanlış yaptığımızı ona anlat. Çünkü yapmadık.
Look, I'd love to talk movies, and New York, and dogs, and googolplex configurations all day long, but we got to make a decision here, all right? I'm not going to get you in any trouble.
Bak filmden köpekten bahsetmek isterim ama şu an bu adam nereye gidiyor
Not really. You can believe anything you want, but... I'm going to Paris with her.
- Neye istersen inanabilirsin ama onunla Paris'e gidiyorum.
I'm not going to have a drink for the rest of my life, a day at a time, but you, my friend, i am not going to let you use my moment of weakness as an excuse for you to go off the wagon.
Hayatım boyunca içki içmeyeceğim. Her günü ayrı yasayacağım. Ama sana dostum tekrar içmek için benim zayıflığımı kullanmana izin vermem.
Well, I don't know how much you overheard, but there's a good chance I'm not going to be in this house for too much longer, so you'd just be wasting your time.
Tamam, ne kadar duydun bilmiyorum ama büyük ihtimalle bu istasyonda fazla vaktim kalmadı, o yüzden de zamanını boşa harcamış olursun.
But I am not going to apologize.
Brian Keegan'ı mı? - Tanrım!
Now if you want to go get singles and give them to the bartender and embarrass yourself, fine. But I'm not going to help you make an ass of yourself.
Ama kendini g * t yerine koymana yardım etmeyeceğim.
You know, I may not shoot you, but you have still royally pissed me off and I'm not going to play with you at Pacific Playland.
Bak, seni vurmayabilirim ama yine de sana çok kızgınım. Pasifik Lunaparkı'nda seninle oynamayacağım.
- But, I'm not going to do it!
- Ben öyle bir şey yapmam!
Naturally, there are exceptions to what I'm going to say, but they're the exception, not the rule.
Doğal olarak, söyleyeceğim şeylerin istisnaları olacak ama istisnalar kaideyi bozmaz.
But I'm not going to let you kill him.
Ölmek istiyorsa burada ölebilir ama onu öldürmenize izin vermem.
I can stop, but I'm not going to unless you go to dinner with me.
Durabilirim. Ama sen benimle yemeğe gelmeden durmayacağım.
I hope you don't think that I've been interrogating you, but I know what it's like to have an ex who's remarried and not have that much going on in that area.
Umarım seni sorguluyor gibi olmuyorumdur ama yeniden evlenmiş, "fırını" pek çalıştıramayan bir eski eşe sahip olmanın ne demek olduğunu iyi bilirim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]