Compromise перевод на турецкий
2,371 параллельный перевод
The ear discharge will likely compromise any suspect DNA you'd find on this.
Kulaktan gelen sıvı, bundaki zanlı DNA'sını bozmuş olabilir.
To do so would invalidate who we are as people, to compromise a moral center which forms the very basis of our existence.
Bizim insanlığımızı hükümsüz kılması için varlığımızın temellerinin dayandığı bir ahlaki değer uzlaşması olacaktı.
Well, politics is all about the compromise the give and the take, so you give a little on this and then you take a little on that.
Siyaset, uzlaşma demektir ; al ve ver. Birazcık verirsen bir şeyler alırsın.
Is there a relay station that the signal passes through or any place that could compromise the signal? No.
Sinyalin geçtiği bir röle istasyonu ya da sinyali bozabilecek bir yer var mı?
A compromise isn't always dishonesty, flexibility isn't always corruption.
Uzlaşma, her zaman sahtekarlık değildir. Esneklik, her zaman yozlaşma değildir.
There's nothing in the world I would do To compromise their safety or their future.
Onların geleceğini ya da güvenliklerini tehlikeye atacak hiçbir şey yapmam.
Compromise. 15.
Uzlaşalım. 15.
Okay, compromise...
Peki, anlaşma yapalım...
Which is why the DOD wants us to make sure that this was an unfortunate industrial accident and not something which might compromise the security of our technology.
Bu yüzden DOD, bunun talihsiz bir endüstriyel kaza olduğundan ve teknolojimizi tehlikeye atacak bir sorun olmadığından emin olmamızı istiyor.
Maybe we could make a compromise.
Ama belki bir orta yol buluruz.
So I got us a compromise.
- Uzlaşalım istedim. Film adı "Hardware".
But I can't compromise you or your family, sir.
Ama sizi ve ailenizi tehlikeye atamam, efendim.
Make sure none of these news crews release any information that might compromise this case, all right? Copy.
Bu haber kanallarının hiçbirinin davayı tehlikeye atabilecek hiçbir bilgi sızdırmamasını sağla.
I never thought your ambition would compromise your integrity.
Asla hırsının, dürüstlüğünden ödün vermeni gerektireceğini düşünmedim.
Life is about compromise.
Hayat ödün vermek üzerine kuruludur.
You couldn't compromise to save your life.
Sen hayatını kurtarmak için fedakarlık etmedin.
- I compromise every day. - Really?
Her gün ettim.
You don't compromise.
Fedakarlık etmedin.
I'm hearing a lot of things you don't mean tonight. Like, you can't marry me. I don't compromise.
Bu gece demek istemediğin şeyleri duyuyorum ben.
They compromise the dignity of the uniform.
Üniformanın itibarını zedeliyorlar.
- Seriously, she has put her trust in me and I don't wanna compromise it.
Ciddi diyorum, çünkü bana güvendi ve hiçbir şeyin o güvene gölge düşürmesini istemiyorum.
Politics is the art of compromise.
Siyaset uzlaşma sanatıdır.
It's a pretty good compromise.
Güzel bir anlaşma. Evet.
It could compromise the whole trial.
Bu bütün denemeyi riske atabilir.
Yes. I'm just trying to figure out some kind of a compromise.
Evet, bir çeşit uzlaşmaya varmanın çözümünü arıyorum.
Okay, but you know what? There is no compromise.
Evet ama bir uzlaşma falan olmayacak.
How about we compromise and start on page two?
Birbirimizle uzlaşıp 2. sayfadan başlamaya ne dersiniz?
Listen, I'm sure we can find an acceptable compromise.
Dinle, eminim kabul edilebilir bir ara yol bulabiliriz.
I'm sure we can come to some sort of compromise.
Eminim bir çeşit uzlaşma sağlayabiliriz.
- Compromise.
- Tutuklayın.
Look, this whole thing got a little out of hand, all right, and I know you got a big client coming in, and you're a little uptight, but there's an easy compromise.
Bak, bütün bunlar biraz kontrolden çıktı. Önemli bir müşterinin geleceğini ve gergin olduğunu biliyorum. Bir orta yol bulabiliriz.
Archer will be left in a weakened state which should prevent his attempting to compromise the test.
- Tam olarak ne kadar... - Archer biraz halsiz düşecek böylece tahlilin güvenirliğini tehlikeye atacak bir şey yapamayacak.
I'll compromise.
Onaylıyorum.
I respect that you don't want to tell your mother the truth, but... we have to come up with a compromise.
Annene gerçeği söylemek istemiyor oluşuna saygı duyuyorum ama bir anlaşmaya varmamız gerek.
How about a compromise?
Anlaşma yapmaya ne dersin?
S-so the compromise is I can't go to the dance?
Karşılığında da dansa gidemeyeceğim yani?
- If I take a more radical approach, I'll compromise his leg but I'll spare his hand.
Daha radikal bir uygulama ile bacağını kaybedeceğim ama elini kurtaracağım.
Compromise, diplomacy...
Uzlaşma, diplomasi...
You want to make sure you don't compromise the perimeter gasket seal.
Bunlar sayesinde hiçbir atıkla uğraşmayacağınıza emin olabilirsiniz.
Anyway, officer Landry, as some of you may or may not know, found herself recently in a situation where she had to compromise not only her identity, but several UTF tactics, so today she has informed me
Herneyse, Memur Landry, bazılarınız biliyor yada bilmiyor olabilir, kendini zor bir duruma soktu. Sadece kendini değil, UTF biriminide Tehlikeye attı.
Would you be faking it if you compromise?
Ödün vermen gerekseydi rol yapar mıydın?
'Cause you can't fake compromise.
Çünkü bu konuda rol yapamazsın.
Compromise is half faking.
Ödün vermek, yüzde elli rol yapmaktır.
For example, guys compromise when they leave the toilet seat down.
Mesela erkekler klozet kapağını inik bıraktıklarında ödün verirler.
How is that a compromise on your end?
Bu nasıl bir ödün vermek oluyor ki?
It's a compromise because I'd fake other things to get my way.
Ödün vermek bu çünkü yolumu bulmak için diğer şeylerde rol yaparım.
Or we could agree that I'm right because that's a compromise.
Ya da şöyle hemfikir olabiliriz ; bu bir ödün verme ve ben haklıyım.
That may compromise the case when it goes to court.
Mahkemeye gittiği zaman davaya gölge düşürebilir bu.
Will you compromise on age?
Yaş konusunda problem olacak mı?
Th... there's no way that... You can't compromise?
Uzlaşmanın hiç bir yolu yok mu?
Isn't there some kind of compromise?
Orta yolda buluşamaz mıyız?