Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ D ] / Dissolve

Dissolve перевод на турецкий

603 параллельный перевод
If you went into this, it would dissolve you.
Eğer bunun içine giderseniz, sizi eritip çözer.
In fact, the acid in them can dissolve just about anything.
İşin doğrusu bu çukurlardaki asit Hemen her şeyi eritebilir.
The alpha leukocytes apparently do not dissolve.
Alfa akyuvarlar çözünmüyor.
We'll dissolve our partnership right now.
Ortaklığımızı sona erdireceğiz.
Mr. Thwaite had gone to Paris to dissolve the corporation.
Bay Thwaite Paris'e şirketi feshetmek için gitmişti.
I told them that Beaky was planning to dissolve it.
Beaky'nin ortaklığı bozmayı planladığını anlattım.
You know, everything up to the dissolve... and then "Good night, sweetheart. I'll see you in the morning."
Kendince tüm meseleyi çözünce tabii, sonra da, "İyi geceler tatlım, sabaha görüşürüz."
It'll dissolve an aspirin tablet as quick as anything.
Bir aspirin tabletini göz açıp kapayana kadar eritir.
This was to dissolve out the salts.
bu işlem tuzları çözeltmek içindi.
It's a little late to dissolve our partnership.
Bu saatten sonra ortaklığımızı bozamayız.
"Yea, all which it inherit shall dissolve."
"Evet, ondan miras kalan her şey yok olup gidecektir."
Well, then you could swallow it, and it would all dissolve, see?
- Sonra onu yutarsın. İçinde dağılır.
Therefore, Mr. Chairman, I make a motion to dissolve this institution and turn its assets and liabilities over to the receiver.
Bu nedenle, bu kurumunun dağıtılmasına ve mal varlıklarının alıcılarına satılmasını istiyorum.
In there is a concentrate which I guarantee will dissolve every atom of flesh and bone in the human body, within a few hours.
İçinde, insan vücudundaki et ve kemiği bir kaç saat içinde atomlarına eriteceğini garanti ettiğim konsantre var.
You take two packages of cough drops... and dissolve in one gallon of lukewarm grape juice...
İki paket öksürük tozunu biraz üzüm suyuyla karıştırdıktan...
The dust is being placed in nitric acid, Which will dissolve any metal with the exception of gold.
Toz örnekleri, altın hariç tüm metallerin içinde çözüleceği nitrik asite konacak.
One by one the men turned black through waiting for the last snowflake to dissolve.
Son kar tanesinin de erimesini beklerken birer birer kararan askerler.
I've known for some time you wanted to dissolve our partnership.
Aramızdaki ilişkiyi bitirmek istediğini bazı zamanlar anlıyordum.
This is the first photographic dissolve,
Bu, sinemadaki ilk foto grafik geçiştir.
So we can dissolve it now.
O halde onu şimdi bozabiliriz.
Dissolve the Oprichnina before it's too late!
Çok geç olmadan Opriçnina'yı feshet!
Ivan... dissolve the Oprichnina before it is too late!
Ivan! Çok geç olmadan Opriçnina'yı feshet!
dissolve the detail in twos and threes. No need to tell you to be careful.
İkişer ve üçer gruplar halinde dağılacağız.
Screaming may dissolve it, or if it's a living organism, kill it.
Çığlık atmak onu eritebilir, veya yaşayan bir organizma ise, onu öldürebilir.
"... by reason that they have agreed to dissolve their partnership... "
"... ortaklığı bozmaya karar verdikleri için... "
To demystify documentary cinema, it is necessary to dissolve its "subject matter."
Belgesel sinemanın gizemini çözmek için... onun "ana konu" sunu çözümlemek gerekir.
Dissolve city council.
Belediye meclisini dağıt.
You dissolve the tablets in hot water.
Tabletleri sıcak suda eritmelisin.
It just seemed to dissolve.
Sadece eridiği görüldü.
I say if, the Bishops could legally dissolve their allegiance to him pending their report to the pope.
"Eğer ispatlanırsa" Piskoposlar yasal olarak onu düşürebilir ve... ettikleri sadakat yeminine bağlı oldukları için bu durumu Papa'ya bildirir.
We dissolve slowly and lingeringly..... to the Bois.
Ağır ağır uzun bir bindirme yapıp..... ormana geçeriz.
We will spare the audience the pages of dreary small talk, and get to the heart of the matter by the simple use of the device I'vejust explained, the dissolve.
Seyirciyi sayfalar dolusu konuşmalarla sıkmadan sözünü ettiğim bindirme tekniğini kullanıp sadede gelebiliriz.
And now, now,..... we slowly..... and lingeringly..... dissolve...
Ve şimdi, şimdi,..... ağır..... uzun..... bir bindirme yapıp...
- Miss Simpson, as I said before, a dissolve is a most useful device.
- Daha önce dediğim gibi, bindirme çok yararlı bir tekniktir.
Ways to dissolve partnership with the old sheriff. Tomatoes.
Tomatoes.
When I push that lever, this room and everything in it will dissolve into their respective component electrical charges.
Şu kolu ittiğimde, bu oda ve içindeki her şey kendi bileşen elektrik yüklerine dönüşecek.
Once in the carotid artery, we remain within the arterial system until we reach the point of the damage, where Dr Duval will attempt to dissolve the clot with a laser beam.
Beyne giden atardamara girdikten sonra hasarlı noktaya ulaşana dek atardamar sisteminde kalacağız. Burada Dr. Duval lazer ışınıyla pıhtıyı eritmeye çalışacak.
Do you know of any disease that could dissolve human bone?
İnsan kemiğini tamamen eritebilecek bir hastalık biliyor musunuz?
All the paints dissolve this coating.
Boyanın tamamı tabakada eriyecek.
Powerful enough to dissolve the door of the reactor chamber.
Reaktör dairesi kapısını eritecek kadar.
You must dissolve the link.
Bağlantıyı hemen kesmelisiniz.
Equipment for incinerating as many people as possible to free them from the shackles of this world, and let them dissolve into the ether.
Çoğu insanı dünyanın zincirlerinden kurtarılabilmesi tam donanımlı bir yakma makinası ile mümkün gözükmektedir. Ve ardından onların çözülerek ruhlara karışması sağlanabilir.
Dissolve.
Aydınlatmak.
May 13, 1845... José Dolores agrees to dissolve the rebel army.
13 Mayıs 1845, José Dolores isyancı ordusunu dağıtmayı kabul etti.
Affairs can't dissolve in a good way?
Olaylar iyi gelişse olmaz mıydı?
Dissolve.
Sona erdi.
All that exists is your walking, and your gaze, which lingers and slides, oblivious to beauty, to ugliness, to the familiar, the surprising, only ever retaining combinations of shapes and lights, which form and dissolve continuously, all around you, in your eyes, on the ceilings, at your feet, in the sky, in your cracked mirror, in the water, in the stone, in the crowds.
Var olan tek şey yürüyüşün ve bazen dalıp, bazen kayan güzelliğe, çirkinliğe, aşinaya, şaşırtıcıya yabancı kalan sadece etrafında, gözlerinde, tavanda, ayakucunda, gökyüzünde, kırık aynanda suda, taşta kalabalıklar arasında sürekli belirip kaybolan şekil ve ışıklara takılan bakışın.
waiting for the marble to crumble away, for the wood to turn to pulp, for the houses to collapse noiselessly, for the diluvian rains to dissolve the paintwork, pull apart the dowel-joints in hundred-year-old wardrobes, tear the fabric to shreds, wash away the newspaper ink,
... mermerin param parça olmasını odunun toz haline gelmesini evlerin çıt çıkarmadan yıkılmasını tufan gibi yağmurların, tabloların boyasını dökmesini yüz yıllık gardıropların ahşap bölmelerinden ayrılmasını kumaşların paramparça olmasını gazetelerin mürekkebinin akmasını...
The images which have detached themselves from each aspect of life, dissolve in a common flow. where the unity of this life can no longer be established.
Yaşamın her açisindan ayrilan görüntüler, yasamin bütünlügünün artik geri getirilemedigi ortak bir akimin içinde kaybolup gider.
it was also to dissolve the autonomy... and the quality of places. This power of homogenization... is the heavy artillery... that brought down all the walls of China.
Bu türdeslestirici güç, tüm Çin Seddi'ni yikan agir silahlardir.
So, Miss Simpson, we dissolve...
Biz de bindirme yaparız...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]