Embodied перевод на турецкий
82 параллельный перевод
Then let me suggest for your consideration the series of events embodied in act 3, scene 2.
Öyleyse senin düşünceni alayım. Sahne iki ve sahne üçte meydana gelen olaylar.
Greek tragedy was negative in that it made Man a victim of Fate, as embodied by the Gods, who abandoned him to a hopeless destiny. "
Yunan trajedyası olumsuzdur. Burada ; kendisini umutsuz bir yazgıya mahkum ederek Tanrılar tarafından vücüda getirilmiş olan insanoğlu kaderin kurbanı olarak betimlenir. "
And man has not embodied it in his art or industry.
Ve insan ne sanatına ne de sanayisine onu dahil etmemiştir.
Central contradictions are verified in real life. When a central contradiction becomes embodied it turns into a war.
Asıl çelişkiler gerçek hayatta savaşa dönerse işte o vakit asıl çelişki sıfatını kazanırlar.
I'll die... so my spirit can be embodied in her!
Ben ölsem bile... Ruhum, onun bedeninde hayat bulmalı!
The symbol of our status is embodied in this pass which we must carry at all times but which no European even has to have.
Statümüzün sembolü, daima taşımak zorunda olduğumuz ama Avrupalıların alması bile gerekmeyen bu pasaport.
The miracle of Golda, was that she embodied the spirit of so many people, the hopes, fears, ideals and stubbornness of Jews everywhere.
Örneğin : "Golda'nın mucizesi birçok kişinin maneviyatını umutlarını, korkularını, ideallerini ve Yahudi inatçılığını bünyesinde toplamasıydı." gibi.
Once upon a time... there was a happening guy, who'd stumbled onto a girl... who embodied all that love should be.
Bir zamanlar bilgili bir adam aşkı temsil eden biriyle tanışmıştı.
The values of that time, embodied in a man like Major Lenox....
O devrin değerleri Binbaşı Lenox`un kişiliğinde somutlaşmıştır.
Cassavetes embodied the emergence of a new school... of guerilla filmmaking in New York.
Cassavetes, New York'ta bir bağımsız sinema okulunun ortaya çıkışına ön ayak olmuştu.
Because in them... in our traditions... are embodied all the laws that have enabled us to create... the greatest empire of modern time!
Çünkü bu geleneklerimiz sayesinde, modern zamanların görmüş olduğu en büyük imparatorluğu oluşturmamızı sağlayan kanunları getirebildik.
For me, Griffith embodied the very idea of a miracle.
Benim için, Griffith bir mucize gibi.
The idiocy embodied in this phenomenon tells you everything about the efficiency of this hospital.
Bu saçmalık, bu hastahanede yaşanan karmaşayı ortaya koyuyor.
But I like to think that his spirit is embodied... in young men like Patrick Ross.
Fakat Onun ruhunu şekillendiren şeyi düşünmekten zevk alıyorum... Patrick Ross gibi genç bir adamda.
It would seem nearly impossible to find all of these qualities embodied in one player.
Tüm bu nitelikleri tek bir oyuncuda bulmak neredeyse... imkansız gibi görünebilir.
" " "is embodied in some women who become true harpies,"
Kafa karışıklığı olduğu kesin, ama birçok gönüllü çalışan da mevcut :
And He also understands in that movie that the myth which is embodied in this show business fantasy Has real consequences.
Ve o filmde fark etmiş olduğu şey... şov dünyası fantezisinde somutlaştırılan destansılığın... ciddi sonuçları olduğudur.
Tarn Vedra may be a lost world, but the principles it embodied, the sense of purpose, There's not a day that I don't feel them. - I wish I still felt that.
Tarn Vedra kayıp bir şehir ama ilkelerini amaçları doğrultusunda yaşatmaları, Onların varlığını bir tek gün hissetmiyorum.
It's just that she can't fight it if it's all misty, so they'll make it more solid, so Buffy can kick its fully embodied ass.
Eğer öyle görünmez olursa Buffy onunla dövüşemez. Bu yüzden onu görünür hale getirecekler ki Buffy onun vücuda gelmiş kıçını tekmeleyebilsin.
More than a mere ship of exploration The Bellerophon embodied humanity's last Great effort to tame the universe
Bellerophon, basit bir keşif gemisinden farklı olarak, insanlığın evreni evcilleştirmek için verdiği son ve muazzam çabayı şekillendirdi.
Guide to the game embodied!
Oyundaki rehberiniz!
When it was the ducks, it embodied feelings of dread... about your family, that something terrible was going to happen.
Ördek meselesi ailenle ilgili korkularını içeriyordu. Onların başına kötü bir şey gelmesinden korkuyordun.
Of how it would know that it was in fact the thing that it'd once been, the embodied person with a particular name, with particular projects.
Yani nasıl oluyor da belirli bir kişiliğe ve belirli bir plana sahip biri böyle bir düşünceyi benimseyebiliyor.
It always seems to me that the notion of projects and trajectories and hopes and plans and so forth, are all tied up with being embodied.
Proje, eğilim, umut ve plan gibi fikirlerin somut şeylerle bir ilgisi varmış gibi görünür hep. Evet.
It's about a teenage boy in a futuristic society who's possessed by the tortured soul of a feudal Japanese warrior condemned to walk the earth fighting the evil he once embodied. So, what's your point?
Feodal bir Japon savaşçının işkence görmüş ruhu, bir zamanlar temsil ettiği kötülüklerle savaşmak üzere yeryüzüne geri geliyor gencin bedenini ele geçiriyor.
And you, her peers, will always be reminded what a generous, kind, sweet girl she was and how she embodied Pirate pride and the school motto :
Ve siz arkadaşları da her zaman onu hatırlatacaksınız onun ne kadar cömert, nazik ve tatlı bir kız olduğunu asi yaradılışını sizler ayakta tutacaksınız. Ve Okulun sloganı :
Because in the eyes of the world, especially the world as embodied by the courts,
Çünkü dünyanın gözünde, özellikle mahkemeler tarafından kapsanan dünyanın,
I can't think of anyone who has embraced and embodied the spirit of the festival more than you have.
Daha önce hiç kimsenin bu festivale senin kadar tutkuyla bağlandığını görmemiştim.
A man who embodied the Lord's commandments.
Peygamber efendimizin emirlerini harfiyen uygulayan biriydi.
We often find references to psychoanalysis embodied in the very relations between persons.
İnsanlar arasındaki ilişkide psikanalize yapılan... göndermeleri her zaman buluruz.
This hidden master who controls the events can also be defined as ideology embodied, in the sense of the space which organises our desires.
Olayları denetleyen bu gizli efendi aynı zamanda vücut bulmuş ideoloji olarak tanımlanabilir. Yani bir bakıma arzularımızı organize eden bir dünya anlamında.
It was just a week ago this town was rocked by the tragic injury to our quarterback, Jason Street, a young man who embodied the hopes and dreams
Sadece bir hafta öncesiydi ; umutların ve hayallerin somutlaşmasını sağlayan oyun kurucumuz Jason Street, trajik bir şekilde sakatlanıp tüm kasabayı şok etti.
Himmler, in many ways embodied the spiritualism of the late 19th century.
Himmler, 19. yüzyıl sonlarındaki spiritüalizmle birçok yönden bütünleşmişti.
Comic-book heroes embodied the hope that good would triumph, power was in the hands of the right.
Çizgi roman kahramanları zafer umudu içeriyordu güç doğrunun ellerindeydi.
And, yes, I'm aware of the contradiction embodied in that sentence.
Cümledeki ifade, çelişkili oldu biliyorum!
Ellen's special blend of courage and kindness combined to form a whole that embodied- - What a body it was- - the american spirit,
Ellen, mürüvvet ve nezaketin özel bir şekilde tek vücutta buluşmuş Amerikan ruhuna sahipti.
British reporters. I had never seen a media feeding frenzy before, and this courtroom embodied it.
Hayatımda böyle bir medya çıkartması görmedim ve bu mahkeme salonu canlı örneğiydi.
For many of us, the American dream is embodied by a legendary name :
Birçoğumuz için, Amerikan rüyası efsanevi bir isimle simgeleşmiştir :
AN ENTIRELY NEW TYPE OF TELESCOPE EMBODIED A DESIGN INSPIRED BY ISAAC NEWTON.
Isaac Newton'dan esinlenilen bir tasarımdan, tamamen yeni bir teleskop türü şekillendirildi.
That the forces of reason as embodied by Theseus overcame the forces of irrationality as embodied by the Minotaur.
Theseus'la somutlaşan sağduyunun gücü Minotaur'la somutlaşan mantıksızlığın gücüne galip gelmiştir.
To the ancients, he embodied the best in Man.
Eski çağlarda yaşayanlar için, en iyinin insan şekline girmiş haliydi.
Many of his ideals are embodied in the hobbits, a sort of embracing the rural ideal, embracing the simple pastoral life, common good old-fashioned virtues in the face of grandeur and pretension.
Bir şekilde kırsal ve pastoral hayatla kucaklaşma, gösteriş ve lüksün aksine kamu yararını gözeten demode erdemler gibi ideallerinin çoğu, hobbitlerde vücut bulmuştur.
Anything I wish for is immediately embodied into reality.
Dilediğim her şey gerçek olur.
These soldiers embodied the Nazi fighting spirit.
Bu askerler Nazi savaşçı ruhunu şekillendiriyorlardı.
Someone once told me that the spirit of Christmas is embodied in the hearts of children, untouched as yet by the fears, doubts and disappointments of the adult world.
Bir keresinde biri bana gerçek Noel ruhunun henüz yetişkinler dünyasının korkularının, şüphelerinin hüsranlarının etkilemediği çocuk kalplerinde gömülü olduğunu söylemişti.
- So write these... - These teachers embodied a hope and carried with them a promise that the idea of public school could work.
- Bu öğretmenler bir umudu ve bir sözü taşıyorlar, devlet okulları başarabilir.
Embodied energy?
Süper varlık?
I was looking at all the beauty in the world... embodied in a single female form... and I knew, with sudden blinding certainty... this was it.
O zaman ani ve şaşkınlık verici bir kesinlikle fark ettim ki. Aradığım buydu.
He embodied the whole thing.
O böyleydi.
That you embodied French grace.
- Fransa'nın ideal kadını demiş.
16, 00 : 30 : 40 : 16, the Organization Superman, 04, 00 : 30 : 43 : 04, embodied it perfectly.
kurumun süpermeni... Çavuş Joe Friday de bu imajı çok iyi somutlaştırmış oldu.