Emit перевод на турецкий
225 параллельный перевод
Try to emit flashes.
Flaş çak.
But there are all kinds of reasons why natural objects emit radio waves.
Ama doğal nesnelerin, radyo dalgalarını çekmesi ile ilgili her türlü neden vardır.
The object is beginning to emit M-rays of a highly unstable nature, captain.
Bu obje çok dengesiz ışınlar yayıyor.
Our Agency did not have to be able to stop the sales of rubber tires, but we emit an order to the same one e we order an anonymous difundiz it, for all the cabinets of the Secretariat of Management of the Production,
Lastik tekerleklerin satışını yasaklamaya da yetkili değildik. Yine de bir emir hazırladık. Genç bir çocuk yazdığımız emri Üretim Yönetimi Bürosu'nda elden ele dolaştırdı.
All living organisms emit this energy.
Bütün canlı organizmalar bu enerjiyi yayar.
It's made of some mysterious substance that does not emit, reflect or absorb any kind of light.
Bu evren hiçbir ışık türünü yaymayan yansıtmayan veya soğurmayan gizemli bir maddeden yapılmıştır.
Some whales emit extremely loud sounds at a frequency of 20 hertz.
Bazı balinalar 20 hertz'lik yüksek frekanslı seslere ulaştılar.
"Now my question Frau Pfeiffer : doesn't this glowing design emit hazardous radiation?"
Benim sorunum şu, bayan Pfeiffer : Bu parlayan motiflerden zararlı ışınlar yayılabilir mi?
I want that thing to emit light rays and to capture the future and the past. Hmm.
Örneğin bu kürenin x ışınları yaymasını ve geçmişle geleceği görmesini istiyorum.
When one of our men is shot, these laser-sensitive vests emit a beeping noise.
Adamlarımızdan biri vurulunca lazere duyarlı bu yelekler ötmeye başlayacak.
You should emit semen at the right place or it's going to be of no use
Meniyi doğru yere bırakmalısın yoksa hiçbir işe yaramaz.
I mean, you might find some pleasant surprises in there, like how to emit a certain irresistible charm.
Demek istediğim, nasıl karşı konulamaz bir cazibe ortaya koyabileceğin gibi bazı hoş sürprizleri bulabilirdin.
When you crunch down on a Lifesaver, electrons strike nitrogen molecules, which causes the latter to emit an invisible ultraviolet radiation which, when absorbed by the methyl salicilate in the Wintergreen flavoring, produces a flash of blue light.
Lifesaver'ı çiğneyince elektronların saldırdığı nitrojen molekülleri görünmez bir morötesi radyasyon yayıyor. Keklik üzümünde bulunan metil salistat bu radyasyonu emiyor ve parlak. mavi bir ışık çıkarıyor.
Does it emit powerful life-draining radiation? Well, I don't know. I don't even know how to use it.
Paraya kendi resmini basmakta ısrar etmeseydin hayatım.
Once out, the shuttle pod will emit an emergency beacon.
Fırlatılınca, kaçış podu bir acil durum sinyali yayacaktır.
We have only enough power to emit hydrogen for that long.
Sadece o kadar hidrojen salacak gücümüz var.
If I emit the graviton beam now, it may serve as a lure. A beacon.
Eğer şimdi graviton ışınını yaymaya başlarsam, bir yem gibi çalışabilir.
Collapsing protostars can emit E-band bursts.
Çöken protoyıldızlar E-bandı patlamalarına yol açabilir.
The molecules would emit nucleonic particles.
Nucleonic parçalar yayarlar.
My name is Emit Flesti.
Benim adım Emit Flesti.
- You emit a foul and unpleasant odour.
- Kötü ve hoş olmayan bir kokun var.
I have remodulated the engines to emit an inverse warp field.
Mekiğin motorlarını ters warp alanı yayınlamak üzere ayarladım.
Adjust my positronic subprocessor to emit an interphasic pulse.
elekron alt işlemcimi interfazik bir darbe yayacak şekilde ayarla.
When we set the visor to emit the pulse, there'll be a burst of light.
Vizörü hipersonik darbeyi yayması için ayarladığımızda, küçük bir ışık patlaması olacak.
That star has a dense corona and would emit very intense radiation.
O yıldızın yoğun bir halesi var ve yoğun radyasyon yayacaktır.
However, it may be possible to modify the main deflector to emit an inverse tachyon pulse which could scan beyond the subspace barrier.
Ancak, ana yansıtıcıyı ayarlayarak ters bir takyon ışınıyla altuzay sınırının ötesini tarayabiliriz.
What if we modified the main deflector to emit an inverse tachyon pulse that might be able to scan beyond the subspace barrier?
Ya ana yansıtıcıyı ters takyon atımı için ayarlarsak? Bu altuzay sınırının ötesinde tarama yapabilir.
Dead bodies build up gas which can cause them to emit sounds...
Cesetlerde gaz birikimi olur. Bu da bazı sesler çıkarmalarına ve hareket etmelerine yol açar.
We can reconfigure the tricorder to emit Hur'q life signs.
Tirikorderi Hur'q yaşam sinyalleri yaymaya ayarlayabiliriz.
We could reconfigure every sensor array on the ship to emit a single burst.
Gemide bulunan bütün sensörleri, tek seferde, aynı zamanda tarama yapabilecek şekilde yeniden ayarlayabiliriz.
They emit a high-frequency tone that disperses targ herds in their path.
Yüksek frekansta ses yayımlayarak sürünün yoldan çekilmesini sağlarlar.
I'm setting my tricorder to emit a homing signal.
Tarayıcımı, yardım sinyali göndermek üzere yeniden ayarlıyorum.
Can we emit a beam from here?
Işını buradan gönderebilirmiyiz?
Now, we need a temperature high enough to emit the resonance burst, but not so high as to irradiate everyone on the ship.
Şimdi, rezonans atışını yapabilmek için yeterli sıcaklığı bilmek gerekiyor, ama çok yüksek olursa, gemide bulunan herkes ışınlanacaktır.
Right, and hypothetically, if we could modify the deflector array to emit phased neutrinos, we could create a big enough bubble.
Varsayalım, eğer saptırıcı anteni nötrinyoları göndermek üzere modifiye edebilirsek, büyük bir kabarcık yaratabiliriz.
I'll set my combadge to emit a subspace beacon.
Cihazımı altuzay işaret ateşi gönderecek şekilde ayarlayacağım.
If we had access to a polaric ion generator, we could modify a tricorder to emit a polaric field.
Eğer polarik iyon jenaratörüne girebilirsek Trikorderi polarik alan göndermek için modifiye edebiliriz.
I'll get a tricorder from the storage locker, rig it to emit a photoplasmic trail.
Bir tarayıcı yardımı ile fotoplazmik izleri tespit ederim.
Put the tube in your mouth, and squeeze and it will emit a laser beam... powerful enough to cut steel.
Tüpü ağzına sok, ve sık sonra bir lazer ışını çıkacak çeliği bile kesecek kadar güçlüdür.
I can get Damar to modify the subspace transceiver array to emit a false dilithium signal.
Damar'a, altuzay alıcı-vericisini sahte dilityum sinyali yayacak şekilde ayarlatabilirim.
Is there a signal we could emit on all subspace bands just to get their attention?
Dikkatlerini çekebilecek alt uzay bandından, bir sinyal yayımlayabilir miyiz?
I've programmed a cortical stimulator to emit thoron radiation.
Korteks uyarıcıyı thoron radyasyonu yaymaya programladım.
Set your tricorder to emit a thermal scattering signal.
Tarayıcınızı, termal sinyaller saçacak şekilde ayarlayınız.
Take warp drive off-line, then remodulate the shields to emit a beta-tachyon pulse and prepare to emit a series of focused antiproton beams to the shield bubble.
Warp sürücüsünü kapatın, daha sonra, kalkanları beta-takiyon atışı yapacak şekilde ayarlayın, ve kalkan balonuna bir seri odaklanmış anti proton ışını göndermeye hazır olun.
B'Elanna, take warp drive off-line, remodulate the shields and get ready to emit the antiprotons.
B'Elanna, warp sürücüsünü kapat, ve kalkanları yeniden ayarlayıp anti proton atışı yapmaya hazır ol.
They trapped wolves from several packs... and fitted them with collars that emit different radio signals.
Muhtelif sürülerden kurtları yakalayıp onlara değişik radyo sinyali veren tasmalar takmışlar.
If you're going to emit that tachyon burst, you'd better do it now.
O takiyon patlamalarını yapacaksan, hemen yapman çok iyi olacaktır.
We had reconfigured the deflector shield to emit tachyon bursts.
Takiyon patlamaları için, saptırıcı kalkanını yeniden düzenledik.
I reprogrammed the probe to emit the same electrochemical signatures as the alien cells.
Robotu yabancı hücrelerle. aynı elektro manyetik işareti yaymak üzere yeniden programladım.
Every Borg ship is coded to emit a distinct resonance frequency to guide drones who have become separated from the collective.
Kollektiften ayrılan Borg'lara rehberlik etmesi için her gemi ayrı frekansta bir kod yayar.
We just know... that they emit light together.
Bizim bildiğimiz... onlar birlikte huzurlu olduklarını belirttikleri.