Expanse перевод на турецкий
238 параллельный перевод
Northwest of Scotland, on the broad expanse of the Atlantic, lie the lovely islands of the Outer Hebrides, small scattered patches of sand and rock rising out of the ocean.
İskoçya'nın kuzeybatısında, Atlantik'in açıklarında okyanustan yükselen kum ve kaya parçalarının oluşturduğu şirin Outer Hebrides Adaları uzanır.
Where now there's only a squalid expanse, the city will bring roads, water, power, gas and all other necessary improvements.
Şu an orası sahipsiz, tam bir mezbelelik. Ama bundan böyle ulaşım, su, elektirik, gaz, yani halkımız için.. .. vazgeçilmez tüm gereksinimler buraya yöneltilecek.
- Expanse.
En geniş. En iyi.
You woke in the morning and you'd look out across this expanse of no-man's-land and it was bubbling and seething with steam coming out of the ground.
Sabah uyanıp baktığınız yerde in cin top oynuyordu. Etraftan kabarcıklar çıkıyor, yerden kaynayarak dumanlar yükseliyordu.
The entire expanse of society is its portrait.
Toplumun genisleyisinin tümü bunun göstergesidir.
The formal poverty and the gigantic expanse... of this new experience of habitat... both originate in its mass character, which is implied both by its destination... and by modern conditions of construction.
Mesken konusundaki bu yeni deneyimin estetik yoksullugu ve büyük artisi, hem islevi hem de insanin günümüzdeki kosullarindan dogan kitlesel karakterinden kaynaklanmaktadir.
Thus, the time which is officially affirmed across... the entire expanse of the globe as the general time of society, signifying only the specialized interests which constitute it, is merely one particular time.
Dünya çapinda toplumun genel zamani olarak resmi anlamda kabul edilen zaman aslinda yalnizca onu olusturan özellesmis menfaatleri yansitir ve bu nedenle de yalnizca belirli bir zaman türüdür.
By this time, the great lake has dried up completely into a boundless, white expanse.
Bu esnada büyük göl tamamen kuruyup sınırsız, beyaz bir alana dönüşüyor.
Our familiar arrangement of planets is only one, perhaps typical, case in the vast expanse of systems.
Aşina olduğumuz gezegen düzeni yalnızca bir tane, belki de alışılmadık bir şekilde sistemler içerisinde nadir rastlanan bir oluşum.
I was accustomed to the open expanse of the country, and now I was in the heart of London, at the height of the Victorian era.
Taşranın geniş ve huzurlu arazilerinde yaşamaya alışık olan ben, şimdi Viktorya döneminin doruğunda, Londra'nın kalbindeydim.
" and in all the broad expanse of tranquil light
" ve bu geniş alanda ışık sakince parlarken
Light from the explosion was hurled through space... at 186,000 miles per second, and is just now reaching us across the vast expanse of the universe.
Patlamanın peşinden ışık kainata dağıldı ve saniyede 300.000 km hız ile seyahat etti. Tüm kainatı geçti ve sonunda bize ulaştı
The expanse of coldness affects climate all over the globe.
Soğuğun engin yayılımı, bütün dünyada iklimi etkiler.
Doesn't that expanse uplift your soul?
Tüm o sonsuz mavilikte, kendinizi daha hür hissetmiyor musunuz?
The Enterprise has entered an area known as the Typhon Expanse.
Atılgan, Tifon Boşluğu diye bilinen alana girmiş bulunmakta.
I have been putting in extra hours on this Typhon Expanse project.
Bu Tifon Boşluğu projesine daha çok zaman ayırdım.
As you can see, the Typhon Expanse is huge.
Gördüğünüz gibi, Tifon Boşluğu muazzam derecede büyük.
To the west of here is a vast expanse of untamed territory...
Buranın batısında uçsuz bucaksız vahşi topraklar var.
We are going to show you just what... life is like for the three of us here... in the vast expanse of outer space.
Uzayın sonsuz boşluğunda üçümüzün hayatı nasıl geçiyor sizlere göstermeye çalışacağız.
There's the expanse of the data net my cyber-brain can access.
Hepsi bu değil üstelik. Erişebileceğim büyüklükte hafıza ağında bulunan bir siber-beyin.
Their huge expanse is kept outstretched and floating on the surface by a lattice of buoyant, air-filled struts.
Dev yapraklar, suda batmayan, hava dolu yapı örgüsü sayesinde açık ve su yüzeyinde kalıyor.
A trader from a space station bordering the Nekrit Expanse informed us of a curious group of explorers claiming to be from the other side of the galaxy.
Nekrit Alanı sınırında bulunan bir alışveriş istasyonunda bulunan bir tüccar, galaksinin diğer tarafından geldiğini söyleyen, gemilerinin adı Voyager olan, bir gurup meraklı kaşif hakkında bize bilgi verdi.
I believe this is a region of space known as the Nekrit Expanse.
Bu bölgenin, Nekrit alanı olarak tanındığını, zannediyorum.
What can you tell us about this Expanse, Mr. Neelix?
Bu alan hakkında, bize neler söyleyebilirsiniz, Bay Neelix?
I suggest we stop there for provisions before we go into the Nekrit Expanse.
Nekrit alanına girmeden önce, ihtiyaçlarımız tedarik etmek için, orada durmayı öneriyorum.
Actually, I'm interested in maps of the Nekrit Expanse.
Aslında, daha çok, Nekrit Alanının haritası ile ilgileniyorum.
The Nekrit Expanse is too unstable to chart.
Nekrit Alanı, haritalandırmak için, çok kararsız bir bölge.
The main reason Captain Janeway needed me was as a guide to give her information about this Quadrant, but I've never been beyond the Nekrit Expanse.
Kaptan Janeway'in, bana ihtiyaç duyduğu ana neden, bu Çeyrek hakkında, bilgi sahibi olmam, ama Nekrit Alanı hakkında, herhangi bir bilgiye sahip değilim.
And you'll have a map to help you through the Nekrit Expanse.
Ve Nekrit Alanından geçmenize yardımcı olacak bir haritanız olacak.
I couldn't let you go into the Nekrit Expanse without knowing what you faced.
Neyle yüzleşeceğinizi bilmeden, sizi Nekrit Alanına gönderemezdim.
Ensign Kaplan and I are returning to Voyager after completing a scouting mission in the Nekrit Expanse.
Teğmen Kaplan ile birlikte, Nekrit alanında keşif görevini tamamladıktan sonra Voyager'a geri dönüyorum.
While Commander Chakotay scouts for a faster route through the Nekrit Expanse, we are continuing our month-long journey through the sparsely populated region.
Kumandan Chakotay, Nekrit alanına doğru keşif görevine çıkarken bizde, seyrek yerleşim bölgeleri üzerinden aylık yolculuğumuzu sürdürüyoruz.
You know, they ought to rename this place the "negative expanse."
Bence buranın adını "negatif alan" olarak değiştirmeliler.
I mean, first of all, it's, like, a half hour out on the boat which is beautiful, and you're looking over the expanse of the ocean.
Her şeyden önce yarım saat teknedesin ki çok güzel ve okyanusun enginliğine bakıyorsun.
We've only been crossing this expanse for two months and we're already feeling the strain.
2 aydan beri bu alanı geçiyoruz ve şimdiden zorlandığımızı hissetmeye başladık.
We're crossing this expanse to reach our home.
Bu alana, evimize ulaşmak için girdik.
It leads directly to the other side of the expanse.
Direkt olarak bu alanda öteki tarafa açılıyor.
Navigation matrix 17 1 1, the Kotaba Expanse.
Seyrüsefer matrisi 1711, Kotaba Alanı.
For at least a century, feral cats have roamed this harsh expanse.
Yaban kedileri yaklaşık 100 yıldır... bu haşin topraklarda dolaşıyor.
Oh, there is no expanse of the mind, the will cannot traverse or physically the distance laid across the universe.
Oh, aklın sınırı yoktur. İradenin üstesinden gelinemez. Yada fiziksel olarak evrendeki mesafelerin üstesinden.
This is the expanse between... your mental organ is unable to interpret the chasm to your existence.
Bu, senin var oluşun için derin bir uçurum, zihinsel organının yorumlayamayacağı bir boşluk.
Well, if you go straight out that way, there's a truly outstanding expanse of sand.
Şu taraftan gidersen inanılmaz büyüklükte bir kum sahası var.
About the woods and fields'expanse
Uçsuz bucaksız ormanlar ve tarlalar arasında ;
When you climb the church tower which used to be a minaret, you look out over this expanse of roof.
Bir zamanlar minare olan kilise kulesine çıktığınızda, çok geniş bir çatı görürsünüz.
Harry and I were on our way to a Class-M planet in the Vyntadi expanse, to recover dilithium ore we'd detected a few days earlier.
Harry ve ben, Vyntadi alanında bulunan M sınıfı bir gezegene doğru, daha önceden tespit ettiğimiz dilityum cevherlerini getirmek üzere yol alıyorduk.
Harry, we passed a Borg debris field six or seven days ago just outside the Yontasa Expanse.
Harry, 6 veya 7 gün önce, Yontasa alanının hemen yakınında bulunan bir Borg enkazını geçtik.
Crossing the endless expanse of an uncharted sea.
Haritası olmayan uçsuz bucaksız bir denizi geçmek.
How, you ask, can we lift these shackles... una'live not in the moment but in the glorious expanse of time's continuum?
Nasıl diye soruyorsunuz. Bu prangaları kaldırıp mevcut anda değil ama zamanın görkemli sürekliliğinde yaşayabilir miyiz?
Dwarfed by the vast expanse of the open ocean, the biggest animal that has ever lived on our planet.
Uçsuz bucaksız okyanusta küçükmüş gibi görünen gezegenimizde yaşayan en büyük hayvan.
Bilham : early the next morning, Jacob and I set off across the vast expanse of the main crater.
Ertesi sabah erkenden Jacob ve ben ana kraterin engin genişliğinde yola çıktık.
- You're floating around the galaxy in the black expanse. - What?
- Ne?