Fuse перевод на турецкий
1,454 параллельный перевод
We've lost a fuse.
Kontak atmış.
"Hey, don't fuse my'circuit'or..."
"Hey, benim devrelerimin sigortası yok!"
Then, we put the explosive attached to the fuse, exactly in the middle of the can.
o zaman, biz bombayı sigortaya bağlıyoruz, tam olarak kutunun ortasına!
We put the cover on, leaving the fuse out
Kapatıyoruz, sigortayı bırakıyoruz,
I need you to give me a hand and help light the fuse on this powder keg.
Bana destek olmanız ve barut fıçısının fitilini yakmak için yardım etmeniz gerek.
- ( Kennedy ) I'll check the fuse box.
- Ben sigorta kutusuna bakayım.
Fuse line.
Fitil hattı. Dinamit.
You know, wooden support beams, fuse line, TNT...
Tahta destekli kirişler, fitil, TNT.
Well, the acid from the nozzle meets the potassium chlorate on the gloves, you get fire. Which means Chris petrie turned into his own fuse.
Ağızlıktaki asit eldivendeki potasyum kloratla buluşursa işte sana yangın.
But sometimes we have so many senses cluttering us up, so many ways to feel about a thing, we blow a fuse.
Ama kimi zaman bizi dağıtan o kadar çok hissimiz oluyor ki, bir şeye o kadar çok his besliyoruz ki kafayı kırıyoruz.
Rocket man, burning out a fuse up here alone. "
Yakıtı bitmiş bir astronotum ben.
- He had a short fuse.
- Biraz çabuk parlıyordu.
Short fuse.
Kısa devre.
Shang's on a short fuse, as it is.
Shang yeterince kızgın zaten.
Look how small this fuse is. - I'll get killed.
Fitil çok kısa, ben de patlarım.
I have brought you, that our passions may fuse and merge - in your mind you've already succumbed to me dropped all defences completely succumbed to me - now you are here with me :
Seni inandırdım tutkularımızın havai fişek gibi patlayıp birleşeceğine. Beyninde bana çoktan teslim oldun. Her tür savunmayı bıraktın.
Fu Yien, you go inside and get twine for fuse.
Fu Yien, sen içeri gidip fitile uygun bir şey bul.
Powder for the fuse must be very fine.
- Barut çok kaliteli olmalı.
If you think of DNA as a fuse box each of the genes are either switched on or off depending on which cell we're talking about.
DNA'nın bir sigorta kutusu olarak düşünürseniz her genin açık ve kapalı olduğunu düşünebilirsiniz. Biz de bunlardan bahsediyoruz.
Fix the fuse, Lucky!
Sigortaları yerleştir!
I'm history! Mom had asked me to repair the fuse
Unutmuşum, elektrik sigortalarına bakmam gerekiyordu.
I'll go and get the fuse repaired, buddy... you go and calm mom down.
Gidip sigortalara bir bakayım. Sen git ve annemi sakinleştir.
We have a blown fuse
Sigortalar arızalı.
For a slow fuse, this works fine.
Yavaş bir füze için, bu iş görür.
Her car. - I pulled a fuse.
- Bujileri çektim.
I think the fuse is out.
Sigorta attı galiba.
This allows me to fuse my three dragons together, to form Blue-Eyes Ultimate Dragon.
Bu 3 ejderimi bir araya getirecek bu da Mavi Gözlü Ejderin oluşmasını sağlayacak.
Sorry, I have a short fuse.
Özür dilerim, çabuk öfkelenirim.
We are just the fuse.
Biz kendi halimizdeyiz.
We then try to get the two elements to combine or fuse, which produces a staggering amount of energy.
Sonra iki elementi birleştiriyoruz, ve bu da müthiş miktarda enerji yaratıyor.
It'll take even more to fuse the pieces together again.
Birleştirmek için... daha büyüğüne ihtiyaç var.
- Must be the fuse.
- Sigortadandır.
Aum, check the fuse!
Aum, sigortayı kontrol etsene!
Blown fuse, room 39.
39 no'lu odanın sigortası atmış.
Well, there's what blew your fuse.
Sigortanızı attıran buymuş.
It's like one long fuse.
Upuzun bir fitile benziyor.
Medial clavicle is the last bone to fuse.
Orta köprücük kemiği oluşan son kemiktir.
Something must have happened to the electricity, like... blown fuse, maybe?
Mesela sigorta atması gibi. Çok fazla güç çeken bir gerecin aşırı yüklenmesinden.
The saw blew the fuse. You finished the cut, you threw the switch, but you took your gloves off first.
Testere sigortayı attırdı, kesmeyi bitirdin, şalteri kaldırdın, ama önce eldivenlerini çıkarmıştın.
- Where's the fuse box?
- Sigorta kutusu nerede?
- He couldn't have had the time... - Unless he found a way to time-delay the fuse on his rocket.
- Roketin fitilini geciktirecek bir yol bulmadıysa tabi.
- Anyone who watches television knows how to improvise a slow fuse.
- Televizyon izleyen herkes fitili nasıl yavaşlatacağını bilir.
GI uses a cigarette as a time fuse to blow up a Nazi train.
Askerler, sigaraları Nazi trenlerini havaya uçururken kullanırlardı.
Okay, cigarette becomes a time fuse.
Sigara, saatli fitil oldu.
We usually fuse the ankle and implant a metal splint in our young servicemen.
O ameliyatı hatırlıyorum. Genelde gene denizcilerde bileği kaynaştırıp metal bir çıkıntı takarız.
Nathan Scott, is going to blow a fuse when he sees you in this.
Nathan Scott, bunu üzerinde gördüğünde eriyip gidecek.
She's blown a fuse.
Fitili ateşledi.
I guess I kind of have a short fuse.
Sanırım sigortam kısaymış.
You could hear Daniels just blowing a fuse.
Daniels'ın sigorta parıltılarını duyabilirdin.
It's the sound of a fuse being lit.
Yakılmış bir fünye gibi.
- Brad, come on. Check the fuse.
- Brad, sigortaya dikkat et.