Gift перевод на турецкий
20,623 параллельный перевод
I knew your conscience wouldn't let you refuse a gift for your starving patients.
Vicdanınızın açlıktan ölen hastalarınız için olan bir hediyeyi reddetmenize izin vermeyeceğini biliyordum.
This represents more than just a parting gift, Brian.
Bu bir veda hediyesinden ötesini temsil ediyor Brian.
It's a birthday gift.
Doğum günü hediyesi.
Lucy hooked up the Data dude with a couple of hundred bucks and a gift card for a taco place in Greenpoint.
Lucy, veri elemanına birkaç yüz dolar ve Greenpoint'teki bir taco dükkanı için hediye kartı verip ayarladı.
Hey, we got you a little gift, yeah?
Hey, sana küçük bir hediye aldık tamam mı?
Well, I planned on giving you those before you took Angela's gun, so what was once a gift is something that you're now gonna have to earn.
Bunları sen Angela'nın silahını almadan önce hediye olarak verecektim ama bir zamanların hediyesi şimdi hak etmen gereken bir şey oldu.
That's a gift from Xibalba.
- Bu Xibalba'dan bir hediye.
I have a gift.
Benim bir yeteneğim var.
Sure that's a gift?
- Bunun bir yetenek olduğuna emin misin?
This is God's gift.
Bu Tanrı'nın bir hediyesi.
I was given a gift and I wasted it, and I'm ashamed of myself.
Bana bir yetenek bahşedildi bense onu israf ettim. Kendimden utanıyorum.
I will not waste that gift again.
Yeteneğimi tekrar boşa harcamayacağım.
Speaking of registries, Aram, do you want to go in on a baby gift for Liz?
Havalı demişken Aram Liz'in bebek için düzenlenen partisine gitmek ister misin?
- " Through the darkness she saw him, tussled hair, chiseled chin, face still smudged from a day of saving lives, his... eye patch perfectly cloaking the eye he gave to the job as a hero's gift.
" Karanlığın içinden onu gördü. Dağılmış saçları, keskin hatları olan çenesi hayatları kurtardığı bir günün ardından lekelenmiş suratıyla göz bandı gözlerini mükemmel bir şekilde kapatıyordu. İşini bir kahraman gibi yapıyordu.
♪ You might think your dick is a gift I promise it's not ♪
Sikiniz Tanrı vergisi sanabilirsiniz Emin olun öyle değil
Oh, and now you're eating my gift.
Şimdi de hediyemi yiyorsun.
I wanted to send a gift, and I was just wondering is there a floor or a cubicle number?
Hediye göndermek istiyordum da herhangi bir kat ya da oda numarası var mı acaba?
Actually, I came by to give you a graduation gift.
Aslında mezuniyet hediyesi vermek için gelmiştim.
I brought you a gift.
Sana bir hediyem var.
What's my gift?
- Benim hediyem nerede?
It's a gift from a Chinese business associate.
- Çinli ortağımdan bir hediye.
Running water, air conditioning, a housewarming gift?
Musluktan akan su, klima, sıcak bir hediye?
Struts around like he's God's gift to mankind.
Bir yürüyüşü var, insanlığa Tanrı'nın armağanı sanki.
This is not a gift.
Bu bir hediye değil.
It's a powerful gift.
Bu çok güçlü bir hediye.
Greatest gift a kid could ever want.
Bir çocuğun isteyebileceği en güzel şey.
And that much is a goddamned gift.
Bu kadarı da lanet olası bir hediye.
Well, your "gift," as you call it, was useless.
Senin hediye dediğin boş çıktı.
I can't think of a better gift. The Keeper of the Bones.
Kemiklerin Koruyucusu'ndan daha iyi bir hediye düşünemiyorum.
You were given a rare and precious gift, and you rejected it.
Sana nadir bulunan kıymetli bir hediye verilmişti ama sen onu reddettin.
And how can you stand there in judgment and accuse me of rejecting my gift?
Nasıl oluyor da, güçlerimi reddettiğim için beni suçluyorsun?
Well, Gilfoyle, looks like your recruiters are gonna have to take back their gift baskets, because I just got off the phone with Monica and she's getting me in to see Laurie this morning so I can tell her what's going on.
Gilfoyle, görünüşe göre hediye sepetlerini geri almak durumunda kalacaklar. Çünkü az önce Monica'yla telefonda konuştum. Bu sabah Laurie'yle görüşmem için beni çağırdı.
Because I want to send them a fucking nice gift.
Güzel bir hediye göndermek istiyorum da ondan amına koyayım.
This is honestly like the best birthday gift that I ever could've asked for.
İsteyebileceğim en güzel doğum günü hediyesi bu gibi.
- You don't have to come, but send a gift.
Gelmen şart değil ama hediye gönder.
You've given the colonia a gift.
Koloniye bir hediye verdin.
WATCH OUR DEMO AND QUALIFY TO WIN A $ 5.00 SUBWAY GIFT CARD
Tanıtımımızı izleyip 5 dolarlık Subway hediye kartı kazanın.
Please, give your sister the precious gift of not being you.
Lütfen kızkardeşine sana benzemeyeceği değerli hediyesini ver.
But this gift certificate is for two families.
Ama bu hediye kuponu iki aile için.
I wonder if they sell postcards in the gift shop.
Hediye dükkanında kartpostal satıyorlar mı acaba?
Somewhere in one of these bags Is the perfect baby shower gift for jen and ryan.
Bu çantalardan birinde Jen ve Ryan için mükemmel bir bebek hediyesi var.
Fortunately, Alexis has purchased the perfect baby shower gift.
Neyse ki Alexis en uygun bebek hediyesini aldı.
I was contemplating going door to door handing out "sorry I suck so bad" gift baskets...
Kapı kapı dolaşıp "Üzgünüm, batırdım" hediyelikleri dağıtmayı düşünüyorum.
That's been the great gift of this place, hasn't it?
Burası harika bir hediye olmadı mı sizce de?
The message being that... the divine gift does not come from a higher power... but from our own minds.
Bununla verilmek istenen mesaj ilahi armağan yüce bir güçten değil kendi zihinlerimizden gelir.
Until he learns not just to accept his gift but to celebrate it, he'll never harness its full potential.
Hediyesini kabul etmeyi öğrenmezse... ama onu kutlamak için, tüm potansiyelinden asla faydalanmayacak.
I mean, I could ask Gary if he could donate a Flavor Station gift certificate.
Yani Gary'ye bir sorayım, belki Flavor Station hediye kartı bağışlar.
Besides, you said so yourself... I have a gift.
Ayrıca kendin dedin, bende Tanrı vergisi bir yetenek var.
We express deepest gratitude for this day and every day, for the gift of this passage, and that we have found The Ladder.
Bugün için, her gün için en yürekten şükranlarımızı sunuyoruz. Bize bağışladığın bu geçit için ve Merdiven'i bulabildiğimiz için.
You may have known him longer, but I have The Gift.
Siz onu daha uzun süredir tanıyor olabilirsiniz ama bende Kabiliyet var.
I don't have your wedding gift,
Düğün hediyesini almadım.