Given that перевод на турецкий
6,178 параллельный перевод
Given that our MD's idea of fun is paying a couple of Bethnal Green rent boys to kick the shit out of him, it's no surprise that sadism and aggression are values our company encourages and rewards.
Yöneticimizin eğlence anlayışı Bethnal Green'dan birkaç elemana para verip kendini dövdürmek olduğundan şirketin sadizm ve saldırganlığı teşvik edip ödüllendirmesi şaşırtmasa gerek.
Given that this is the end of the world and all.
Diyelim ki dünyanın sonuna geldik.
But with your mother's busy schedule, and given that you are still a minor in need of supervision, this court cannot take the chance you will fail to meet these requirements.
Fakat, annenin meşgul olması ve seninde gözetim altında olman gerektiği göz önüne alındığında. Mahkeme bu koşullara bağlı olarak oluşabilecek olumsuzluğu kabul edemez.
Um, not to split hairs, but given that our legs are 90 % shorter than yours we're technically walking 384 % faster than you are.
Bizim bacaklarımız, senin bacaklarından % 90 daha kısa. Yani teknik olarak biz senden % 384 daha hızlı yürüyoruz.
I mean, given that I'm in your house, and it's after hours, calling you Vice Principal just feels, I don't know, wrong.
Evinde olmama geçirdiğimiz onca saate bakınca sana Müdür Yardımcısı demek yanlış geliyor.
No, erm... I've already given that a go so don't worry.
Hayır... zaten denedim onu takma kafana sen.
So given that, I feel like now is as good a time as any.
Bunun için, kendimi her zamankinden daha iyi hissediyorum.
That's the first order you've given that makes sense.
Mantıklı ilk emrin bu.
The wounds could not heal by themselves... It is given that the bone was exposed.
" Kemik açığa çıktığında açık yaralar kendince iyileşmez.
Given that your plan failed in so many respects, you have done well.
Plânının pek çok açıdan başarısız olmasına rağmen oldukça iyi iş çıkardın.
What is remarkable, what's hard to fathom but true, is that for a given clock rate, a PowerPC chip is twice as fast as a Pentium II chip.
Göze çarpan, anlaması zor ama doğru olan şey ne? PowerPC çipine, Pentium II çipi kadar iki kat daha hızlı saat oranı vermektir.
I knew her. Oh, yes, I understand it might seem that way given your unresolved feelings for your own daughter, but..
Kendi kızına karşı karmakarışık duygular içerisinde olduğundan kaynaklanıyor.
I just want to thank you for these months that you've given me.
Bana verdiğin birkaç ay için teşekkür etmek istiyorum.
Given my situation here, that's real fucking funny.
Şu halimle dalga geçmen gerçekten çok komik.
So whatever it is that's given you the strength to stay out of this, I pray you hold on to it.
Yani sana bu işin dışında kalma gücü veren şey her ne ise umarım onu sıkı sıkı tutarsın.
Right? I'm just sayin'that that look, my experience has given me certain insights into the human condition.
Tecrübelerime dayanarak söylüyorum ki, insanların durumunu anlayabiliyorum.
Well, I'm retired, and my wife is dead. As you can imagine, that's given me some time on my hands. My wife's been gone for three and a half years.
yani emekli oldum ve eşimi kaybettim düşündüğün gibi, bu ellerime bir miktar boş zaman verdi eşimi üç buçuk yıl önce kaybettim onu hergün özlüyorum.
My given name ain't much if you ask me, which of course nobody ever did before seeing fit that it stuck to me.
Bana sorarsan adımın bir esprisi yok, ama elbette yakıştırıp üzerime yapıştırmadan önce soran olmadı.
I've given everything that I have.
Sahip olduğum her şeyi verdim. Çok borcum var.
It's a round stage that has four or five different sets that rotate... depending on what we're selling at a given moment.
Sattığımız ürünlere bağlı olarak değişen, dört veya beş farklı dekora sahip... dönen bir yuvarlak bir set.
How could that possibly be, with the $ 500,000 that we've given you... on top of the $ 50,000 of advance royalties... that have gone to a Derek Markham in Dallas.
Size 500.000 dolarlık yüklü bir ödeme yaptık... öncesinde avans olarak... Nasıl yani? Dallas'ta Derek Markham'a 50.000 dolar telif ödedik.
To see if maybe you might've made a mistake... that you would correct, given the chance.
Bir ihtimal, sana bir fırsat verilirse... yaptığın hatayı düzeltirsin diye düşündüm.
I was led to believe that I would be given leave.
Biraz mola vereceğime ikna olmuş durumdaydım.
Now that I've given you this incredibly sensitive and highly classified information, what do you think, Toretto?
Sana verdiğim bu son derece hassas ve çok gizli bilgiden sonra ne düşünüyorsun Toretto?
I have given suck and know how tender'tis to love the babe that milks me.
Bebek emzirdim ve bilirim emzirdiğin bebeği sevmenin ne kadar müşfik hissettirdiğini.
- I've long given up thinking of that.
- Bunu düşünmeyi bırakalı çok oldu.
I am honored by your proposal and have given it much thought, but I must tell you that...
Evlilik teklifinizden onur duydum ve üzerinde çok düşündüm. Ancak bana da sürpriz olan şeyi size söylemeliyim.
And I was given an ultimatum by the head of the studio that if I didn't start the movie on a specific day, they weren't gonna make it.
Stüdyonun başkanı, filme belirli bir tarihte başlamazsam, işi yapmayacakları ültimatomunu vermişti.
Given my options, I guess that's what I'm going with.
Seçeneklerime bakılırsa sanırım öyle diyorum.
I can't walk because the ass fucking that you have given me has ripped me in two, you fucking piece of shit!
Yürüyemiyorum çünkü götümden sikmen beni parçaladı bok herif!
The Mouth of Truth. Legend is that if you're given to lying, and you put your hand in there, it'll be bitten off.
Efsaneye göre, eğer yalan söyleyip elini buraya koyarsan ısırıp koparırmış.
They say that you have been given something, an object of great value.
Sana çok değerli bir şey verilmiş.
I mean, it's true that CBS is given freedom of speech, but they're supposed to be performing a public service.
Doğru, CBS'ye konuşma özgürlüğü verildi ama onlar bir amme hizmeti vermekle yükümlüler.
That's for the d rugs and injections given to the prisoners.
Mahkûmlara verilen ilaçlar ve iğneler yüzünden.
Given just the institutional pressure to... to take this thing down, it's naive to think that they didn't.
Sadece kurumsal Verilen basıncı... aşağı bu şeyi almak, o düşünmek naif var onlar değildi.
The theory that's been brought forward in a testimony by the individual agents that did it, they were able to manipulate part of the server to cough up an address that shouldn't have been given up and that address came back to Iceland.
getirilen oldu teorisi Bir ifadesinde ileri birey tarafından yaptım maddeler, onlar manipüle başardık Sunucunun bir parçası bir adres kadar öksürük olduğunu vazgeçmiş almamış olmalıdır ve bu adres geldi İzlanda geri.
I've decided that the children on the isle of the lost be given a chance to live here in auradon.
Kayıp adada bulunan çocuklara bir şans vermeye karar verdim. Auradon'da yaşayacaklar.
That's just a side effect from the sedative I've given you.
Bu sadece sana verdiğim sakinleştiriciden gelen bir yan etki.
Nothing will replace the technical and the physical foundation that I have given to you...
Benim size verdiğim teknik ve fiziksel temellerin yerini hiçbir şey alamaz.
Given a choice between capitulation and survival, I don't image that to be much of a choice for him at all.
Hayatta kalmakla teslim olmak arasında seçim yapacağında pek fazla seçim şansı olduğunu sanmıyorum.
A hard choice, sir, but one that any responsible captain must make given the changing circumstances.
Zor bir seçimdi bayım. Ancak değişen koşullara uyum sağlamak her kaptanın görevidir.
And given the circumstances, it's probably best that we stick to it.
Durumları göz önünde bulundurduğumda da bu plana sadık kalmak muhtemelen en iyisi.
Jim Lovell, and Bill Anders we've received word that mission control has given Apollo 8 the go for liftoff.
Merkezden Apollo 8'in kalkış yaptığı haberini aldık.
But that is... given by his majesty, the King.
Ama bu majesteleri kral tarafından verildi.
You see, I believe that given time, they will realize that I am offering them the most incredible future.
Anlıyor musun? Zamanla onlara en inanılmaz geleceği sunduğumu anlayacaklarına inanıyorum.
Did you know that up to 300 serial killers are active on any given day?
Her gün, 300 kadar seri katilin aktif olduğunu biliyor muydun?
They got some kind of an agenda or message, and they know that they haven't given us enough yet to figure it out.
Bir çeşit yapılacak işleri ya da mesajları var ve ne olduğunu çözmemiz için bize daha yeteri kadarını vermediler.
And now that it was ready, he'd given it to me.
Ve artık hazır olduğundan, bana iletmişti.
Whether you think I'm fortunate or whether you think I'm doomed, the point is, I've been given a window into something that no one else has.
İster şanslı olduğumu düşünün, ister talihiz olduğumu. Kimsenin önünde açılmayan bir fırsat penceresi açıldı önümde.
It is repugnant that these vile rumours should be given credence...
Bu aşağılık söylentilere itibar edilmesi iğrenç. - İğrenç!
And given our current war footing, precisely no one in Whitehall wants to wear that label right now.
Şu anki durumumuz göz önüne alınırsa hükümet çevrelerinde kimse korkaklıkla anılmak istemeyecektir.
that 10639
that's nice 2129
that's gross 203
that's enough 4716
that's it 18340
that's good 7000
that's great 6151
that's right 20311
that's all 8171
that's 10531
that's nice 2129
that's gross 203
that's enough 4716
that's it 18340
that's good 7000
that's great 6151
that's right 20311
that's all 8171
that's 10531
that's my boy 361
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that all started with a big bang 89
that's great work 19
that's my best friend 28
that'll be it 25
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that all started with a big bang 89
that's great work 19
that's my best friend 28
that'll be it 25
that's my sister 96
that's good to know 269
that's for sure 889
that doesn't seem fair 27
that's my baby 48
that's me 2273
that's my man 51
that is 2872
that's my line 54
that is so lame 16
that's good to know 269
that's for sure 889
that doesn't seem fair 27
that's my baby 48
that's me 2273
that's my man 51
that is 2872
that's my line 54
that is so lame 16