He's not alone перевод на турецкий
340 параллельный перевод
If you are not only Lord Kim Eung Boo's son, there is no way he will leave you alone...
Lord Kim Eung Boo'nun oğlu olmasaydınız sizi rahat bırakmazdı.
If he's not back in five, we'll carry it alone.
Beş dakikaya dönmezse biz taşırız.
He's not alone, Pedro. Toss a bomb!
Yalnız değil, at bir bomba!
He's not! Leave us alone!
Bizi rahat bırakın.
He's not exactly alone.
Yalnız sayılmaz.
If he's not allowed to be left alone and the Major found out...
O yanlız dönemez ve Binbaşı döndüğünde bulamazsa...
He's not alone.
Yalnız değil.
He's not alone, he's got Susan Lowell with him.
Yalnız değil, Susan Lowell da yanında.
He's not alone up there.
Orada yalnız değil.
He would not be only the god of Israel or of Ishmael alone, but of all men.
Sadece İsrail ve İsmail'in Tanrı'sı değil, tüm insanlarınki olurdu.
- No, he's not alone.
- Hayır yalnız değil.
Do you know what it's like to be alone in a camp full of rough-neck miners, a father who holds a quiet hatred for you because you're not the son he's always wanted?
Bir kamp dolusu hödük madencinin ve senden nefret eden bir babanın arasında yalnız kalmak nasıl bir şeydir, biliyor musun? Çünkü sen onun hep beklediği oğlu değilsin.
Let him know he's not alone.
Yalnızlık duygusu yaşatmamak.
- Because he's not alone.
- Çünkü... yalnız değil.
You see, you're not an old heap and he's a slob for leaving us alone like this.
Gördün mü? Külüstür falan değilsin sen... Ama bizi böyle bırakıp gittiği için o serserinin teki.
You know he's not supposed to be alone.
Yalnız kalmaması gerektiğini biliyorsun!
He's not gonna go alone.
O yalnız gitmeyecek.
Listen, I forgot to mention he's not alone.
Bir şeyi söylemeyi unuttum. Kendisi yalnız değil.
Charlie's very existence proves, in fact, there must be some intelligent form of life on Thasus. He could not possibly have survived alone.
Charlie'nın hayatta kalması, Thasus'da gelişmiş canlılar olduğunu kanıtlıyor.
He's not alone. He's got me.
O yalnız değil ki, ben varım.
- Maybe he's not lost, just alone.
- Belki de kaybolmadı, sadece yalnız.
- It's a cinch he's not working alone.
- Tek başına çalışmadığı kesin.
He's not here. I'm alone. He's run.
Hurd burada değil çoktan gitti.
It's the Italian, Mr. Boda, he's not alone.
Bu İtalyan. Yalnız değil.
I'm alone and it doesn't matter what job I have, or what I do or what I don't do or what friends I have. He's not here. I'm...
Yalnızım ve hangi işte çalıştığım, yaptıklarım ya da yapmadıklarım ya da ne tür arkadaşlarım olduğunun önemi yok.
He's not alone.
Bu konuda yalnız değil.
You see, your father... he was not alone in the car when it happened.
Babanız olay sırasında arabada yalnız değilmiş.
Anyway, he's not alone. I'm right next door.
Yalnız değil zaten, ben yan dairede oturuyorum.
But he's not alone.
Ama o yalnız değil.
I don't care if he's not alone!
Yalnız olup olmadığı umurumda değil!
Let him know he's not alone.
Yalnız olmadığını bildir.
Does he do anything where he's not alone?
- Tanrım. Yalnız başına yapmadığı bir şey var mı?
And, worst of all, he's not content to live on garbage alone so he'll eat the babies of other animals when he can get to them.
Ve, en kötüsü, artıklarla yaşamak onu tatmin etmez ve ulaşabildiğinde diğer hayvanların yavrularını yer.
It's not for that alone that he'll condemn you.
Seni yalnızca bunun için suçlamayacak.
Problem is he's not alone.
Sorun şu ki o yalnız değil.
He's not alone.
O yalnız değil.
- Then he's not alone.
- Yalnız değil o zaman. - Emin değilim.
He's not here, I'm alone.
- O burada değil, ben yalnızım.
This guy's following us, and my guess is he's not alone.
Adam bizi takip ediyor ve bana kalırsa da yalnız da değil.
Besides, he's not all alone.
Ayrıca tamamen yalnız değil.
Somebody has to let him know he's not alone and he's not a worthless human being.
Onu tanıyan birilerinin, onu yalnız bırakmaması lâzım. O beş para etmez bir insan değil ki.
Christian's not alone, is he?
- Christian'ı yalnız mı bıraktın?
No, you're right, he's not alone... but he's lonely... even with me.
Haklısın, tek başına değil. Ama yalnız. Benimleyken bile.
He's not alone, Admiral.
Yalnız değil Amiral.
- But he's not alone anymore.
- Ama artık yalnız değil.
He's blessed, but he's certainly not alone.
Fred kutsanmış, ama kesinlikle tek başına değil.
- No, he's not working alone.
Yalnız çalışmıyor.
He said the musician to be left alone but ordered the courtiers not to attend to these music meetings because my master was a sort of recalcitrant and had consorted with the Port-Royal's Jansenists before the king dispersed them.
Adamlarına, müzisyeni rahat bırakmalarını söyledi ve onu müzik topluluğuna almamalarını... emretti çünkü üstadım dik kafalı biriydi ve kral onları dağıtmadan önce... Kraliyet Sarayı'ndaki insanlarla birlikte yaşamıştı.
While he's not entirely unsympathetic, he does insist on seeing you alone.
Fakat hiçbir şekilde anlayış göstermiyor.
Look, he's not a pro. He's alone. He's desperate.
Bak, o bir profesyonel değil.O yalnız.
He's not my father, and I'm not riding "with him alone. I don't"...
O benim babam değil ve onunla yalnız gitmeyeceğim.
he's not gonna make it 43
he's not my boyfriend 125
he's not worth it 85
he's not here anymore 22
he's not ready 47
he's not 1460
he's not here 947
he's not there 182
he's not my friend 74
he's not wrong 55
he's not my boyfriend 125
he's not worth it 85
he's not here anymore 22
he's not ready 47
he's not 1460
he's not here 947
he's not there 182
he's not my friend 74
he's not wrong 55