Hesitant перевод на турецкий
245 параллельный перевод
Most of the underground is in favour of action but everyone's hesitant.
Yeraltındakilerin çoğu eylem istiyor ama herkes tereddütte.
In my presence, you are hesitant to smile gaily... or speak too freely.
Yanımdayken neşeyle gülmeye ve özgürce konuşmaya çekiniyorsunuz.
I am weak, hesitant and gauche.
Zayıf, mızmız, beceriksizim.
Melanie, like a doe-hesitant, bewildered.
Melanie, geyik gibi sürekli tetikte ve şaşkın...
A few more seconds, as though you were still hesitant... to separate from him, from yourself... as though his fading image might reappear... in this same place where you imagined it... fearfully or hopefully... such was your fear of losing this link- -
Birkaç saniye daha, hâlâ tereddüt içindesin sanki... ayrılmak için ondan, kendinden... onu hayal ettiğin bu aynı yerde... kaybolan hayali tekrar belirebilirmiş gibi... ürkekçe veya ümitvâr... bu bağı kaybetme korkun öyle- -
You are still hesitant, but you are here, in the garden... within sight, touch, hearing- -
Hâlâ tereddüt içinde, ama buradasın, bu bahçede... gördüğün, duyduğun, dokunduğun- -
His hesitant and uncertain steps led him along the fateful path to his home, where all seemed normal, tranquil and peaceful.
O kararsız ve tereddütlü adımlar onu evindeki vahim duruma... götürdü. Ama herşey sakin ve huzur içindeydi.
I must say, if I had the misfortune to be a citizen of this benighted country I should be most hesitant in offering any criticism of any other.
Eğer ben, böylesine cahil bir ülkenin vatandaşı olsaydım başka bir ülke için laf söylemeye tereddüt ederdim.
- He wouΙd have been hesitant...
- Kendisi biraz çekingendir de...
Its politics become hesitant.
Politikaları kararsızlaşır.
Please excuse my master, his sister's so hesitant.
Patronum özür diliyor, kız kardeşi o kadar kararsızdır ki.
Every hesitant conclusion, every stumbling interpretation.
Hep tereddütlü fikirler, hep tökezleyen yorumlar.
He was hesitant when he made the drawing, you know?
Çok çekingen bir çizim tarzı vardı, anlıyorsunuz?
You can spot them from almost subliminal signs, their furtive departures, their silence, from their shifty, hesitant, startled eyes that look away when they meet yours.
Bilinçaltından gelen işaretlerle şüphe çeken gidişlerinden, sessizliklerinden seninkiyle karşılaşınca başka yere çevrilen kurnaz, çekingen, korkak gözlerinden tanıyorsun onları.
Slow and hesitant...
Yavaş ve güçsüz...
- The bank, however, is hesitant.
- Banka, ancak tereddütlü.
You seem hesitant.
Tereddütlü görünüyorsun.
A lot of the guys were as hesitant as you...
Çok erkek senin gibi tereddüt...
Jon, the reason you're hesitant about Mandro, about starting it up again, is because you know the moment you start earning a living,
Mandro'yu yeniden başlatma konusunda tereddüt ediyorsun, çünkü para kazanmaya başladığın anda
Well, I was a little hesitant to say anything.
Bir şey söylemeye tereddüt ettim.
You seem to be hesitant to speak your mind.
Ne gizliyorsunuz?
I was hesitant...
Ben...
But why are your words so hesitant?
Neden böyle yavaş konuşuyorsunuz? Niçin sözleriniz bu kadar tereddütlü?
Seems like ages to me You're so hesitant
Bana yıllar gibi geldi. Çok tereddütlüsün.
The truthful murderer, cunning, full of means, daring, and the pseudo-murderer, rude, hesitant, and above all, impressionable.
Gerçek katil, kurnaz, yaratıcı ve cüretli, ve "yalancı" katil, aptal, biat eden, ve hepsinden önemlisi, kolay etki altına alınan.
I know that you're hesitant to give interviews.
Röportaj vermek için isteksiz olduğunuzu biliyorum.
I'm hesitant to let him go back until evaluation.
Onu gözden geçirmeden geri dönmesine izin vermekte tereddütlüyüm.
If I was hesitant to my reaction which had only to do with a vague unease.
Eğer tepki göstermekte tereddüt etmişsem,... bu sadece duyduğum büyük huzursuzluktandır.
Hesitant, I cross the hamlet
Kararsızım, köye gitmekte...
Even her smile is hesitant.
Gülümsemesi bile tereddüt dolu.
Your behavior leads me to conclude that either you've given up your investigation in which case, it's my duty to take over or... you found something- - something so disturbing that you're hesitant to inform Captain Sisko.
Davranışlarından çıkarsamam ya araştırmaktan vazgeçtin bu durumda görevi ben devralmalıyım ya da, bir şey öğrendin öyle rahatsız edici bir şey ki, Kaptan Sisko'ya söylemekte tereddüt ediyorsun.
Why are you hesitant to go home?
Neden eve gitmekte kararsızsın?
Well, I was hesitant to make accusations against Dr. Vucelich.
Dr. Vucelich'e karşı suçlamalarda bulunmaya çekinmiştim.
I am not "chicken." I am just merely hesitant.
Korkak değilim. Sadece kararsızım.
She was a little hesitant at first, understandably.
İlk başta biraz tereddütlüydü, anlaşılır şekilde.
- Hoo-yah! - Hoo-yah! What do we have here, you hesitant bunch of harlots?
Kendinizi ne sanıyorsunuz siz söylesenize?
Reserved... frustrated... inhibited... hesitant... closed-up... pulled together... egocentric... not hungry.
Kapalı... hayal kırıklığına uğramış... tutuk... ertelenmiş... kendini dışarıya karşı kapatmış... kendini toparlamış... ben merkezci... iştahsız... gerçekten bir yemek istemiyor musun?
That I understood the reasons you'd be hesitant about getting involved.
İlişkiye girmeye tereddüt etmenin... ... sebeplerini anladığımı. Ama birini görememişim.
- I'm hesitant to speculate.
- Spekülasyon yaratmak istemiyorum.
I was young, inexperienced, and I acted like it- - nervous about giving my opinion, hesitant to make suggestions- - so I usually just kept my mouth shut, and I behaved that way for so long,
Ben deneyimsiz bir gençtim ve öyle hareket ettim- - Görüşlerimi aktarmakta ürkek, önerilerimi sunmak için kararsızdım,. bu yüzden çoğunlukla ağzımı kapalı tuttum, ve ben uzun bir süre böyle davrandım, bu bir alışkanlık oldu.
Hesitant ones?
Tereddütlü adımlar mı?
No, look, I know I was a little hesitant at first... but this part could pay for college and grad school.
Hayır, bak, önceleri biraz kuşkuluydum ama bu rolle üniversite ve yüksek lisans parasını çıkartabilirsin.
- Yes. You must not be hesitant to fight in a just cause.
Haklı bir sebepte dövüşmek için kararsız olmamalısın.
A hesitant reply isn't a good sign, is it?
Duraksamalı bir cevap iyiye işaret değil, değil mi?
So I'm really hesitant to mention this.
Bu yüzden nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum.
I was a little hesitant, Mr Mugatu.
Ben biraz tereddütteydim, Bay Mugatu.
I'm hesitant to say.
Bunu söylemekten çekiniyorum.
My boss always said I was too hesitant, I thought too much.
Patronum hep çok kararsız olduğumu, çok düşündüğümü söylerdi.
" You're too hesitant.
Sen çok çekingensin. Ye
Merely that you admired her, but you were hesitant to make an overture... since you'd been told she was courting another.
Ona hayranlık duyduğunu, ama teklif etmekte kararsız olduğunu çünkü bir başkasıyla görüştüğünü sandığını söyledim.
I dream I use its powers on the women who pass by the café... indifferent... hurried... hesitant... busy... accompanied... alone.
Kafe'nin önünden geçen kadınlar üzerinde bu aleti kullandığımı hayal ediyorum. İlgisiz. Aceleci.