I've got to see you перевод на турецкий
481 параллельный перевод
You should see his imitation of Maruice Chevalier only he hasn't got any connections, so I've got to help him.
Onu Maruice Chevalier taklidi yaparken görmelisiniz. Sadece önemli kişilerle bağlantıları yok, bu yüzden ona yardım etmek zorundayım.
M. We've got to forget hi but don't you see, i can't, gordon.
Kendisi yaşayıp öğrenecek. Ama onu yüz üstü bırakamam.
- I've got to see you.
- Sizi görmek zorundayım.
It's the first chance I ever got with decent society people... to see my name in the paper with somebody that ain't mixed... in your dirty politics, and if I miss it, you'll pay for it with everything you got.
Senin kirli politikana bulaşmamış iyi ve kibar insanlarla... adımın gazetede çıkması için elime ilk kez fırsat geçti. Bu fırsatı kaçırırsam sana pahalıya patlar. Her şeyini kaybedersin.
Nick, I've got to see you.
Nick, seninle görüşmem gerek.
No, but I can see now I've not got the right to ask you to follow me.
Hayır ama bu sefer benimle gelmenizi istemeye hakkım yok.
Get up there because I've got to see you in there before he comes back.
Yukarı çık çünkü Doktor geri dönmeden seni yukarda görmeliyim. Hayır, hayır.
You see... ... I've got to tell you now that I love you.
Bak seni sevdiğimi söylemem gerek.
I'm here because I love you and because I know you love me... but there are some things we've got to see straight.
Buradayım çünkü seni seviyorum ve çünkü senin de beni sevdiğini biliyorum ama bazı şeyleri Yoluna koymak zorundayız.
You see, dear, I've got her pronunciation all right, but you've got to consider not only how the girl pronounces, but what she pronounces.
Görüyorsun ki, canım, onun telaffuzunu düzelttim, ama onun nasıl telaffuz ettiğine değil neyi telaffuz ettiğine de dikkat etmelisin.
And don't make up your mind about this dress... because I've got another one in there I want you to see.
- Tek isteğim ışıkları kapatmak. Bence bu iş hiç de sana göre değil.
You see, in the first place, we were gonna take the trip together but I got involved in a case and couldn't leave. We talked it over, and she decided to travel alone.
İlk başta, geziye birlikte gidecektik ama bir davaya takıldım kaldım ve ayrılamadım.
I don't care whether it's bad luck or not, I've got to see you before the wedding.
Uğursuzluk falan umurumda değil, düğünden önce seni görmem gerekiyor.
You see, I believe in the Bible, and I'm a-believing that this here life we're living is something the Lord done give us. And we got to be a-living it the best we can.
Yani, ben incile inanıyorum ve tanrının bize vermiş olduğu yaşama da inanıyorum ve onu en iyi şekilde yaşamak mecburiyetindeyiz.
♪ I've got eyes to see with ♪ You need glasses.
- Seni görecek gözlerim var - Senin gözlüğe ihtiyacın var.
You see, I've got so much I want to say, to explain about myself.
Kendim hakkında anlatacağım o kadar çok şey var ki.
I've got to come over and see you right away.
Hemen gelip sizinle görüşmem lazım.
Can't you see I've got to get a doctor?
Baksana, bir doktor bulmam lazım.
I've got to see you.
Ben Walter.
I've got to see you right away.
Seni hemen görmem lazım.
Thanks to you, I've got to see Señor Guttenberg.
Sayende, Senor Guttenberg'i görmem gerekiyor.
I knew you'd see it the right way. - But you've got to break with Mary.
- Sevgili Larry, bunu farkedeceğini biliyordum.
You see, I've got a big deposit to make and with all these bank robberies...
Görüyorsunuz, elimde size yatırmak istediğim büyük bir para var ama şu banka soyguncuları...
I don't see what you've got to complain of.
Artık ondan fazla yakınmıyorsun.
I've got orders from the mayor to close you down and arrest who I see fit.
Belediyeden mekânını kapatma ve uygun gördüğümü tutuklama emri aldım.
- I've got to see you tomorrow. It's no good.
- Yarın seni görmeliyim, Julie.
I need to see an X-ray to be sure, but you've got a hole this size.
Emin olmak için röntgenlerini görmeliyim ama şu büyüklükte yaran var.
We've had differences, and I've always tried to see your point of view... but this time you've got me stumped.
Farklı düşüncelerimiz var ve her zaman seninkini anlamaya çalıştım... ama bu kez beni afallattın.
He was anxious I should look after you when you arrived, to see that you got safely home, tickets, you know, and all that.
O sizin buraya ulaşıp ulaşmadığınızdan ve ayrıca güvenli bir eve yerleşmenizden,.. .. işte biletler filan, bu türden şeyler konusunda endişeleniyordu.
I've got to see you and talk to you!
Seni görmeye geleceğim ve oturup konuşacağız.
I've got to see you, Milt. lt's important.
Seni görmem lazım Milt. Çok önemli.
I've got to see you.
Seni görmem gerek.
No, I've got to see you.
Hayır, seni görmeliyim.
I've got to see you as you really are!
Sizi gerçek halinizle görmeliyim!
I've got those yellowstain blues down from my head to my shoes you should see strong men quail if he should spy a shirt-tail...
- Devam et. Tepeden tırnağa kadar denize o sarı ikaz işaretini bırakırım Ama gömleği sarkan birini görürsem herşeyin acısını ondan çıkarırım...
No, I can't talk to you now - But I've got to see you.
- Hayır, şu anda konuşamam... - Ama seni görmem gerek.
I've got to see you.
Seni görmem lazım.
You see, I've got to find out, because- -
Gerçeği ortaya çıkaracağım -
I've got to see you again!
Sizi tekrar görmem gerek!
- Listen, I've got to see you.
- Bak, seni görmek zorundayım.
I suppose you've got to see the kid before you believe me.
Sanırım, inanmak için bebeği görmen gerekiyor.
Laurie, I've got to see you.
Laurie, görüşmeliyiz.
- I've got to go. See you later. Good-bye.
- Şimdi kapatmam lazım, görüşürüz.
Look... if you'll excuse me, I've got to go downstairs and see Danny.
Bak... Kusuruma bakmazsan aşağıya inip Danny ile görüşmem gerekiyor.
- I've got to see you.
- Seni görmem gerekiyordu.
I have got my own life to lead, and I told you I never wanted to see you again.
Kendime ait bir hayatım var. Kendi dairende kal ve sen kendi hayatını yaşa, ben de...
- I've got to see you.
- Seni görmem lazım.
Well, I've got to see her Doctor, uh, don't you think you oughta rest awhile?
Onu görmeliyim. Biraz dinlenmen gerektiğini düşünmüyor musun?
You see, would you come to my place or should I have to come to yours, because I've just got a big mortgage.
- Bana mı taşınırsınız yoksa size mi taşınayım? İpoteğim çok yüklü.
You see, the left watch, which is my uncle's, runs correctly, and the one which is my watch, this one on the right here... uh, I've got to explain this to you... happens to be about five minutes off,
Biri amcamın saati doğru çalışmıyor. Sağımdaki de benim saatim.
Well just excuse me young man, I've got a lot to do cos the Station Master's having his hair cut in Leeds, you see and Perks must be about it.
Kusura bakma delikanlı, yapacak çok işim var. İstasyon Amiri tıraş olmak için Leeds'e gitti. Perks bu konuyla ilgilenmek zorunda.