I can tell you that much перевод на турецкий
203 параллельный перевод
I can tell you that much.
Bu kadarını sana söyleyebilirim.
I can tell you that much.
Bu kadarını söyleyebilirim.
You've been better off without me, I can tell you that much.
- Bensiz çok daha iyisin. Sana bu kadarını söyleyebilirim.
I can tell you that much.
Sana bunu söyleyebilirim.
She won't get a good conversation out of Ruby. I can tell you that much.
Ruby ile pek muhabbete giremez, söyleyeyim.
I'm afraid I can't tell you much... only that the patient is the wife of Mr. Paul Holland... with whom we do considerable business.
Şimdilik, hastanın Bay Paul Holland'ın eşi olduğundan fazlasını söyleyemem. Kendisi önemli işler yaptığımız birisidir.
I have an idea that i can tell you much more than you can tell me. I think i must be going.
Bana öyle geliyor ki, sizin bana söyleyebileceğinizden çok daha fazlasını biliyorum.
That doesn't mean much around here, I can tell you.
Sana söyleyebileceğim, bunun buralarda pek bir etkisinin olmadığı.
That much, even I can tell you.
Çok fazla şey istemiyorum.
But I can't tell you much more than that.
Fakat size bundan fazlasını söyleyemem.
There's not much that I can add except to tell you that the situation is far from hopeless.
Ekleyecek bir şey yok. Yalnız, size durumun tamamen umutsuz olmadığını söyleyeyim.
It's not going to make much of an impression, I can tell you that, Mr. K.
Bu gereksiz ifadeleriniz yüzünden..
You... I missed the middle part, but I can tell from the way... that you are enjoying yourselves... it must have been a very humorous anecdote... because the way you are laughing... just shows how much you enjoyed it.
Bir bölümünü kaçırdım. Fakat çok komik bir fıkra olduğunu tahmin ediyorum. Çünkü gülüşünüzden ne kadar keyif aldığınız anlaşılıyor.
It hasn't done his bladder much good, I can tell you that.
Mesaneyi tutamadığını, söyleyebilirim.
And he wasn't very much good with white, I can tell you that.
Benimle, beyaz biriyle yapamadığını diye.. .. sana söyleyebilirim.
I must warn you, however, that I can't tell you... how much time it will take me to solve this case.
Ama, dikkat, bu işi çözmek için bana ne kadar zaman gerekecek bunu size söyleyemem.
I came to tell you that I can't live without you, and I'm ready to understand whatever there is, but it doesn't look like it makes much sense!
Sana sensiz yaşayamadığımı söylemek için gelmiştim,.. ... her şeyi anlamaya hazır olduğumu, ama artık bir anlamı yok.
I'll bet that I can tell, within a buck either way how much money you've got in your pocket.
Cebinde kaç para olduğunu aşağı yukarı bileceğime bahse girerim.
I can't tell you how much that would mean to me.
Bunun benim için anlamını ifade edemem.
Oh, Al, I can't tell you how much this means to me. What's that thing on the front seat? Oh, that's your air conditioner.
Ve şu bilgiyle teselli buluyoruz köpek yaşına göre bir yıl yaşamasına rağmen, insanlara göre yedi yıl yaşadı.
I can't tell you how much it means that you found the time to be with us today.
Bugün buraya gelmek için zaman ayırmana ne kadar sevindiğimi anlatamam.
Look, if it means that much to you, I'll call everybody back and you can tell them it's time to go to dinner.
Ey, sen söyleyebilirsin. Hey, millet, durun!
Other than that, I really can't tell you very much.
Kaldı ki, gerçekten sana fazla bir şey söyleyemem.
Other than that, there's not much more that I can tell you about it... except that none of you have any of the symptoms.
Bunun dışında, sana bu konuda söyliyebileceğim fazla birşey yok.. Seninki hariç hiç bir belirti yok.
I can't begin to tell you how much I hate that commercial.
Sana o reklamdan ne kadar nefret ettiğimi anlatamam.
You know that if anything happened, good or bad, you can tell me and I would love you just as much.
Biliyorsun, iyi ya da kötü, bir şey olduğu zaman, bana söyleyebilirsin. Seni yine çok severim.
Well, he wasn't home much, I can tell you that.
Şey, evde pek durmadı, bunu söyleyebilirim sana.
Well, this guy can stay in my room, I'll tell you that much.
Bu adam benim odamda kalabilir. Benden bu kadar.
Oh, Niles, I can't tell you how much I've missed that.
Niles, sana bunu ne kadar özlediğimi anlatamam.
I tell you, I'll probably never need... any of this food, but I can sleep so much better knowing that it's down there.
Şunu söyleyeyim, büyük ihtimalle bu yiyeceklere hiç ihtiyacım olmayacak. Ama burada olduklarını bilince daha rahat uyuyorum.
I can pretty much guess what my doctor said to you, and I can tell you right now that he's wrong about me.
Doktorun sana ne dediğini tahmin edebiliyorum ama eminim ki yanılıyor.
I can't tell you much more than that, Mulder.
- Kim? - Dara Kernof.
But I can tell you that that virus's DNA and proteins are very much of this world.
Ama hiç şüphe duymadan sana söyleyebilirim ki bu virüsün DNA ve protein yapısı dünyamızdakilerden farksız.
I can spend my whole life, scared and alone... rowing around with some priest... or I could tell you how much I love you... that you make me so happy... and if it takes our whole married life to make it up to you...
Ya tüm hayatımı, korkmuş ve tek başıma rahiplerle kavga ederek geçireceğim yada seni ne kadar çok sevdiğimi ve bunun beni ne kadar mutlu ettiğini söyleyeceğim. Kendimi affettirmem tüm evliliğimiz boyunca sürse bile...
I can't tell you how much it pains me that we weren't able to help you.
Sana yardım edemememiz ne kadar acı veriyor anlatamam.
I can't tell you how much we have in common in that way.
Bu şekilde ne kadar çok ortak yanımız olduğunu sana anlatamam.
Oh, well I thought I'd tell her that you know, as much as I love her, and as much as I'd like to stay in San Francisco, I can't.
Oh, şey sanırım ona onu seviyor olsam da, San Francisco'da kalmak istesem de kalamayacağımı söyleyeceğim.
I mean, there's so much that's going on that you don't know about, and that I can't even begin to tell you, um, I...
Şu sıralar bilmediğin çok şeyler oluyor. Sana söylemeye başlayamam bile.
I can't tell you how much that meant to me... how much he means to me.
Bunun benim için ne kadar önemli olduğunu anlatamam. Noel'un benim için ne kadar önemli olduğunu anlatamam.
- I can't remember much about it, to tell you the truth, but I do remember that you and Tony both laid down your lives for me.
Bu çok kolay. Öyle mi?
I can't tell you how much it hurt me to hear that you married him.
Onunla evlenmen beni ne kadar üzdü anlatamam.
I can't tell you much, but we are certain that this is the work of a major crime syndicate.
Size fazla bir şey söyleyemem, ama büyük bir suç örgütünün işi olduğundan eminiz.
I can't tell you how much we love that place, how many times I got sick eating'your free garlic pickles. Oh!
Orayı o kadar çok seviyoruz ki pek çok kez bedava yemek yedik orada.
I can't tell you how much that means to me.
Bunun benim için ne kadar önemli olduğunu anlatamam.
It was like that when we moved in... and it has been bugging me so much, I can't even tell you.
Taşındığımız zaman da oradaydı ve beni ne kadar rahatsız ediyor anlatamam.
And I can't tell you how much I wish that were the truth.
Ve bunun doğru olmasını ne kadar isterdim anlatamam.
Look, I'm not hanging out with you so you can tell me how much I suck, ok? I can get that at home.
Bak, bana berbat biri olduğumu söyleyesin diye takılmıyorum seninle.
I can't tell you how much that means to me.
Benim için en kadar anlamlı olduğunu anlatamam.
I can spend my whole life, scared and alone... rowing around with some priest... or I could tell you how much I love you... that you make me so happy... and if it takes our whole married life to make it up to you...
Ya tüm hayatımı, korkmuş ve tek başıma,... rahiplerle kavga ederek geçirebilirim... yada seni ne kadar çok sevdiğimi... ve bunun beni ne kadar mutlu ettiğini söyleyebilirim... and if it takes our whole married life to make it up to you...
Can't tell you how much I miss doing that.
Bunu yapmayı ne kadar özlediğimi anlatamam.
- Look, I love you very much but I can't tell you that I believe you did the right thing because I'd be lying.
- Seni çok seviyorum. Ama doğru olanı yaptığına inandığımı söyleyemem çünkü bu yalan olur.