Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ I ] / Impetus

Impetus перевод на турецкий

58 параллельный перевод
He rushes to the rope which hangs from the point of the shell and letting himself slide down the rope he gives it an impetus which causes the shell to fall off the edge of the moon.
Hemen kapsülün ucunda asılı duran ipe sarılır kendisini aşağı salar böylece kapsülün ayın kenarından boşluğa düşmesini sağlar.
... will give impetus to the coming elections and lead to a Popular Front government.
Köyü daha iyi bir yaşama doğru sürükleyen bu akım, son seçimlere yön verdi ve popüler cephe hükümetinin doğuşuna güç verdi.
There's always that hope, but the impetus must come from within.
O ümit daima mevcut, ama itiş içeriden gelmeli.
Maybe he was luckier than most pastors... for late in life a reform government took over the city... ousting the machine politicians and bringing fresh impetus to city planning.
Belki de bir reform hükümetinin şehri devralıp çark politikacılarını yerinden ettiği ve şehir planlamasına yeni bir hız getirdiği yaşamının son döneminde çoğu papazdan daha şanslıydı.
You can finally follow the impetus of your wishes
En azından artık kalbinin sesini dinleyebilirsin.
Instead of taking off in a customary manner, straight up, we will conserve fuel by using a mile-long slide to give us impetus.
Alışılagelmiş dikine kalkış yerine bize itici güç verecek olan 1,5 kilometre uzunluğunda bir kaydırak kullanarak yakıttan tasarruf edeceğiz.
The propeller itself will provide... the basic impetus.
Gerisini pervane sağlayacaktır... Temel ivmelerle
You see, if you're five miles out over the English Channel with nothing but sea underneath you there is a very great impetus to stay in the air.
Atlamışsan, aşağıda sadece deniz varsa havada kalmak için elinden gelen çabayı gösterirsin.
you are under the impetus of a passion insane.
Bu isrârın altında, çılgınca bir tutku var.
The invasion loses impetus under the fury of the sun and the clouds are vanquished.
İstilacılar güneşin gazabı karşısında güçlerini kaybediyorlar ve bulutlar yeniliyor.
Stop the revolutionary impetus and you kill the Revolution
Devrimci süreci durdurmak devrimin ölümü olur.
The impetus... behind the rebellion is this man-Ango Sundata.
Ayaklanmanın ardındaki güç bu adamdır, Ango Sundata.
I believe in giving credit where it's due. I believe I'm the impetus behind your refusal to wed.
Ben haklıya hakkını vermeye inanırım,... ve apar topar düğünü iptal etmenin sebebinin ben olduğumu düşünüyorum.
This, they thought, would be the impetus for the Cuban people to rise up and overthrow Castro.
Bunun Küba halkı için, ayaklanıp Castro'yu yıkacak itici güç olabileceğini düşündüler.
With Japan in power, the Reformists are gaining fresh impetus.
Japonlar sayesinde, Devrimciler taze güç kazanıyorlar.
- You were the impetus.
- Teşvik eden sen oldun.
It was weird, but somehow gave me the impetus. And I badly needed to go.
Bu bana çok garip gelmişti ama nedense cesaret de verdi biraz, zaten altıma yapmak üzereydim.
That was the impetus for instituting.
Kurumsallaşmak için güç gerekliydi.
Elan vital, vital impetus, life force.
Elan vital, hayat dürtüsü, yaşam gücü.
I abandon myself... to the impetus of my dolefulness.
"... ben ise kendimi... "... hüzün duyguma terketmiştim.
So in order to reverse the trap, you have to reverse the impetus.
Tuzağı tersine çevirmek için, bu gücü tersine çevirmek gerekir.
The SS are really the instruments of this vision, without which you couldn't have had the impetus, let alone the coordination to make the Holocaust, to make the National Socialist vision happen.
SS'ler, bu vizyonunun gerçek araçlarıdır : Onlar olmaksızın, soykırımı koordine etmek, Nasyonal Sosyalist vizyonu gerçekleştirmek şöyle dursun, ivme sahibi olamayacağınız araçları.
Our work with these animals helped us to develop new antibiotics, advanced pesticides and a powerful, new pheromone, that the animals impetus to couples, compound called H2O-9.
Hayvanlarla çalışma amacımız yeni antibiyotikler geliştirmek İleri derecede güçlü ve etkili Karşı cinsi çeken H2O-9 bileşimi.
Put the'turbulence impetus'to.
- Tamam. - Türbülans soğutucusunu aç.
Only power, sparkle, impetus and desire.
Sadece güç, ihtişam, şiddet ve şehvet.
Further impetus is like surrendering to the music.
Bazen çok şiddetli oluyor. Sanki müziğe ayak uyduruyor.
The girl's case, brought to a successful conclusion, may be the impetus we need.
Kızın durumu, başarıya ulaşırsa, bize gereken desteği sağlayabilir.
Anaxagoras gave an impetus to ideas which were the basics of Aristotelian philosophy in Greece and in Europe at large.
Anaksagoras, Yunanistan ve Avrupa'da Aristotal filozofinin temelleri olan fikirlere büyük bir hız kazandırdı.
What's the impetus to excel without the incentive?
Sonunda teşvik yoksa sivrilmeye çalışmanın ne manası var ki?
... but he can give a new impetus to American foreign policy, partly because the reception of him is so extraordinary around the world.
... ama Amerikan dış politikasına yeni bir atılım sağlayabilir, kısmen çünkü, dünyada algılanışı oldukça fevkaladedir.
Speer gives new impetus to the German war industry,
Speer, Alman savas endüstrisine yeni bir ivme verir.
Import-Export, Growth Impetus, Decelerated Development.
İthalat-İhracat, Hızlı Büyüme, Yavaşlatılmış Gelişim.
With the impetus of the Industrial Revolution, 200 years ago, and the push of the Communication Age through the last 20 years, this rocket eventually reached light speed.
200 yıl önce Sanayi Devrimi'nin ivmesiyle, ve son 20 yıldır İletişim Çağının etkisiyle, bu roket ışık hızına ulaştı.
Well, whatever the twisted impetus, I can tell you the twisted implement.
- İç güdüsü ne kadar çarpıksa kullandığı alet de o kadar çarpık.
Artists helped give a fresh impetus to the study of human anatomy.
Sanatçılar, insan anatomisi hakkındaki çalışmalara taze bir güç verdi.
So you put the impetus on her.
Onu dayanak noktası yap.
Senator, you're giving us the impetus to safe thousands of lives.
Binlerce insanın hayatını kurtarmamız için bize el uzatacaksınız Senatör.
You can identify the impetus, the incident, the injury.
Şiddeti, olayı, zararı tanımlayabiliyorsun.
He had a very sensitive feel for other people's suffering, which also gave him the impetus to feel,
Diğer insanların acılarına karşı duyarlıydı. Bu ayrıca ona "İnsanları burada ne olduğuna dair uyandırabilirim" gücünü veriyordu.
That was the impetus for writing his novel.
Romanlarını yazarken ivmesi buydu.
That was the impetus for writing his novel.
Romanını bu sayede yazdı.
As I said, there's no impetus for either government to investigate and the SS Sunset Princess in contacting you has fulfilled its obligation.
Dediğim gibi, devlet soruşturma açacak gibi görünmüyor SS Sunset Princess de sizinle temas kurarak görevini yerine getirmiş oldu.
But he gave you the impetus, the desire to write.
Ama sana yazma şevki veren itici güç olmuş.
What was the impetus of your disbandment?
Ayrılmanızın sebebi neydi?
It's the life you can save that'll give you the impetus to sign.
Kurtarabileceğin hayatı düşün. İmza atmanı kolaylaştırır.
Sue was probably the impetus for the government following up with a criminal prosecution.
Sue, muhtemelen hükümet için bir uyarıydı ve peşini de ceza takibatı aldı.
That was his whole impetus for pleading guilty in the first place!
En başından beri her şeyi itiraf etme nedeni buydu!
For me, being locked away was an impetus for revenge and for the vow that once I got out,
Benim içinse hapsedilmek, öç almak için bir güdüydü.
Over time, it gains momentum, until it turns into an impetus for change.
Zamanla hız kazanır sonunda değişim için bir ivme olur.
There'd be no impetus for science.
Bilim için coşku olmazdı.
I-I have no impetus to help you out in this situation...
Evet.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]