In order to do that перевод на турецкий
370 параллельный перевод
In order to do that, we have to clear this area immediately.
Bunu yapabilmek için de, bu alanı bir an önce boşaltmalıyız.
- About $ 20,000. In order to do that, I've got to fly her real low.
Bunu yapmak, bu kadar alçaktan uçmak içn yaklaşık 20.000 $
In order to do that, I'm obliged to make do with the best possible personnel I have.
Bunu yapmak için de, mevcut en iyi adamımı kullanmak zorundayım.
In order to do that, he had to kill Dr Gudden.
Bunu yapmak için Majesteleri, Dr. Gudden'i öldürmek zorunda kalmış.
In order to do that, he needed access to keys.
Bunu yapması için de, anahtarlara ulaşması gerekiyordu.
Yes, but in order to do that, I'd specifically have to know what it is I'm trying to find.
Evet ama, bunu yapabilmem için aradığım şeyin ne olduğunu bilmem lazım.
But in order to do that, he needs to catch me, and in order to catch me, he's counting on you.
Ama bunu yapması için, önce beni yakalaması lazım, ve beni yakalaması için, seni izliyor.
They've got guns to sell, and in order to do that, the Lagunas have got to move over.
Silahlarını satabilmek için Laguna'lara karşı kullandılar.
Well, we can neutralize it. But in order to do that, we have to flood the entire complex with sodium hydroxide.
Ama bunu yapmak için tüm tesisi sodyum hidroksit ile doldurmalıyız.
And we gotta act like jerks and get in trouble in order to do that.
Ve bir zorlukla karşılaştığımızda aptal gibi davranıyorsun.
But, in order to do that, we would have to catch this man with the stolen diamonds, right in the palm of his hand.
Ama bunu yapabilmek için bu adamı elmaslarla yakalamak zorundayız hem de avucunun içindeyken.
In order to do that, I'll have to get to know you.
Bunu yapabilmek için sizi tanımam gerek.
In order to do that, you must catch the night train for Kings Cross.
Bunu yapmak için de Kings Cross'a giden gece trenini yakalamanız gerek.
But in order to do that, it's got to be able to find its way home, because it's foraging for grasshoppers for quite a long distance.
Ancak bunu yapabilmesi için eve dönüş yolunu bulabilmeli çünkü çekirgeleri bulmak için çok uzaklara gitmesi gerekiyor.
And you have to help others in order to do that.
Bunu yapabilmek için insanlara yardım etmelisiniz.
In order to do that, you will have to release your computer lockouts.
Bunu yapabilmemiz için sizin bütün bilgisayar kilitlerini kaldırmanız gerekir.
And in order to do that, we have to occupy dangerous ground between him and Washington.
And in order to do that, we have to occupy dangerous ground between him and Washington.
He had to be champion, and in order to do that, he had to work, which is what we're going to do.
Şampiyon olmalıydı, ve bunu yapmak için, çalışmalıydı, işte bizim yapacağımız da bu.
In order to do that, they have to be able to reach the open sea.
Bunun için de, açık denizlere ulaşabilmeleri gerekiyor.
So, in order to do that, I have to let my imagination run wild.
- Evet - Bu yüzden bunu yapmak için hayal gücümün vahşiliğe ulaşmasına izin vermeliyim.
It may be possible to manually disengage the laser fusion initiator, but in order to do that we have to be in the reactor room.
Bir lazer patlatıcıyla devre dışı bırakılabilir ama bunu yapmak için reaktör odasına girilmeli.
In order to do that...
Ama bunu yaparken...
So, in order to do that, I joined NERV.
NERV'e katıldım.
But in order to do that, you have to let me bring a suit in your name... charging negligent infliction of emotional harm.
Ama bunu yapabilmem için... manevi zararlarını tazmin edebilme konusunda... senin adına dava açmama izin vermelisin.
If I've been taking some reckless chances in order to do that, it's hardly a medical condition.
Eğer bunu yapmak için pervasızca şansım olursa, tıbbi olarak zor olurdu.
I know you'd like nothing better than to shoot me. But, in order to do that, you're gonna have to shoot through young Tom here.
Şu anda tek istediğin beni vurmak, ama beni vurmak için Tom'a ateş etmen gerekecek.
I have it in me to be a great doctor... but in order to do that I have to sacrifice if I want to be better.
Benim, iyi bir doktor olma kapasitem var. Ama daha iyi olabilmek için fedakarlık yapmalıyım.
In order to do that, I'm gonna have to insist on a live-fire test of the Bradley under combat conditions.
Bunun için savaş koşullarında Bradley üstünde canlı ateş test yapılmasında ısrar etmek zorundayım.
In order to do that, I need you to open a quantum singularity.
Diğer bir deyişle, kuantum tekilliği açmanı istiyorum.
Be that as it may, ladies and gentlemen... ... in order to prove that he is well able to do anything he claims to have done... ... the management makes this standing offer at each and every exhibition :
Her ne olursa olsun, bayanlar baylar iddia ettiği her şeyi yapabildiğini kanıtlamak için idaremiz her gösteride geçerli olan bu teklifi yapmaktadır :
And though it is with some regret that I finally satisfy the greed of my relatives I nevertheless do devise and bequeath that my entire estate be divided equally between my fourth cousin, George Crossfield in order that he no longer need borrow from his clients'funds my niece, Rosamund Shane in order that she may support her husband in the style to which he would like to be accustomed to my nephew, Hector Enderby, in order that he may be able to afford to hunt every day, rather than once a week thereby providing more opportunity for breaking his neck and finally, my sister, Cora Lansquenet out of gratitude that she stayed out of the country for 30 years and didn't bother me.
".. her ne kadar akrabalarımın aç gözlerini doyurmak beni üzüyorsa da, bütün mal varlığımın aşağıda ismi bulunanlar arasında eşit olarak dağıtılmasını vasiyet ediyorum : Kuzenim, George Crossfield'e, artık müşterilerinin fonlarından ödünç almaktan vazgeçsin diye. Yeğenim, Rosamund Shane'e, kocasının pek heves ettiği zevk ve sefa alemini kolayca sağlaması için.
Do you realize that I can charge you for self mutilation in order to avoid service in the defense of the Reich?
Farkında mısın? Seni Reich savunmasında vücuduna zarar vererek görevden kaçma ile suçlayabilirim.
Do you know what the odds are in coming back? I can't order a man to do that.
Kimseye bunu yapması için emir veremem.
Now, what do you expect me and the United Nations, though not necessarily in that order, to do about it?
Şimdi, benden ve Birleşik Devletler'den bu konuda ne yapmamızı bekliyorsun?
The structures that are up there produce spores, reproductive cells that do not require fertilisation in order to develop, just like those in the capsules developed by mosses.
Yukarıdaki yapılar spor üretir. Bu sporlar gelişmek için döllenmeye ihtiyaç duymayan, üretken hücrelerdir. Tıpkı yosunların kapsüllerinde bulunanlar gibi.
But in order to leave him I had to believe it was the only thing I could do and that it was the best thing for him.
Ama onu terk etmek için bunun yapabileceğim tek ve onun için en iyi şey olduğuna inanmak zorundaydım.
Then how do you know that if she isn't just... faking it in order to lure you here?
O zaman sizi buraya çekmek için... tuzak kurduğunu bilmiyor musunuz?
You think the other person has to like you or that you have to do something special to be liked, that you have to perform in order to be happy with yourself.
Sizde diğer kişi gibi düşünüp, bir şeyler yapmak zorundasınızdır... performansınızı sevdiği şeylere göre belirlemelisiniz... ve tabii kendinizde zevk alabilmesiniz.
In order to survive, we have to give people something they can't get anywhere else... and, uh... and we do that.
İnsanlara başka yerlerde bulamadıkları şeyler vermeliyiz. Biz de bunu yapıyoruz.
You should realize that things have an order in the world and you can't do anything to upset it.
Dünyadaki her şeyin düzeni olduğunu fark etmelisin. Buna üzülmekten başka yapacağın yok.
People were pulling down the old in order to make room for the new, believing, as they always do, that there would be no more war.
İnsanlar, yenisini yapmak için, eski evlerini yıkıyorlardı. ... her zamanki gibi, bir daha savaş olmayacağına inanarak.
The motive in order that she enters in the room of Lady Inglethorp it has to do with his terrible jealousies.
Madam Inglethorp'un odasına girmesinin sebebi hissettiği büyük kıskançlıktı.
For instance, um, when you leave this office, don't think about everything you have to do in order to get out of the building. Just think of what you must do to get out of this room. And when you get to the hall, deal with that hall and so forth.
Bu ofisten çıktığında, tüm yapman gerekenleri düşünme, sadece bu binadan çıkmak için, yapman gerekenleri düşün... bu odadan çıkmak için... ve koridora geldiğinde, koridorla icabına bak, ve devam et... görürsün?
I do hope your father understands that last night I was simply checking the room to make sure everything was in order.
Umarım babanız dün geceki olayı anlayışla karşılar her zamanki rutin kontrollerden birisiydi.
And now, what they're planning to do in order to eradicate all credit card fraud... and in order to precipitate a totally cashless society... what they're planning to do, what they've already tested on the American troops... they're gonna subcutaneously laser-tattoo that mark onto your right hand or forehead.
Ve şimdi tüm şu kredi kartı sahtekarlıklarının kökünü kurutmak için... ve tamamen nakitsiz bir toplum yaratmak için planladıkları şey... Amerikan askerlerinde test ettikleri bir plan... Deri altına lazer dövmeler yapılacak, sağ elin ya da alnın işaretlenecek.
And when that first frog shimmied out of the water and employed its vocal cords... in order to attract a mate or to retard a predator... do you think that that frog ever imagined that that incipient croak... would evolve into all the languages of the world, into all the literature of the world?
Ve ilk kurbağa kendini sudan dışarı atıp, bir eş bulmak ya da... bir yırtıcıyı duraksatmak için ses tellerini görevlendirdiğinde... o ilk vıraklamasının dünyadaki bütün lisanlara ve edebiyata... doğru evrimleşeceğini hiç hayal etmiş midir sence?
The electronic devices relayed messages that told them what to do in order to alleviate it.
Elektronik cihazlar da, korkularını yatıştırmaları için ne yapmaları gerektiğini söyleyen mesajlar yayınladı.
Well, somehow, some way, he's convinced himself that that's what he needs to do in order to play well.
Bir şekilde iyi oynaması için saçıma dokunması gerektiğine ikna olmuş.
I think so, but, in order to get them to do that, we'd have to communicate with them first.
Evet haklısınız, ama bu dediğinizi yapabilmek için de, ilk önce iletişim kurmamız gerekiyor.
I had to do that in order to make everything work.
Herşeyin işleyebilmesi için, bunu yapmam gerekiyordu.
All I had to do was get forms from that scientist that kept calling me janitor, forge one of the forms and put the order in like I did before.
Tek yapmam gereken, bana hademe deyip duran bilimadamından formları almaktı... formu imzalayıp daha önceden yaptığım gibi oraya verecektim.