Incompatible перевод на турецкий
181 параллельный перевод
Frankly, even playing around, their statuses are very incompatible.
Açıkçası gönül eğlendirmek için olsa bile hiç yakışmıyorlar.
Woman and science are incompatible.
Kadın ve bilim uyumsuzdur.
I always believe science and marriage to be incompatible but it's stupid to believe in generalization.
Her zaman bilimin ve evliliğin uyumsuzluğuna inandım fakat genellemeye inanmak da aptalca olur.
Our ways of life are too different, our backgrounds are incompatible.
"Yaşantımız çok farklı, geçmişte yaşadıklarımız ise mukayese bile edilemez!"
He sounds incompatible to me.
Kulağa uyumsuz biri gibi geliyor.
You understand, my friend, that it's incompatible with your dignity and mine for my wife to accept a gift of such value from you.
Anlayın dostum böylesine değerli bir armağanı karım için kabul etmek ikimizin itibarıyla uyuşmuyor.
"is incompatible with the rules of the regiment."
Çünkü bu durumda..... kurallara göre ordu bünyesinde göreve devam edemem.
"with a lady whose situation is incompatible with the regiment."
"... bu durumda bu bayan ile düzenlemelere aykırı. "
"whose family situation is incompatible with the rules of the regiment."
Ailenin anlamı yerine "... aksine Yönetmelikteki çocuklu dul kadınla tanımı. "
Completely incompatible.
Kesinlikle mümkün değil.
You'll be fundamentally incompatible.
Pek az ortak noktanız olacak.
Its meticulous design, its powerful yet simple lines, and its uncommon elegance all prove that beauty isn't incompatible with top performance.
Mükemmel tasarımı diğerlerinden geri kalmayan performansı ve parmak ısırtan zerafeti ile güzelliğin güçle buluşmasının kanıtı olarak bize sunuluyor.
Completely incompatible.
Çok farklılar.
We still have no specifics, but we seem to have entered a zone of energy which is incompatible with our living and mechanical processes.
Fakat bir enerji alanına girmiş görünüyoruz bizimle uyuşmayan bir enerji alanı.
It's incompatible with the honor of an honest and healthy man.
Bu durum asil ve sağlıklı bir adamın onuruyla bağdaşmaz.
Addiction is a vice incompatible with honor.
Bağımlılık onurla bağdaşmayan bir ahlak bozukluğudur.
It's not incompatible. One can be poor and a thief.
Mümkün, insan hem fakir hem hırsız olabilir.
Even the steel billet is not simple because a sword must combine two different, and incompatible, properties of materials.
İki farklı ve uyumsuz özellikte materyal biraraya gelerek kılıcın ham gövdesini incelikle oluşturmalıdır.
There's an enzyme in avocado that's incompatible with your blood chemistry.
Avokadoda kan kimyana uyumsuz bir enzim var.
Sounds like we're incompatible.
Anlaşılan sizinle uyumlu olmayacağız.
Oil and cattle are not incompatible.
Petrol ve sığır birbirlerine uyumsuz şeyler değildir.
Their physiology is so incompatible with ours.
Fizyolojileri bizimkine öyle zıt ki.
And I come to the conclusion that this blend of flesh and blood... and nerves and pieces of bone contains two totally incompatible...
Ve şu sonucu çıkarırım ki... bu et, kan, sinir ve kemik parçaları harmanı iki tamamen uyuşmaz...
Two incompatible people.
İki bağdaşmaz insan.
- Sometimes..... the most incompatible subjects make the best of friends.
- Bazen... en uyumsuz şeyler, iki kişiyi çok iyi dost yapabilir.
The young James was incompatible with life army.
Genç James kendisini askeri yaşama uygun bulmadı.
Everything so empty, incompatible.
Her şey öylesine boş, uyumsuz ki.
We're incompatible.
Uyuşmuyoruz.
That vanity and happiness... are incompatible.
Kibir ve mutluluk... birbiriyle bağdaşmıyor.
We're totally incompatible.
Şimdi hiç geçinemiyoruz.
We have two completely incompatible computer systems trying to interact.
Birbiriyle iletişim kurmaya çalışan tam anlamıyla uyumsuz iki bilgisayar var.
There was an incompatible program in Data's system.
Data'nın sisteminde uyumsuz bir program vardı.
Its meticulous design, its powerful yet simple lines, and its uncommon elegance all prove that beauty isn't incompatible with top performance.
Mükemmel tasarımı, diğerlerinden geri kalmayan performansı ve parmak ısırtan zerafeti ile güzelliğin güçle buluşmasının kanıtı olarak bize sunuluyor.
But the two aren't incompatible, right?
İkisi çok alakasız şeyler değil mi?
Anyway I'd like you to know that in me you have, not a friend, of course because we are complete strangers from distinctly incompatible social classes but to some extent, shall we say....
Arkadaşım olmadığınızı bilin, zira birbirimizi tanımıyoruz ve birbirine taban tabana zıt sınıflara mensubuz.
Mr. Worf, your responsibilities as an officer are incompatible with remaining on a Klingon ship during war.
Bay Worf, savaş sırasında, bir Klingon gemisinde olduğunuz sürece, bir subay olarak sorumluluklarınız birbirleriyle bağdaşmayacak
Even so trivial a matter as them cooking an egg demands an attention, which is incompatible with a love romance in that excellent periodical.
Hatta, yumurta pişirirken gösterilen dikkat kadar önemsiz bir konu Mükemmel bir zamanlamayla önemsiz bir aşk romatizmi olabilir.
Mr. Worf, your responsibilities as a Starfleet officer are incompatible with remaining on board a Klingon ship during a time of war.
Bay Worf, savaş sırasında, bir Klingon gemisinde olduğunuz sürece, Yıldız filosu subayı olarak sorumluluklarınız birbirleriyle bağdaşmayacak.
Idealism and ambition are not incompatible.
İdealizm ve hırs, birbirleriyle uyuşmaz değillerdir ki!
War Toys is wholly incompatible in our philosophy.
Askerî oyuncaklar üretmek felsefemize ters düşer. Amişler için video oyunları üretmek gibi bir şey olur.
The frequency of the beam is incompatible with our systems.
Çekici ışının salınım frekansı güç sistemlerimizle uyumsuz.
We were incompatible from the moment we met.
Tanıştığımız andan itibaren birbirimizin dengi değildik.
Have we become incompatible because we are terrible... we are terrible dancers.
Birbirimizle uyuşmamayamı başladık çünkü korkunç dansçılarız. Ne olmuş?
They died because they were incompatible.
Bağdaşmadıkları için ölecekler.
"incompatible"?
Bağdaşmadıkları mı?
Though the biologies are incompatible they finally found a way to combine human DNA with alien DNA.
Biyolojileri uyumsuz olmasına rağmen,... sonunda insan DNA'sı ile uzaylı DNA'sını birleştirmenin bir yolunu buldular.
Well, the energy signatures are incompatible, but... it might buy us some time.
Peki ala, enerji belirtileri uyumsuz, ama... bize zaman kazandırabilir.
His biochemistry is incompatible with our medications.
Biyo kimyası, bizim ilaçlarımıza uyumlu değil.
The two objectives are incompatible.
Her iki amaç birbiri ile çelişmekte.
You're wildly incompatible.
- Hiç uyuşmaz.
They're not incompatible...
Zıt değiller ki...
incoming 480
income 17
incomplete 36
incoming call 55
incompetent 23
incomprehensible 16
income housing 17
income 17
incomplete 36
incoming call 55
incompetent 23
incomprehensible 16
income housing 17