Inconclusive перевод на турецкий
401 параллельный перевод
The X-ray's inconclusive.
Röntgen yetersiz kalıyor.
Your Honor, while I feel that the validity... of the defendant's confession may be challenged... I'm forced to admit that it too falls in the category of the inconclusive.
Sayın Yargıç, sanığın itirafının geçerliliğinin tartışılabilir olduğunu düşünüyor olsam da yetersiz kategorisine girdiğini itiraf etmek zorundayım.
However, I'm forced to admit that this too... falls in the category of the inconclusive.
Bununla birlikte, bunun da yetersiz kategorisinde olduğunu kabul etmek zorunda kaldım.
It's inconclusive.
Kesin değil.
But it's inconclusive evidence.
Fakat kesin bir kanıt değil.
This testimony is incompetent, hearsay irrelevant, immaterial, inconclusive...
Bunlar yetersiz, söylentiye dayalı konuyla ilgisiz, zayıf, yarım yamalak...
"After an analysis in depth of all the diagnostic data we have come to the definite conclusion that the evidence is definitely inconclusive."
" Bütün teşhis verilerini dikkatle inceledikten sonra biz, aşağıda..... imzası bulunan doktorlar,..... kanıtların sonuçsuz olduğu sonucunda birleşiyoruz.
The battle of Donatu V was fought near here 23 solar years ago. Inconclusive.
23 güneş yılı önce Donatu V Savaşı için buralarda çarpışıldı... sonuç alınamadı.
I'm conducting various tests with the tricorder, but results are inconclusive.
Trikorder aracılığıyla bazı testler yapıyorum ama neticesiz.
The experiments were inconclusive.
Deneyler sonuçlanamadı.
They were inconclusive.
Aynı değildiler.
- Inconclusive, sir.
- Sonuçsuz efendim.
Your scan was inconclusive.
Taraman kesin değildi.
- Inconclusive, Captain.
- Yetersiz Kaptan.
- inconclusive results... - Now, if we can make this device,
Bu aygıtı biz yapabiliyorsak, Almanlar da yapabilir.
I regret to announce that the evidence we have is... inconclusive.
Açıklamaktan üzüntü duyarım ki elimizdeki bilgiler yetersiz.
Preliminary readings are inconclusive.
Ön okumalarımız yetersiz.
The findings were inconclusive.
Bulgularımız yetersizdi.
Results still inconclusive.
Sonuçlar hâlâ yetersiz.
And so far, the lab work is inconclusive.
Ve şu ana kadarki laboratuar çalışması da sonuçsuz.
Inconclusive?
Sonuçsuz mu?
I decided his test results were inconclusive and informed Mr Flannery, the chief executive officer at the time.
Test sonuçları tatminkar değildi, Müdür Bay Flannery'ye haber verdiğimde iş işten geçmişti.
Any match we make will be inconclusive at best.
En iyi eşleşme bile yetersiz olacaktır.
- Inconclusive.
- Belirsiz.
The medical facts here are ultimately inconclusive.
Burada tıbbi gerçekler nihayetinde yetersizdir.
Readings are still inconclusive, however, the moon's atmosphere is capable of supporting life.
Okumalar hâlâ yetersiz ama ayın atmosferi yaşamaya elverişli.
Inconclusive. Earth Central sent me everything they have on the Vorlons, and it's not much.
İdari Merkez, bilgi namına elinde ne varsa gönderdi yeterli değil.
Inconclusive.
Kesin değil.
It was inconclusive.
Sonuç belirsizdi.
Now he's saying polygraphs are inconclusive.
Yalan testlerinin sonucu belirsiz diyor.
- Inconclusive.
- Yetersiz.
Colonel Budahas was returned to his home, though his own knowledge of his disappearance is vague and inconclusive.
Evine dönen Albay Budahas'ın ortadan kaybolduğunda nereye gittiği belirsiz ve kesin değildir.
Agent Mulder's insistence that Budahas may have been a test pilot on a top-secret project involving aircraft using recovered UFO technology and may have suffered stress-related trauma by flying these aircraft, is also inconclusive.
Özel Ajan Mulder'ın, Albay Budahas'ın UFO teknolojisi kullanılarak üretilmiş uçakları içeren çok gizli bir projede test pilotu olarak yer aldığına ve strese bağlı travma geçirdiğine dair iddiası da inandırıcı olmaktan uzaktır.
Given that two elements of Virchow's Triad are present I feel a venogram is indicated if the scan is inconclusive.
İki adet Virchow Üçgeni keşfedildiği için de, bence röntgeni sonuç vermezse venogramı da çekilmeli.
The inconclusive results of Michelle's past-life regression do not shake my basic belief in hypnosis as a tool for psychological healing.
Michelle'nin geçmiş hayata dönme denemesinin sonuçsuz kalması hipnotizmanın psikolojik bir tedavi aracı olduğuna dair olan inancımı sarsmadı.
Irregular procedure, untenable evidence, anonymous witnesses, inconclusive findings aggravated by vague opinion.
Kural dışı bir prosedür, savunulamaz kanıtlar,... isimsiz tanıklar, saçma sapan fikirlerle güçlendirilmiş yetersiz bulgular.
Inconclusive. [Scoffs]
Sonuç yok.
Culp said your answers showed stress... -... and the results were inconclusive. - Man.
Culp, yanıtlarında stres olduğunu ve sonuçların kesinlik sağlamadığını söyledi.
Metallurgical analysis is inconclusive.
Metalurijik analizler, su götürmez.
But the results so far are inconclusive.
Ama bu sonuçlar, tatmin edici olmaktan çok uzak sonuçlar.
These deaths match other cases of fatalities attributed to lightning, with the same inconclusive forensic evidence.
Bu ölümler, aynı adli tıp sonuçlarına bakılırsa kurbanların üzerlerine yıldırım düşmesi yüzünden olmuş.
Our scans of the moon are inconclusive.
Ay üzerinde ki taramalarımız, yetersiz.
Regardless, your study remains inconclusive.
Yine de araştırman yeterli değil.
Those two sets of remains we've found so far are inconclusive.
Şu ana kadar bulduklarımız yetersiz.
There are some studies out suggesting a link between racial discrimination and hypertension, but the data is inconclusive.
Irk ayrımıyla yüksek tansiyon arasında bağlantı kuran kimi çalışmalar mevcut. Ama veriler yetersiz.
Well, it may be inconclusive to the scientists, but I know that it's a fact.
Bu bilim adamları için yetersiz olabilir ama ben bunun gerçek olduğunu biliyorum.
- Inconclusive.
- Olumsuz.
- "Inconclusive"?
- Olumsuz mu?
True, some of the tests that I subjected you to proved inconclusive.
Doğru, bu testlerden bazıları sonuçsuz kaldı.
- Yeah, coming up with all that inconclusive evidence.
- Tüm buldukları hiçbir şeye yaramayan deliller.
Readings are still inconclusive.
Okumalar hâlâ yetersiz.