Indulgence перевод на турецкий
286 параллельный перевод
Intrigued by the strange indulgence of the judge Pradier regarding the two vagabonds,
Tuhaf hakim Pradier'in bu iki serseriye gösterdiği hoşgörüden şüphelenen Fandor tetikte bekliyordu.
From indulgence to indulgence, sensation without end, yet nothing satisfied you! "
Zevkten zevke düşmeler, benzersiz heyecanlar! Ama hiçbir şey seni tatmin etmiyor! "
May I take further advantage of your indulgence?
Acaba, bir maruzatımı daha bildirebilir miyim?
I beg your indulgence, my friend.
Beni hoş görmeni rica ediyorum dostum.
Gentlemen, may I claim your indulgence for a moment?
Baylar, bir saniye için beni dinlemenizi rica ediyorum.
Ladies and gentlemen... we beg your indulgence for a few more minutes.
Bayanlar ve baylar... birkaç dakika daha hoşgörünüze sığınıyoruz.
But first, a word about Castola Rex. Wise Mother Nature has balanced the chemical contents of the gastric juices so carefully that heart burn, acid stomach, or an upset digestive system resulting from over indulgence in food and drink can blight a person's whole outlook on life. But why suffer when Castola Rex,
Zeki Tabiat Ana, mide sularını öyle dikkatli ayarlamıştır ki boğazda yanma hissi, mide ekşimesi, ya da aşırı tüketilen yiyecek ve içecekler yüzünden meydana gelen sindirim sistemi bozuklukları bir insanın hayatını karartabilir.
I request Your Lordship's indulgence to let my friend, Mr. Collins, take over the conduct of this case.
Sizin hoşgörünüzü rica ediyorum. Arkadaşım Bay Cullens'in bu davayı devralmasına izin verilsin.
Someday in the far future I may be able to remember it with tender indulgence, but not now.
İleride bir gün bunu müşfikane bir hoşgörü ile anabilirim ama şimdi değil.
A world of infinite beauty, luxury and indulgence.
Sınırsız güzellik, lüks ve hoşgörü dünyası.
I implore your indulgence, sire.
Affedin efendim.
Then... Then it becomes a sort of self-indulgence.
Sonra bir tür rahatına düşkünlüğe dönüşür.
- l beg my lord's indulgence, I know.
- Hosgörünüze siginiyorum, biliyorum.
This is not a plea for any indulgence.
Bu asla hoşgörü talebi olamaz.
Pity for the unfortunate, but indulgence for the fortunate.
Talihsizlere acıyın ama talihlilere müsamaha edin.
- I only need one word. Indulgence!
Savunmanın bir şey söylemesi gerekmez çünkü suçsuzuz..
Ladies and gentlemen, I thank you for your indulgence.
Bayanlar ve baylar, anlayışınız için teşekkür ederim.
but by a sovereign indulgence which you abuse, my dear sir,
... ama çok büyük bir hoşgörüden,... ki siz bunu suistimal ediyorsunuz, sevgili bayım,
You should be grateful for the indulgence shown you by this preventive tribunal.
Bu önleyici mahkeme tarafından size gösterilen büyük hoşgörüye minnettar olmanız gerekir.
I missed Jules and his indulgence.
Jules'ün hoşgörüsünü, sukunetini özledim.
In view of our long-standing friendship, I ask your indulgence in the following :
Uzun süreli arkadaşlığımıza dayanarak, şu konularda müsamaha göstermeni bekliyorum :
Your indulgence, sir.
Hoşgörünüz, efendim!
I beg the indulgence of the tribunal and ask for time to produce new evidence.
Mahkemenin hoşgörüsüne sığınıp yeni kanıt bulmak için zaman istiyorum.
We ask your kindly indulgence for a cast never on stage before coming to Charenton but each inmate, I can assure you, will try to pull his weight.
Charenton'a gelene dek sahneye hiç çıkmamış oyuncular için yüce hoşgörünüze sığınıyoruz ama, sizi temin ederim ki, her sakin elinden geleni yapacaktır.
With the court's indulgence, I should be interested in hearing your opinion of the crime he committed.
Mahkemenin hoşgörüsüne sığınarak, işlediği suç hakkındaki görüşlerinizi duymak isterim.
I begyour indulgence.
Hoşgörünüze sığınıyorum.
Fuehrer's order is there should be no indulgence and no captives!
Führer'in emirleri dahilinde hiçbir müsamaha gösterilmeyecek ve tutsak alınmayacak!
And I ask your kind indulgence,
Ve hoşgörü göstermenizi dileyeceğim.
Of course. Dr. Cory, this will sound quite fantastic, but I ask your indulgence.
Tabii ki Dr. Cory aslında size fantastik gelebilir ama hoşgörünüze sığınıyorum.
Of course, but why not sell them... your holy indulgence... a total remission for past and future sins... which you could pay for?
Elbette ama... neden... kutsal hoşgörüye sığınarak... geçmişteki ve gelecekteki muhtemel günahlarınızın toplu bir affı için... senin ödeyebileceğin bir bedel yerine, onları satmayasın ki?
They are to get a holy indulgence.
Tanrı'nın hoşgörüsüne mazhar olacaklar.
Well, I want to beg your indulgence.
Pekâlâ, sizin eğlenmenizi rica etmek istiyorum.
I must ask your indulgence...
Affınızı rica edeceğim...
One can only reproach him for his indulgence in buying nicknacks.
Bir tek, ıvır zıvır şeyler satın alma merakı yüzüne vurulabilir.
Basil! I cannot stand this awful self indulgence!
Bu acayip bencilliğe dayanamıyorum!
Meaningless things... indulgence... like animals
Ivır zıvır şeyler. Bağımlılıklar. Hepsi hayvanca.
And I must say Hamphrey These facts are a frightening indictment of bureaucratic sloppiness and self indulgence.
Şunu söylemeliyim Humphrey, burada bürokrasinin pisliği ve rahat düşkünlüğünü gösteren dehşet verici ithamlar var.
$ 12 million for that garbage? What self-indulgence!
Bu zırva da ne böyle?
The board will have to permit me this one indulgence... to my ego.
Kurul aklımdan geçeni yapmama bu kez izin vermeli.
He wasn't an indulgence either.
Hoşgörülü de değildi.
( laughs ) Merely an indulgence just to regenerate the mind.
Saksıyı yeşertmek için bir kaç damla su.
You Franciscans, however, belong to an order where merriment is viewed with indulgence.
Siz Fransiskenler ise, neşenin memnuniyetle karşılandığı... -... bir tarikata aitsiniz.
If you think you're gonna have a weekend's indulgence at his expense, which means him having a weekend's indulgence at my expense,
Onun parasıyla ona boyun eğerek bir hafta sonu geçireceğini sanıyorsan, bu, ona hoşgörü gösterip, benim bedelini ödediğim bir hafta sonu anlamına gelir.
Enough of this self-indulgence.
Bu kadar sefahat yeter. Çıkış!
Enough of this self-indulgence.
Kötü bir niyetimiz yok. Mekikte yaralı mürettebatımız var.
- A sweet indulgence from our past, resurrected for our future.
- Bu nedir? - Geçmişimizden tatlı bir hatıra. Geleceğimiz için yeniden yaratıldı.
My tears and laughter are my own indulgence
Gözyaşlarım ve kahkahalarım kendi müsamaham.
This should earn you an indulgence.
Bu sana cennette bir yer kazandırır.
I beg your indulgence, sire.
Affedin efendim.
Indulgence and daintiness.
Hoşgörü ve nezaket.
With your indulgence :
General.