It won't come to that перевод на турецкий
140 параллельный перевод
It won't come to that.
Bu şekilde anlayamazsın.
I hope it won't come to that.
Umarım durum o noktaya gelmez.
- I won't let it come to that.
- Gerçekleşmesine izin vermem.
Please God, it won't come to that.
Tanrıya dua edelim de buna gerek kalmasın.
YOU'VE COME TO TELL ME THAT YOU WON'T BE ABLE TO MAKE IT FOR CARDS.
- Bu ne demek? Neden şimdi geldi? - Ben de bunu öğrenmek istiyorum.
No, it's just that when I talk to him, I cross my fingers he won't hit me. Come on.
Hayır, parmaklarımı böyle yaptığım zaman bana vurmaz!
Believe me, come tomorrow... people will be so pleased to see that you're safe and sound... they won't think anything more of it.
İnan bana, yarın gel... İnsanlar güvende ve sağlıklı olduğunu görünce çok memnun olacaktır... hakkında daha fazla kafa yormayacaklardır.
I'm going to call them, tell them what I think of this and that I won't do it. Come on.
Onları arayıp yarışma hakkındaki fikirlerimi ileteceğim ve de katılmayacağımı söyleyeceğim.
So I and my friends have come to a conclusion that when the Ark arrives, they will have to rope it to the ground, won't they?
Bu yüzden ben ve arkadaşlarım şöyle düşünüdük, karaya iplerle demir atacaklar öyle değil mi?
It won't come to that.
İş oraya varmayacaktır.
Come on up. If it'll only take a minute, that won't be so bad. Would you like to meet my momma?
Gelin buyurun madem sadece birkaç dakika sürecek, o zaman sorun yok annemle tanışmak ister misiniz?
I hope it won't come to that.
Umarım o kadarına gerek kalmaz.
It hasn't come to that yet. And it won't.
Ona gerek yok henüz.
We'll cross that bridge when we come to it, won't we?
Bunu o zaman düşünürüz, değil mi?
Well, hopefully, it won't come to that.
Umarım iş o noktaya gelmez.
- Oh, I'm sure it won't come to that.
- Eminim ki bu raddeye varmaz.
That's exactly what I need to know, you see, so it won't come back to haunt our case later on.
Bunu öğrendiğim iyi oldu... sonra başımıza bela olamaz.
But it won't come to that, Doctor.
Ama öyle olmayacak, Doktor.
It won't come to that.
Gerekmeyecek.
It won't come to that, because we'll get them out.
O gelmeyecek, çünkü onları buradan götüreceğiz.
I remember standing by the window and waving good-bye and just trying hard to believe that we really would come back. That it won't be for very long.
Pencereden onlara el salladığımı ve gerçekten de döneceğimize inanmaya çalıştığımı hatırlıyorum.
It won't come to that, but even if you're sitting on his lap...
Buna gerek kalmayacak, ama burnunun dibine kadar yaklaşsan bile...
When it started to rain, he agreed with me, that that guy won't come.
Yağmur yağmaya başlayınca, çocuğun gelmeyeceğine o da ikna oldu.
It may be that one day I won't be able to come home.
Öyle ki bir gün eve geri dönemeyebilirim.
- It won't come to that.
- Bunu istemedim.
"It probably won't come as a surprise to you " that I, I like to think of my life as a big, long meal.
Hayatımı büyük, uzun bir öğün olarak gördügümü söylemem kimseyi şaşırtmayacaktır herhalde.
MAYBE IT WON'T COME TO THAT.
Belki o kadara gerek kalmaz.
It's bad enough that you won't return my calls or come over, but just because you're seeing someone else, now you're going to treat me like a stranger?
Telefonlarıma cevap vermemen ve bana uğramaman yeterince kötü, ama sadece başkasıyla birlikte olduğun için şimdi bana bir yabancı gibi mi davranacaksın?
Long as our demands are met, it won't come to that.
Taleplerimiz yerine getirildiği sürece, o noktaya gelmeyecektir.
I'm hoping it won't come to that.
İşlerin oraya kadar varmayacağını umuyorum.
But if they can contact him it won't come to that.
Ama daha önce bağlantı kurabilirsek, bu noktaya gelmeyecek.
We're hoping it won't come to that.
İşlerin oraya varmayacağını umuyoruz.
If the ship won't come in, you got to swim out to it. Ain't that right, brother?
Gemi yanaşmazsa, senin gemiye yüzmen gerekir.
Show me a sign today that you paid attention... to any one of these things that I created... and bring them in a way that I won't expect... so I'm as surprised at my ability to be able to experience these things... and make it so that I have no doubt that it's come from you.
Bu yarattıklarımla ilgilendiğini gösteren bir işaret ver bana ve bunları hiç ummayacağım bir şekilde karşıma çıkar ki bu tür şeyleri yaşayabilme yetisine sahip olduğuma şaşırsam da bunun senden kaynaklandığından hiç şüphem olmasın.
- No, it won't come to that I'll figure something.
- Hayır, o gelmeyecek.
I'm sure it won't come to that.
Sayın Başkan, Ben... Eminim böyle bir şey olmayacaktır.
Hopefully it won't come to that, Behrooz.
İnşallah öyle olmaz, Behrooz.
It won't come to that.
İş o noktaya gelmez.
Now, we all hope it won't come to that, but if it does... don't hesitate.
Hepimiz işin oraya varmayacağını umuyoruz... Ama eğer varırsa tereddüt etmeyin.
I'm sure it won't come as a complete surprise to you - that we can no longer accept your behavior.
Eminim, bu sizi şaşırtmayacaktır ama.. .. artık sizin davranışlarınıza katlanmayacağız.
No no, it won't come to that.
- Hayır, işler oraya varmayacak.
It won't come to that.
İş oraya varmayacak.
I'm hoping it won't come to that.
Umarım durum oraya gelmez.
Now, I don't know what any of you are gonna end up doing in your lives, but I can guarantee you that there will come a day where you have a decision to make, and it won't be as easy as deciding between a heart valve and a gas chamber.
Bugün sizlerin hayatının nasıl süreceğini söyleyemem ancak emin olun ki bir gün gelecek ve bir tercih yapmanız gerekecek, işte o zaman bir yapay kalp kapakçığı ile gaz odası arasında tercih yapmak kolay olmayacak.
- It won't come to that.
- is oraya gelmeyecek.
It won't come to that.
Öyle olmayacak.
'Hopefully it won't come to it, but if it does you must promise me'that you'll shoot yourself without a moment's hesitation.'
Umarım işler o noktaya gelmez, ama gelirse bana söz vermeni istiyorum. Hiç tereddüt etmeden kendini vurmalısın.
It won't come to that, I promise.
Buna gerek kalmayacak, söz veriyorum.
- It won't come to that.
- O kadar sürmez.
Aye, well, it won't come to that.
- Evet. Umarım bu noktaya gelmez.
- It won't come to that.
- O noktaya gelmeyecek.