Lovely перевод на турецкий
23,190 параллельный перевод
My mama was so lovely She would have made your head spin
Annem öyle güzeldi ki Başınızı döndürürdü sizin
That looks lovely.
Harika görünüyor.
Finally, anybody who needs food or water, my lovely niece and her friends are here. Levanta la mano, nena.
Yiyecek ve su isteyenlere de tatlı yeğenim ve dostları yardım edecek.
Oh, what a lovely old phone.
Ne güzel bir eski telefon.
Isn't this a lovely place?
Hoş mekân değil mi?
Short dresses, lovely but short.
Kısa elbiseler, hoş ama kısa.
- No, he's lovely. - My foot.
- Hayır, hoş biri.
He's wearing a lovely red sweater.
Kırmızı ve güzel bir kazak giyiyor.
Look who's here, isn't this a lovely surprise?
Bakın burada kim var? Hoş bir sürpriz, değil mi?
But those vintage cars are lovely.
Ama oradaki model arabalar hoş.
I'm happy, you have a lovely family.
Mutluyum, çok iyi bir ailen var.
Yellow's a lovely color.
Sarı güzel bir renk.
- Hey, Maggie. - Oh, lovely.
Seni görmek güzel.
Charles, have you met the lovely Jennifer Ween-er?
Charles, sevgili Jennifer Ween-er ile tanıştın mı?
You... you guys have a really lovely place here.
Eviniz çok güzelmiş.
Oh, what a lovely reception.
Ne güzel bir karşılama.
Oh, that's lovely, and this...
Bu harika, ve bu -
Oh, you're just being modest. And you are being lovely.
- Ne kadar da alçakgönüllüsün.
It's lovely to hear from you. Yeah.
- Bunu senden duymak çok güzel.
Yes, mum, she's, um, i think she's lovely.
Evet, anne. O... Bence sevimli birisi.
Oh, you look lovely, but you have a lot of paint on you.
Çok hoş görünüyorsun ama her tarafına boya bulaştırmışsın. - Biliyorum.
You beautiful, lovely man.
Güzel, sevimli erkeğim.
Lovely.
- Güzel.
It's a lovely town.
Ne güzel kasaba!
Now, my lovely friend, what deal is it you want to make?
Söyle bakalım sevgili arkadaşım nasıl bir anlaşma yapmak istiyorsun?
That's a lovely song.
Çok güzel bir şarkı.
There's a lovely tribute to the man who cuckolded you.
Seni boynuzlayan elemanı anıyorlar.
How's that lovely wife of yours?
Tatlı karıcığın nasıl?
Lovely day for doin'business, ain't it?
İş yapmak için güzel bir gün, değil mi?
You're really lovely.
Çok sevimlisin.
Lovely.
Oldu.
Big Bad Antoine spoiled the lovely day!
Büyük kötü Antoine güzel bir günü mahvetti!
I was about to say it's lovely being together.
Bir arada olmamızın çok hoş bir şey olduğunu söylemek üzereydim.
It's lovely.
Güzel.
Why does your wife wanna sell a lovely home like this all of a sudden, anyway?
Eşin neden böyle muhteşem bir evi bir anda satmak istiyor?
Oh, that's lovely.
Çok sevimli.
Oh, that's lovely.
Çok sevimli. Sen ne düşünüyorsun?
It's a lovely meal.
- Evet. Yemek çok hoş.
That gaggle of lovely ladies?
Bir grup güzel hanım.
Lovely to see you all for the first time today.
Hepinizi bugün ilk kez görmek çok güzel.
- You look lovely.
- Harika görünüyorsun.
Coming up next, the lovely Miss Torin.
Sırada, pek sevimli Miss Torin.
And I have a friend in my lovely wife...
- Canım karım da benim arkadaşım.
Today we are blessed with some lovely weather.
Bugün güzel bir havayla kutsandık
Love-Love-Lovingly Lovely Beam!
Love-Love-Lovingly Lovely Beam!
I didn't get a chance to say the words you spoke at Abbie's service were quite lovely...
Sen konuşurken, söylemeye fırsat bulamadım. Abbie'nin hizmeti oldukça iyiydi...
While it's lovely to have you back home again, could you refrain from taunting the media?
Seni tekrar evde görmek güzel ama medyaya sataşmayı bırakır mısın?
It's lovely to be with you.
Seninle olmak çok güzeldi.
Yeah, I heard you two had a lovely dinner.
Evet, ikinizin güzel bir akşam yemeğine çıktığınızı duydum.
Who are these lovely creatures?
Bu tatlı şeyler de kim böyle?
Wow. L-Lovely home.
Eve bak!