Makes sense перевод на турецкий
8,468 параллельный перевод
Given the First and Fifth Amendments, it's unlikely that you would ever be outed as the source of the leak, but who else makes sense?
Birinci ve beşinci yasalar uyarınca sızıntının kaynağın siz olduğunun ortaya çıkması mümkün değil. ama başka kim olabilir?
None of it makes sense, Tony.
Bunların hiçbiri mantıklı gelmiyor, Tony.
I can't believe that sentence makes sense.
Bu cümlenin mantıklı olmasına inanamıyorum.
As a strategy it makes sense.
Strateji olarak mantıklı.
Yeah. So, it makes sense to pay before.
- Önceden ödemek daha mantıklı.
It makes sense that revenge would be on his mind.
İntikamı düşünmesi normal.
Yeah, it makes sense.
Evet, mantıklı.
Which makes sense, because our victim is dead.
Bu mantıklı çünkü maktulümüz ölü.
So, that actually makes sense.
Bu nedenle aslında gayet mantıklı görünüyor.
Well it makes sense you stayed.
Bence kalmanız mantıklıymış.
- That makes sense.
- Akla yatkın.
It's the only motive that makes sense.
- Bunların tek mantıklı açıklaması bu.
- Makes sense.
- Mantıklı.
- I have to say, it makes sense.
- Mantıklı açıkçası.
I think it's the only scenario that makes sense.
Mantıklı olan tek senaryo bu.
They go together in making chain link fence. That makes sense.
Tel örgü gibi bir zincir yapmak için kullanılırlar.
It all makes sense now...
Hepsi şimdi mantıklı geliyor...
See, okay, it all makes sense, because it's a circle of love.
Gördün mü, tamam, bunların hepsi mantıklı, çünkü bu bir aşk çemberi.
It makes sense.
Son derece mantıklı.
That makes sense.
Bu mantıklı.
Talk to the experts. That makes sense.
Uzmanlarla konuş, daha mantıklı.
Guys, look, uh, all right, look, maybe it makes sense if it's our killer's way of linking himself to the Vic?
Beyler, belki de katilimiz bunu yaparak kendisini kurbanlarına yakın hissettirmek istiyor?
The placement of the injuries makes sense, but the momentum of being hit by one of these vehicles would have caused a lot more damage.
Yaraların yerleşimi akla yatıyor ama bu araçlardan biriyle çarpışma momentumu çok daha fazla hasar verirdi.
Uh... Well, honey, you know, now that Leonard and I are married, it kind of makes sense that we actually live together.
Canım, artık Leonard'la evli olduğumuzdan ötürü beraber yaşamamız mantıklı oluyor.
- That makes sense.
- Mantıklı.
You know, that kind of makes sense.
Biliyor musun, mantıklı aslında.
Well, that makes sense.
Mantıklı.
Suddenly, the rabbit thing makes sense.
Tavşana hak vermeye başladım.
Yeah, that makes sense- - he steals the gold while some partner somewhere remotely controls the train.
Evet, bu açıklıyor... ortağı uzaktan treni kontrol ederken o da altını çalar.
Makes sense when you're a parolee whose ex gets murdered.
Eski sevgilisi cinayete kurban gitmiş şartlı tahliyeyle çıkan biriysen mantıklıdır.
I mean, it kind of makes sense, you know, people having different reactions to losing their souls.
Aslında mantıklı, ruhunu kaybeden insanlar farklı tepki verebiliyor.
And this makes sense to billions of you?
Bu siz milyarlarca insana mantıklı geliyor mu?
It makes sense.
Mantıklı.
None of this makes sense.
Çok mantıksız bunlar.
You fixed this, and it makes sense.
Başardın, gayet mantıklı da.
It makes no sense.
Bu çok saçma.
Makes sense.
Mantıklı.
Makes no sense.
Anlamsız.
Makes no sense to me at all.
- Hiç mantıklı değil.
That makes zero sense.
- Hiç mantıklı değil.
Makes perfect sense.
Mantıklı.
Knox killing himself makes no sense.
Knox'un kendisini öldürmesi de mantıklı değil.
It makes no sense.
Hiç mantıklı değil.
It makes the most sense to start out with something logical and uncomplicated.
Mantıklı ve karmaşık olmayan bir şeyle başlamak en doğrusu.
- That makes perfect sense.
Çok zekice bir yorumdu.
Yeah, no, that makes sense.
Bence de çok mantıklı.
That makes sense.
Mantıklı.
What makes even less sense is that 5 minutes later, the signal was bouncing off a tower in Drexel Heights 50 miles away.
Çok mantıksız. Daha da mantıksızı 5 dakika sonra sinyalin 75 kilometre uzaktaki Drexel Heights'ta bir baz istasyonundan gelmesi.
This... This makes no sense.
Bu kulağa hiç mantıklı gelmiyor.
Say something that makes sense.
Çevir kazı yanmasın.
That... that makes no sense.
Saçmalık bu.