Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ O ] / Olives

Olives перевод на турецкий

685 параллельный перевод
♪ Clean up my heart on Aisle 4 ♪ ♪'Cause that's where it lays in a heap of green olives ♪ ♪ From the olive bar ♪
Kalbimi dördüncü peronda temizle çünkü burası zeytin barında çok zeytin koyulduğu yer.
But the olives are usually eaten by insects.
Meyveler sık sık böcekler tarafından yok ediliyor.
You can't do that trick without dropping some of the olives.
Evet ama yere biraz zeytin düşürmeden bu numarayı öğrenemezsiniz.
I had a very entertaining conversation with a young lady who does tricks... with olives when she gets it right.
Zeytin taneleriyle numaralar yapan genç bir bayanla çok eğlenceli bir sohbet yaptım.
You notice he ate the olives.
Zeytinleri bir güzel yedi.
With two olives.
- Gelemem, sağol Keyes. - İki zeytinli?
VENDOR : Olives!
Zeytin!
The olives!
Zeytinler!
- You bring the olives?
- Zeytinleri getirdin mi?
Fortunately, I still have plenty of olives.
İyi ki, hala bol miktarda zeytinim var.
Oh, uh, celery and olives?
Zeytin ve kereviz?
Four olives, three pieces of celery.
Dört zeytin ve üç kereviz sapı.
If he offers you an olive branch, so today like olives.
Belki zeytin dalı da uzatabilir.
It's for plucking olives from martinis, Bill.
Zeytinleri martiniden çıkartmak için, Bill.
Like olives, dear, you acquire a taste for it.
Ama nasıl zeytinin tadına alışırsan, buna da alışırsın.
-... with square olives.
Yalnız gör. Sessizce gitmeli. Olay yok.
And soon it'll be time for a little ouzo and some olives a little cheese.
Derken, ufak bir uzo içmenin zamanıdır, biraz zeytin biraz peynir...
And olives, apricots, and grapes.
Zeytin, kayısı ve üzüm.
Olives.
Zeytin.
Oil of olives.
Zeytin yağı.
Stop playing the part of the anguished drunk digging olives out of martinis and boring everybody with tragic stories.
Martini kadehinden dışarı zeytinleri taşan, ıstıraplı sarhoş kadını oynamayı... ve acıklı hikayeler anlatıp herkesi sıkmayı bırak artık.
It's bits of salted fish, grated olives, spices, and onion batter.
Tuzlu balık, rendelenmiş zeytin, baharat ve soğanlı hamur.
I have two baked Virginia hams one huge turkey, fried chicken, cold sliced pork and plenty of barbecued spareribs, and all kinds of little knickknacks like, oh, pickled onions and olives and radishes.
İki tane Virginia usulü fırında domuz,.. ... devasa bir hindi, kızarmış tavuk, dilimlenmiş söğüş domuz,.. ... bir dolu mangal pirzola, bir sürü de garnitür olacak.
I can smell the olives.
Zeytinlerin kokusunu alabiliyorum.
Now when they drew near Jerusalem, and came to the Mount of Olives, then Jesus sent two disciples, saying to them,
Küdüs'e yaklaştıkları vakit ve Zeytin Dağı'na geldiklerinde İsa iki havarisini göndererek şöyle dedi :
Bring some olives and some nuts and lots of ice, all right?
Biraz da zeytin ve kuruyemiş lütfen. Ve bolca buz.
- Don't you use olives? - Olives?
- Zeytin koymuyor musunuz?
I got saltine crackers and green olives. That's all.
Sadece tuzlu kraker ve yeşil zeytin kaldı.
Bring my wife the sandwich, I'll have the crackers and olives.
Karıma sandöviçi getir, ben de kraker ve yeşil zeytin alayım.
- Warm? With crackers and olives?
Kraker ve zeytinle mi?
Buy cheese, olives, grapes, onion and bread.
Biraz peynir, biraz da zeytin al. Soğan, üzüm filan.
Half kilo cheese, half kilo olives, a kilo grapes.
Yarım kilo peynir, yarım kilo zeytin, bir kilo üzüm, bir kilo da soğan.
You were perfect up until the olives.
Zeytinlere kadar mükemmeldiniz.
Two olives - you can see them gently bounce up against each other.
İki zeytini biri birine yumuşakça dokunurken seyredebilirsiniz.
W-well, I'm afraid the spectacle of two olives bouncing against each other is one I'll forgo.
İki zeytini biri birine dokunurken seyretme zevkini pas geçmeyi yeğlerim.
And for you, Mr Wilde, with two olives.
Mr Wilde, size de iki zeytinli.
"... with an ornamental platter, toast... and a bed of caviar... the border garnished with a bed of olives... slices of lemon, cedar and sugar.
"... süslü bir tabakta tost bir kat havyar kenarı bir kat zeytin limon dilimleri, kaşar peyniri ve şekerle bezenmiş.
Damn town runs on olives and small talk.
Konuşma yapacağız diye bütün her yer zeytin oluyor.
Beans, olives, toasted melon seeds!
Kabak çekirdeği, meyve suyu, karpuz!
Beans, olives, toasted melon seeds...
Fındık, fıstık, karpuz...
Let us meditate tonight on the sorrowful mystery of Christ's agony on the Mount of Olives.
Bu akşam İsa'nın Olive tepelerindeki acısının üzücü sırrını düşünmemize izin verin
And before we start on the next course The elephant with olives!
Ve seriye devam etmeden önce zeytinli Fil yemeği!
The olives.
Zeytin.
Don't tell me. Black olives and a large Wild Turkey on the rocks for No.1 1.
Biliyorum... 11 numara için zeytin ve bir büyük martini lütfen.
And I want some oysters and Greek olives.
Ben de istiridye ve Yunan zeytinleri istiyorum.
In the first, we see Jesus on the Mount of Olives.
İlkin, İsa'yı görürüz Zeytindağında.
And toast and bacon and, meat loaf, olives, nuts.
Kızarmış ekmek ve pastırmadan köfte ve zeytinden de fazla enerji. Cevizden de.
- These olives...
- Bu zeytinler...
- Two olives.
- İki zeytin.
Here they are all like black olives.
Buradakiler siyah zeytin gibidir.
And some black olives. I notice you do not wear a watch.
Saatiniz yok mu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]