Passionately перевод на турецкий
295 параллельный перевод
" The mime Baptiste Deburau passionately loves an actress named Garance.
Mim oyuncusu Baptiste Deburau, Garance isimli aktrise tutkuyla aşık olur.
She fell passionately in love with him, which brings me to the cruel part of the story - merely breaking off to remark, my dear Pip, that it's not necessary to fill the mouth to its utmost capacity.
Tabi kadının da ona derin bir aşkla tutulduğuna şüphe yok. Ki bu da bana hikâyenin en acı kısmını hatırlatıyor. Ağzımızı alabildiğince doldurmanın... gereksiz olduğunu belirtmek için esas konumuzdan ayrılıyorum Pip.
"Therefore, one who loves passionately is cured of love in the end."
"Demek ki tutkuyla seven biri sonunda aşktan kurtulur."
A woman loves a man who loves passionately.
Bir kadın kendisini tutkuyla seven bir erkeği sever...
- Passionately,
- Tutkuyla.
- Passionately.
- Büyük bir tutkuyla!
Now you really will think I'm a heretic, but... I'm passionately interested in the, uh, neo-impressionists.
Şimdi benim geleneklere karşı çıkan biri olduğumu düşünebilirsiniz, ama Neoempreyonizmle, tutkuyla ilgileniyorum.
Let's say you're passionately in love with a woman.
Diyelim ki, bir kadına deli gibi aşıksın. Bir gece seni görmeye geliyor...
Bjørn Werner loved his sister passionately.
Bjørn Werner kız kardeşine tutkuyla aşıktı.
One night we came back by car I kissed her passionately.
Arabayla döndüğümüz bir gece, onu tutkuyla öptüm.
NOT JUST IN LOVE, BUT MADLY, PASSIONATELY
Delice, divanece, tutkuyla çaresizce, biteviye bir aşk.
Later I worked as a journalist passionately engaged in social issues, the problems of Southern Italy and I followed the peasants'fights.
Sonra gazetecilik yaptım, Azimle sosyal problemler üzerine eğildim, güney İtalya'nın problemleri. ayrıca köylülerin mücadelesinin destekçisi oldum.
To love – means to wish passionately, and then you can achieve anything.
Sevmek arzu etmek. Yalnız herzaman arzulamak gereklidir..
The new thing is to care passionately and be right wing.
Yeni moda tutkuyla önemsemek ve muhafazakar olmak.
And he looked intensely and passionately into my eyes and said :
Yoğun ve tutkulu bir şekilde gözlerimin içine baktı ve...
I love you passionately.
Seni tutkuyla seviyorum.
This is what I passionately collect.
Bu tutkuyla topladığım bir şey.
In 10 or 20 years, I might even grow passionately fond of you.
10 ya da 20 yıl içinde, seni tutkuyla seven biri olabilirim.
You called her so passionately
Onu ne kadar da tutukulu bir şekilde koruyorsun!
- Passionately.
- Hem de çok.
Then, little by little, more passionately.
Sonra küçük küçük, daha tutkulu.
Passionately. You might say a rock brought us together.
Bir taş bizi bir araya getirdi diyebiliriz.
Not passionately, but regularly...
Tutkulu olarak değil, ama muntazaman...
The Prince of Tübingen who had intimate connections with the Great Frederick was passionately fond of play as were the gentlemen of almost all the Courts of Europe.
Büyük Frederick'e yakın olan... Tübingen Prensi... kumara çok düşkündü, tıpkı bütün Avrupa saraylarının... centilmenleri gibi.
I also thought I was passionately in love with one of my professors.
Ben de okulda ki profesörüme aşıktım o zamanlar.
I've rarely possessed a woman I didn't love passionately.
Deli gibi sevmediğim bir kadınla çok az beraber oldum.
All the work I'd ever done... she went to bed with, very passionately.
Yaptığım tek şey tutkuyla onu yatağa atmaktı.
Despite his depression, he remained as passionately curious as ever.
Oysa ki o, depresyonuna rağmen tutkulu merakını korudu.
I'll tell Olga that you passionately love music and ask her to sing.
Olga'ya senin müziği çok sevdiğini ve ondan şarkı söylemesini istediğini söyleyeceğim.
Passionately
Tutkuyla..
I loved her passionately.
Tutkuyla sevdim onu.
Yes, Sam and I are deeply and passionately in love.
Evet. Sam ve ben birbirimize sırılsıklam ve tutkuyla aşığız.
Do you mean that, um, a man could lust passionately for a woman but he... Still he might not love her?
Yani siz bir erkeğin..... bir kadını fiziksel olarak isteyip ona aşık olmayabileceğini mi..... kast ediyorsunuz?
I wanted so much to love you passionately.
Seni tutkuyla sevmeyi çok istedim.
I too, wanted to love you passionately.
Ben de istemiştim, seni tutkuyla sevmeyi.
( Speaks passionately in Spanish )
( İhtirasla İspanyolca konuşur )
( Speaks passionately )
( İhtirasla konuşur )
( Infanta speaks passionately )
( İnfanta ihtirasla konuşur )
- Passionately?
- Tutkuyla mı istiyorsun?
Passionately.
Tutkuyla.
[Passionately] Oh, Stanley.
Stanley.
But i might become a movie star and have to kiss ladies passionately.
Ya bir film yıldızı olsaydım ve bayanları tutkuyla öpmek zorunda kalsaydım.
O, heart of the better country... love, that I will drink as fresh wine... come sink into the dark of the graves... awaken me, and I will rise... and shine in the light that I passionately desired.'
Ah, daha iyi bir dünyanın vicdanı. Aşk, ki taze bir şarap gibi içeceğim, gel, mezar karanlığının içine gir... ve uyandır beni. Kalkacağım... ve tutkuyla beklediğim ışığın içinde parlayacağım ".
I am madly, passionately in love.
Delicesine, çaresizce aşık oldum. Şaka yapıyorsun.
Feel the air, which the flowers in the linden trees breathe passionately, behold the days of luxury and beauty,
Havayı hissedin, hangi ıhlamur ağacı çiçekleri tutkuyla nefes alıyor, Zevk ve güzellikler içerisinde günleri seyredin, çünkü bugün asla dönmeyecektir.
Mr. Davis, it would be a humongous understatement to tell you how passionately I disapprove of your actions.
Bay Davis, davranışlarınızı şiddetle tasvip etmediğimi söylemem son derece yetersiz bir ifade olur.
Even if he loved a woman passionately?
Bir kadını tutkuyla sevse de mi?
I can't conceal from you that I love you tenderly, passionately... and above all, respectfully.
Sizi ne kadar şefkatle, tutkuyla ve hepsinden de öte... saygıyla sevdiğimi saklayamam sizden.
I love you really, truly, crazy, deeply and passionately.
Gerçekten, tamamiyle, delice, derinden, tutkuyla seviyorum.
I have dared to love you... wildly... wildly... passionately... devotedly, hopelessly.
Vahşi, tutkulu, adanmış ve ümitsiz bir aşkla...
I don't love music passionately.
Ben müziği çok sevmem.