Pebbles перевод на турецкий
257 параллельный перевод
Okay, what we have here now is a collection of gravel layers, and what we are mining from top to bottom is the selected reef cut, and associated with the pebbles and the pyrite that you see here,
Tamam. Burada elimizde bir çakıl katmanı var. Ve seçilmiş bir maden damarını tepeden tırnağa çıkarıyoruz.
I mean, we can clearly see the pebbles, you can see them rounded, and of course, we can see the heavy mineral concentration at the bottom of the beds.
Demek istediğim, çakılları açıkça görebiliyorsunuz ; yuvarlaklaştıklarını görebilirsiniz ve elbette yatağın dibindeki ağır mineral konsantrelerini de görebiliriz.
As you can see, it's full of thousands and thousands of round pebbles set in a fine-grained matrix of mud, clay and shale.
Gördüğünüz gibi, ince taneli bir çamur, kil ve şistin içine yerleşmiş binlerce ve binlerce yuvarlak çakıl taşıyla dolu.
And this sort of rock, which geologists call a conglomerate, were formed at a beach or a shoreline and the erosion by water has rounded these pebbles and it shows without any doubt that water existed at the surface of the Earth 3,800 million years ago, which at that time came as a complete surprise.
Bu jeologların, konglomera dedikleri kaya türü bir kumsalda ya da sahil şeridinde oluşur ve suyun aşındırması bu çakıl taşlarını yuvarlar ve bu şüpheye yer bırakmaksızın gösteriyor ki 3.800 milyon yıl önce Dünya'nın yüzeyinde su vardı ki bu bilgi o zamanlar tam bir sürprizdi.
Would you by any chance be showing any blue pebbles from the bottom?
Dipte mavi çakıl mı var, bir bakar mısın acaba?
If you throw pebbles against a window, people think it's hail... and then they come and close the window.
Cama çakıl taşı atarsan insanlar dolu yağdığını düşünür ve pencerelerini kapatmaya gelir.
What are you talking about pebbles for?
Bırak şimdi bu taş masalını.
I'm only one of the pebbles on the beach.
Kumsalda bir kum tanesiyim.
And there are the most wonderful shells and pebbles, all sizes and colors.
Ayrıca her renk ve boydan deniz kabukları ve çakıltaşları var.
Says, " These pebbles are the devil.
"Bu çakıllar tam şeytan işi" diyor.
He'll be in trouble with the clamps on those pebbles.
O çakılların üzerinde kıskaçlar büyük sorun yaratacak.
I'm going to move some of these pebbles.
Bu çakılları biraz oynatacağım.
I arranged some pebbles.
Biraz çakıl ayarladım.
Then on the eve of our wedding the night before I left for London. I was packing my bags when I heard a sound of pebbles on my window...
Düğünümüzden bir gün önce Londra'ya gelmeden önceki gece, bavulumu toplarken, penceremde bir çakıl taşı sesi duydum.
They would fall to the Earth like a shower of pebbles.
Dengeli de olmalısın.
Mere pebbles.
Sadece çakıl taşları.
- Pebbles and all?
- Çakıltaşında da mı?
The roof where we'd throw pebbles at people in the street and then hide.
Sokaktakilere taş atıp, sonra da saklandığımız çatı.
Damn the countryside, with all these pebbles!
Bu her yeri çakıl dolu kasabanın belasını versin!
These pebbles are so uncomfortable!
Çakıl taşlarının üstünde oturmak pek rahat değil.
They look like pebbles of sand don't they?
Kumlardaki çakıllar gibi gözükmüyor?
PICKERING : I say, Higgins, are those pebbles really necessary?
Baksana Higgins, o çakıl taşları gerçekten de gerekli mi?
We're Sand Pebbles.
Bizler Kum Taneleri'yiz.
Collins says that us Sand Pebbles is like machinery, only different.
Collins, biz Kum Taneleri'nin makine gibi olduğunu söylüyor, farklı makineler.
Here are your pebbles.
İşte çakıl taşların.
Those men are sitting on the beach at Calais throwing pebbles at each other... while our men are being slaughtered in Normandy.
Evet, adamlarım Normandiya'da öldürülürken 15'inci ordu Calais sahilinin tadını çıkarıyor.
Hand me some pebbles. Pebbles?
Bana bir kaç çakıl taşı uzat.
We're gonna scatter little white pebbles through the forest... just like bloody Hansel and Gretel.
Küçük beyaz çakıl taşları serpeceğiz ormanda yürürken... tıpkı Hansel ve Gretel gibi.
Then he'd see the glow of some new colours amongst the pebbles.And you could say..
Ya da mücevherlerini nehre atmasını. Sudaki küçük taşların arasında parlayan yeni renkleri görme şansı olurdu.
You now owe me 42,000 pebbles, three rocks, and one cubit.
Şimdi bana 42,000 çakıl taşı, 3 kaya ve 1 cubit borçlusun.
It sounds like pebbles when it hits the ground.
Yere çarpan damlalar çakıl taşı gibi ses çıkarıyor.
He throws pebbles up.
Buraya çakil tasi atiyor.
I swear, he throws pebbles up at me.
Yemin ederim, bana çakil tasi atiyor.
How long have they been there waiting for the boat, patient as pebbles but ready to jump?
Orada ne kadar zamandir beklemekteyseler ; öyle, çakil taslari kadar sakin ama atlamaya hazir halde...
Uh-oh, more pebbles.
A-ah, yine çakıl taşları.
Fruity Pebbles, pancakes...
Seçimi sana bıraktım. Meyve suyu, krep... Hayır.
We need two pebbles and the eyelash of a serpent.
İki çakıl taşı ve bir yılanın kirpiğine ihtiyacımız var.
The pebbles on the stream's bed.
dere yatağındaki çakıltaşları.
Pebbles on the roof. Why?
Çatıdaki çakıl taşları ne için?
They're just pebbles.
Sadece çakıl taşları.
You just take some C-4, roll it in a pile of nuts and bolts and pebbles, and it does the job.
Birkaç C-4 alıp taşlarla falan sarıyorsun, işi bitiriyor.
Like I've never seen you like that before whenever Pebbles Flintstone wears a leopard mini-dress.
Çakıl çakmaktaş'ın her leopar desenli mini elbise giydiğinde seni o halde görmedim sanki.
Throw pebbles at my window.
Pencereme çakıl taşları at.
- But they are little pebbles, that is all.
- Ama sadece çakıl halindeler, hepsi o.
These pebbles hurt.
Bu çakıl taşları da can yakıyor.
Pebbles, mostly.
Çoğunlukla çakıltaşı.
Oh, and this must be little Pebbles.
Ve sen de küçük Pebbles.
There are pebbles in the meat pie.
Et turtasında çakıltaşları var.
There are pebbles, bits of- -
Çakıltaşları, parça parça -
- Pebbles.
- Çakıl taşları.
Two pebbles.
İki çakıltaşına.