Ping перевод на турецкий
1,768 параллельный перевод
You said to tell her about Ping-Pong class.
Pinpon sınıfından bahsetmemi sen söyledin.
That means telling her that you play Ping-Pong, not that you play Ping-Pong for money.
Bu pinpon oynamandan bahset demekti para karşılığı pinpon oynamandan değil.
Uh, I actually teach him Ping-Pong at the Chinese school.
Aslında pinpon hocasıyım Çin okulunda.
Now you too tired from playing Ping-Pong?
Yani, pinpon oynamaktan çok yoruldun?
What else I got to do, become Ping-Pong king?
Başka ne yapabilirim, pinpon kralı mı olayım?
Genius child-prodigy Ping-Pong teacher, huh?
Dahi çocuk, pinpon hocası, ha?
You and me and Ping-Pong.
Sen ve ben bir de pinpon.
The Chinese invented Ping-Pong.
Pinpon'u Çinliler icat etti.
Michael's Ping-Pong tournament, I want to play.
Michael'ın yerine pinpon turnuvasında oynamak istiyorum.
I can't be honing my skills at the same time I'm teaching y'all Ping-Pong 101.
Çocuklara Pinpon dersi verirken yeteneklerimi geliştirmem mümkün değil.
I'm still not clear on the reason you chose Ping-Pong over basketball.
Basketboldan sonra neden pinponu seçtiğini hala anlamış değilim.
I didn't choose Ping-Pong over nothing, all right?
Hiçbir şeyin üstüne pinponu seçmiş değilim, tamam mı?
Well, I mean, we've been talking, and it seems like you're trying to buck the stereotype of the Asian community, yet Ping-Pong seems...
Demek istediğim şu anda asya kültürünün klişeleşmiş bir geleneğini yerine getirmeye çalışıyormuşsun gibi, ne bileyim pinpon sanki-- -
My family owns a Ping-Pong store, you know?
Pinpon malzemesi satan dükkanımız var, biliyor muydun?
- Ping-Pong's not fun anymore.
- Pinpon artık eğlenceli değil. - Evet.
This is standard Ping-Pong clothes.
Bu standart Pinpon kıyafeti.
You going to tell me my Ping-Pong stinks?
Pinpon yeteneğimi kötülemeye mi geldin?
I'm talking about Ping-Pong.
Pinpon'dan bahsediyorum.
No matter what happens, Ping-Pong is like life.
Ne olursa olsun, pinpon hayata benzer.
Welcome, everyone, to the championship match of the Golden Cock Ping-Pong Championship.
Altın Horoz Pinpon Şampiyonası'nın final maçına, hoş geldiniz.
And I just say to them, "Me love a-Ping-Pong long time."
Onlara şöyle diyorum "Eskiden beri pinpon'a bayılıyorum."
And his challenger, challenging for the title, representing Ping-Pong Palace, Christopher Wang.
Ve ona meydan okuyan, unvan için meydan okuyan pinpon Palas okulunu temsilen Christopher Weng.
Why does every guy I meet want to teach me Ping-Pong?
Neden her tanıştığım erkek bana pinpon öğretmeye çalışıyor?
That's not a bad deal - Lose a sister, gain a ping-Pong table.
Bir kız kardeş kaybet, pin-pon masası kazan.
Mom hates ping-Pong, and we're not losing a sister.
Annem pinpondan nefret eder ve kız kardeş kaybetmiyoruz.
- If She Can Do That With A Ping-Pong Ball, It'll Make For An Easy Delivery.
İyi haber, bunu pinpon topuyla yapabiliyorsa, doğumu da kolayca yapabilir.
- We're playing ping-pong.
- Biz ping-pong oynuyoruz.
We're having fun, we're playing ping-pong.
Biz eğleniyoruz, ping-pong oynuyoruz.
Who knew you could do that with a ping-pong ball?
Bir pin pon topuyla böyle bir şey yapılabileceğini kim bilebilirdi ki?
- Ping! - Hey!
Ping!
Ping!
Ping!
Ping, I got you something.
Ping, bak sana ne aldım?
- Ping.
Ping.
But that shirt is kickin though, right, Ping?
Ama tişört de harika, değil mi, Ping?
So do you think we're still delightful, Ping?
Hâlâ harika insanlar olduğumuzu mu düşünüyorsun, Ping?
Do you believe in it, Ping?
Peki, sen inanıyor musun, Ping?
Thanks, Ping.
Teşekkürler, Ping.
- Honey, Ping's been gone for an hour.
- Tatlım, Ping gideli 1 saat oldu.
Find Ping.
Ping'i bulmaya.
- Ping!
- Ping!
Please, can you help us find Ping?
Lütfen, Ping'i bulmamıza yardım eder misiniz?
- What about Ping?
- Peki, Ping ne olacak?
- What, you just want to leave Ping here?
- Ne yani, Ping'i burada mı bırakacağız?
Yes, we leave Ping here.
Evet, burada bırakacağız.
Everyone can see that Gao Ziang, Jing Ping and Jing An are attracted to you.
Gao Xiang, Jing Ping and Jing An'ın senden hoşlandığını herkes biliyor.
Ping-pong balls?
Pinpon topu mu?
- She's not touchin'it.
- Onlara dokunamaz. - Yoksa Ping-Ponglarından mı bahsediyorsun?
- You mean ping-pongs? Stop cryin'and hike the damn ball!
Sızlanmayı bırak ve oyununu oyna.
You let me ping your braces.
Pantolon askılarını çekmeme izin ver.
Why do you ping me, what is your problem, excuse me, what?
senin başka işin yok mu... hayatımı cehenneme cevirdin.. sana o günde söyledim...
Each day, the Fermilab team reports to the underground lab... analyzes data, and perfects their ping-pong game... while waiting for the one hit that will prove dark matter exists.
Her gün, Fermilab grubu yeraltı labartuarına rapor veriyor... veriler analiz ediliyor ve karanlık madde bulana kadar... Ping-pong'da ustalaşıyorlar.