Precious перевод на турецкий
6,739 параллельный перевод
- Don't you have to get over to your precious little money drop?
- Sen para teslimatına gitmeyecek misin?
Beautiful young wife and precious son, whose arrival may be heralded as we speak.
Çok güzel, genç bir eş, sevgili bir oğul... Doğduğu haberi biz konuşurken gelebilir.
As a favor to you, I'm enrolling that precious little jerk in this fresh air summer camp.
Sana bir iyilik olarak, bu küçük pisliği bu temiz hava yaz kampına kayıt ettiriyorum.
They're all around your precious King.
Hepsi değerli Kralın etrafında.
She was my most precious one.
En değerlimdi o benim.
All that's precious to you is the roar of the crowd.
Senin için değerli olan tek şey kalabalığın attığı çığlıklardır.
I had to protect my precious angels.
Değerli meleklerimi korumak zorundaydım.
Pearls, rubies, all the precious jewels of the realm seem no consequence to him.
İnciler, yakutlar, ülkedeki değerli mücevherler ona hiç gerekli görünmüyor.
They're really precious.
Bunlar gerçekten çok değerliler.
When I had all the infinite time in the world... Never had I thought that those times were precious.
Zaman nasıl geçerse geçsin, sonsuz zamana sahip olduğumdan zamanın böyle değerli olabileceğini hiç düşünmemiştim.
And that makes every moment precious.
Bu da her anımızı... çok değerli yapıyor.
You were too precious to the Khan.
Han için çok değerliydin.
Am I precious to you?
Senin için değerli miyim?
Aww, precious flowers.
Benim narin çiçeklerim..
Our precious Yi Kyung...
Biricik Yi Kyung'um...
And, of course, our most precious resource, these talented young ladies.
Ve tabii ki en kıymetli kaynağımız, bu yetenekli genç bayanlar.
And then I was raising a family of my own, knowing that those I held most precious live in every bit the jeopardy that I do.
Derken, kendi ailemi yetistiriyordum, attigim her riskli adimda en degerli hayata sahip oldugumun farkindaydim.
How are you gonna do that without your precious harmonica?
Bunu kıymetli mızıkan olmadan nasıl yapacaksın?
It seems that certain wealthy parents didn't like seeing their precious darlings duct-taped to the wall.
Görünüşe göre zengin aileler kıymetli çocuklarını duvara bantlanmış görmekten pek hoşlanmıyorlar.
Help me not to lose someone precious like sister did.
Ablamın yaptığı gibi değerli birinin kaybetmek istemiyorsan bana yardım et.
Because I don't matter to you as much as your precious sons? !
Senin için kıymetli oğulların kadar önemli değilim miyim?
Five precious hours of my life that I'll never get back.
Geri getiremeyeceğim beş değerli saatime mal oldu.
If indeed we are the preserve the precious bond between Niklaus and that child.
Eğer o bebek ve Niklaus arasındaki güzel bağı korumak istiyorsak bu gerekli.
Precious, but stop.
Çok tatlısın ama kes.
We must look forward, because to look back is to waste precious time.
İleriye bakmalıyız çünkü geriye bakmak yalnızca değerli vaktimizi harcamak olur.
We're in New York, precious.
Değerli New York'tayız.
We're in New York, precious.
New York'tayız, canım.
As sad and dreadful as death may be, it forces us to cherish every moment because the truth is... Life is precious because it's finite.
Ölüm ne kadar üzücü ve korkunç olsada bizi her anın tadını çıkartmaya zorluyor... çünkü yaşam kıymetli bir sonu olduğu için.
Otherwise your precious Nash'll get sent back and... no more garden.
Yoksa kıymetli Nash'in geri gönderilcek ve bahçe toz olacak.
Moz, I think you've lost your last precious marble.
Moz, sanırım eski değerli yeteneğini kaybettin.
Hollywood Star and precious friend Hayden Panettiere blogged today about -
Hollywood Yildizi ve hayvansever, Hayden Panettiere bugünkü kösesinde,
My precious little Esther.
Benim sevgili kardeşim Esther.
Uncle's most precious.
Dayısının kıymetlisi.
I do not lie when I say it's the most precious of all gems... and sought by the imperial court.
Yalan söylemiyorum, tüm mücevherler içinde en değerlisi ve imparatorluk sarayı bunu arıyor.
To seal that vow, she offered up a most precious thing...
O yemini tasdik etmek için de, çok önemli bir şeyi önermişti...
My time is precious.
Zamanım kıymetli.
What's so precious about that damn store?
O kıçı kırık dükkânın nesi bu kadar değerli ki?
But it's also precious... And sweet... And extraordinary.
Ama aynı zamanda değerli, güzel ve olağanüstü.
And, you can have your precious living room back.
Ve, sen çok istiyorsan değerli oturma odana dönebilirsin.
Foust : With our precious cargo loaded, it was time to make our way to the mill.
Değerli yükümüzün yüklenmesiyle,... şimdi fabrikaya doğru yola çıkma zamanıydı.
Don't worry, my precious Victoria.
Merak etme benim kıymetli Victoria'm.
Believe me, I don't want Dean getting his hands on the precious any more than you do.
İnan bana Dean'in bu şeyi eline almamasını senden fazla istiyorum.
Precious.
Değerli.
You put the life of your precious chosen one before the city, before your own father.
Kıymetli seçilmiş kişinin hayatını, babanın ve şehrinin hayatının üstünde gördün.
Your precious RGOCC.
- Değerli hastanen var ya.
Everyone is for sale, including your precious transporter.
Herkesin bir değeri vardır, değerli taşıyıcın da dahil.
Nobody's gonna spend precious resources on the killer of a young woman.
Genç bir kadının katili için kimse değerli kaynaklarını harcamayacaktır.
That's more precious than anything that surrounds us in this moment.
Şu anda etrafımızda bulunan her şeyden daha değerli.
Because if there's one thing that today has taught me, Is that life is precious.
Çünkü bugün öğrendiğim bir şey varsa, o da hayatın kıymetli olduğu.
Oh, Ursula, my poor precious darling!
Ursula... Zavallı biricik sevgilim.
Precious and clever.
Kıymetli ve akıllı.