Privileged перевод на турецкий
893 параллельный перевод
Behind that lies a long list of infractions based on his attitude that he's a special, privileged character.
Bunun arkasında uzun bir ihlaller listesi var. Sebebi, özel, ayrıcalıklı biri olduğunu düşünmesi.
"... was privileged to witness the most dramatic and astonishing scene in this inspiring day. "
"... bu ilham verici günün en dramatik ve şaşırtıcı olayına tanık oldu. "
He bought it the day following his appointment to the Senate - - And is using his privileged office for his own personal profit!
Senatoya atandıktan sonra bu araziyi satın almış ve görevini kendi çıkarları için kullanmıştır.
The prettiest sight in this pretty world is the privileged class enjoying its privileges.
Ayrıcalıklı sınıfın ayrıcalıklarının keyfini sürmesi başka bir keyif.
I'm privileged to be one of the leaders of a great movement.
Bir kurumun liderlerinden olma ayrıcalığına sahibim.
You're privileged to live at home with your mother.
Annenle birlikte yaşama imtiyazı verilmişti sana.
- The privileged few who commit it.
- Suç işlemeye uygun azınlık.
On behalf of the underprivileged children of this town... I'd like to thank you over-privileged ladies... for sharing your excess privileges with us.
Siz ayrıcalıklı hanımlara, fazla gelen ayrıcalıklarınızı paylaştığınız için kasabanın ayrıcalıklardan yoksun çocukları adına teşekkür etmek istiyorum.
I have been proud and privileged to have spent my life in the theatre, a poor player that struts and frets his hour upon the stage, and I've been honored to be, for 40 years, chief prompter of the Sarah Siddons Society.
Hayatımı tiyatroda geçirmekten gururluyum.. .. sahnede kasıntıyla yürüyen ve aşındıran biçare bir oyuncu.. .. ve 40 yıldır Sarah Siddons Cemiyeti'nin..
Some of us are privileged to know her.
Bazılarımız onu tanıma imtiyazına sahip.
Neighbors and friends, many of us were privileged to know our master.
Komşular ve dostlar, çoğumuz peygamberi tanımak ayrıcalığını yaşadı.
You're privileged under the constitution to protect yourself against questions which might implicate you in any crimes.
Herhangi bir suça bulaştığını ima eden sorulara karşı kendini savunmak, anayasanın sana tanıdığı bir hak.
You guys privileged or something?
Yoksa ayrıcalıklı filan mısınız?
The prisoners keep these mad, always inaccurate books under the watchful eye of the SS and the privileged Kapos.
Mahkumlar bunları daima yanlış, belgeler olarak, SS lerin ve imtiyazlı Kapos'un dikkatli gözlemleri altında sakladılar.
That's quite a brawl. One of the prettiest sights in this pretty world is the sight of the privileged class enjoying its privileges. Yes.
Bu tam bir ağız dalaşı.
Ladies and gentlemen, we are privileged to witness a great historic moment.
Bayanlar, Baylar. Tarihi bir olaya şahit olacağız.
Yesterday we were privileged to witness... the dismal failure of Mr. Bolton's demonstration.
Dün, Bay Bolton'un sönük, başarısız gösterimine şahit olma imtiyazına sahip olduk.
A few privileged people take their seats to participate in a river cruise in honor of Her Majesty.
Bir kaç imtiyazlı kişi, Majesteleri'nin onuruna düzenlenen nehir gezintisine katılmak için yerlerini aldı.
When I am king, there will be no privileged sanctuaries for my enemies.
Kral olduğum zaman düşmanlarıma kaçma fırsatı tanımayacağım.
You have no idea, how privileged you are!
Nasıl ayrıcalıklı olduğunu hakkında hiç bir fikriniz yok!
- I'd be privileged to help you with that.
- Sana yardım etmekten onur duyarım.
Hit and run's a dangerous sport, Mr Shayne, even for the privileged class.
Vurup kaçmak tehlikeli bir spordur Bay Shayne, ayrıcalıklı sınıflar için bile.
Today we're privileged to witness a rare event.
Bugün nadir olacak bir olaya şahitlik etme ayrıcalığını yaşadık.
You are privileged, young man, to be the first visitor to our time and space machine. There.
Zaman ve uzay makinemizin ilk ziyaretçisi olarak ayrıcalıklısın genç adam.
He who wins is privileged to wear the sacred ring from sun to moon, from moon to sun.
Kutsal yüzüğü takma ayrıcalığını kazanan kurban olmayı hakeder Güneşten ata, Aydan güneşe.
Isn't the relationship between a man and a woman in love as privileged as between a lawyer and a client?
Bir kadın ve bir erkeğin arasındaki aşk ilişkisi... bir avukatla, müvekkili arasındaki ilişki kadar özel değil midir?
As for those nobles who wish to have lodgings built at Versailles, I will declare their lodgings privileged from seizure and not to be sold by the courts.
Versailles'da konut sahibi olmak isteyen bu soylulara gelince, onların hacizden muaf ve mahkemeler tarafından satılamayacak konutlarını ilan edeceğim.
The general's aide is privileged to be at ease with his CO, to find out he puts on his pants just like any other human, one leg at a time.
Generalin yaveri rahatta durma ayrıcalığına sahiptir. Komutanına pantolonunu giydirirken. Tıpkı diğer herkesin yaptığı gibi her seferinde bir bacağını.
... privileged. "
... imtiyazlı saysalar da. "
Compassion, Marat, is the property of the privileged classes.
Merhamet, Marat, imtiyazlı sınıfların mülkiyetindedir.
And if this small bit of knowledge can help you in the future, then I'm truly privileged for my part in history
Eğer, verdiğim küçük bilgiler, gelecekte size yardım edebilirse,... benim tarihteki yerim,
DOWN WITH PRIVILEGED CLASSES.
İMTİYAZLI SINIFLARA HAYIR.
Now, you want some privileged information about a certain man, yes?
Belli bir adam hakkında özel bilgi istiyorsun, değil mi?
There's a pandemonium of pride as the Mercury astronaut arrives at City Hall to be welcomed by the mayor and other privileged dignitaries a moment long to be remembered by all who witness this stirring event.
Merkür astronotlarının, şehir meydanında Belediye Başkanı ve şehrin diğer ileri gelenleri tarafından karşılanması esnasındaki kıyamet gibi kalabalık bu olaya tanıklık edenler için hep hatırlanacak bir anı olarak kalacak.
That's privileged information, Coogan.
Bu özel bilgidir, Coogan.
They are privileged opportunities for man to hear and say.
Bunlar duymak ve konuşmak isteyen insanlar için ayrıcalıklı fırsatlardır.
I was privileged to associate with one of the best-educated families in Louisiana.
Louisiana'daki en iyi eğitimli ailelerden biriyle arkadaşlık etme ayrıcalığına sahip olmuştum.
You are privileged.
Siz ayrıcalıklısınız.
They usually don't Last... but you're privileged.
Genelde uzun sürmez ama sizin ayrıcalığınız var.
It`s my first night here, and I`d feel privileged if you`d have dinner with me.
Bu benim ilk gecem, benimle akşam yemeği yer misin?
Well, I'd feel privileged to do just that.
İtiraf edeyim, bu kadarını yapmaktan büyük bir onur duyarım.
We are very privileged and deeply honored To have with us in the studio karl marx Founder of modern socialism
Stüdyoda bulunmasından büyük onur duyduğumuz konuklarımız Karl Marx, modern sosyalizmin kurucusu ve Komünist Manifesto'nun yazarı.
The starting gates open and 1000s of robots rush off to 10 hours in a nightmare factory reeking with tons of steel - While the rich still dream... their privileged dreams -... and sticky with grease...
Giriş kapıları açılır ve binlerce robot kâbus gibi bir fabrikaya aceleyle 10 saatline doluşur üzerlerine tonlarca çelik kokusu siner ve yağdan yapış yapış olmuşken...
Quake with fear, privileged scum!
Korkudan titreyin, imtiyazlı pislikler!
Right? Come on, Lieutenant. You know my client's name is privileged information.
Yapma Komiser, müşterimin adı gizli bilgidir.
More powerful, more privileged, touched by divine providence, but still one of them.
Tabi ki daha güçlü ve daha ayrıcalıklı ilahi takdirle kutsanmış, ama yine de onlardan biri.
" the privileged simpleton and king for a day.
" Bir günlüğüne kral olan imtiyazlı budala.
You do not propose to rediscover the robust joys of illiteracy, but rather, in reading, not to grant a privileged status to any one thing you read.
Cehaletin o gürbüz neşesini yeniden keşfetmek değil niyetin daha çok, okuduğun tek kelimeye bile ayrıcalık tanımamak.
I would want no more privileged glimpses into the human heart.
İnsan kalbinin bu denli derinliklerine inmekten hoşlanmam.
" All three were privileged trustees.
" Her üçünün de güvenilir kişiler olarak bilindiklerini söyledi.
We were the privileged few.
Kesinlikle çok büyük bir iyilikti.