Produce перевод на турецкий
3,665 параллельный перевод
And this was because around 1989, Alexander Golod from Moscow believed that pyramids produce large energy fields that could affect both biological and non-biological materials.
Ve bunun nedeni 1989 civarında piramitlerin biyolojik ve biyolojik olmayan şeyleri etkileyen büyük enerji alanları ürettiğine inanan Alexander Golod'dur.
Their husbands produce low-budget movies. Am I right?
Kocaları düşük bütçeli filmler yapıyor, öyle değil mi?
We'll do our best to produce it quickly.
Üretimi çabuklaştırmak için elimizden geleni yapacağız.
We are trying to make the product line restarted ASAP to produce Windazol...
Windazol'ün en kısa sürede seri üretimine başlamaya çalışıyoruz.
We are waiting until the medicine gets produce as well.
Biz de ilacın üretilmesini bekliyoruz.
Those assholes didn't produce a single dose.
Adi herifler daha tek bir doz ilaç yapamadılar.
What? If they make public of the Windazol formula... All of the manufacturers can simultaneously produce the medicine.
- Windazol'ün formülü açılacak olursa bütün imalatçılar eş zamanlı olarak üretime geçer.
Then, we'll be able to get their bonding formula... to other companies in order to produce it in big quantity.
Bu sayede ilacın formülünü öğreneceğiz. Diğer şirketler de dahil olunca çok miktarda ilaç imal edilecek.
A heavy blow can produce amnesia, it's normal.
Bu kadarsert bir darbe hafıza kaybına neden olabilir, bence normal.
They produce a warrant, they seize all the gold in the store, saying that they need to examine it for stolen property, then they take the surveillance footage, and I know all this because PSB has been investigating these robberies
Bir arama emri oluşturuyorlar, çalıntı olduklarından şüpheleniyoruz diyerek dükkandaki tüm altınlara el koyuyorlar. Sonra da kamera görüntülerini alıyorlar. Ve ben tüm bunları biliyorum çünkü PSP 3 aydır bu soygunları soruşturuyor.
The Spirulus would then produce the cure?
O zaman Spirulus dotchusu hemen getir.
Contact with dogs causes the human brain to release oxytocin, which is the same hormone that mothers produce when they're nursing their babies.
Köpeklerle temas insan beyninin oksitosin salgılamasına neden olur ki bu annelerinin çocuklarına bakarken sağladıkları hormonun aynısıdır.
But if you get a bunch of them and you plot them, that's what we do, that's our job, we put together all these tracks and we say, "What mass of a particle would produce that?"
Ama eğer onlardan bir demet alır ve grafiğini çizersek, bütün bu izleri bir araya getirebilir ve ne kadar kütleli bir parçacık bunu üretir? " diyebiliriz.
Local produce, organic food.
Yerel ürünler, organik yiyecek.
Don't make boobs with the produce. "
"Sebzelerle göğüs yapma"
Yes, well, OK, but let's not forget, Yamaha make it, and they produce some pretty amazing motorcycle engines, and Noble have then strapped two turbos to it, so it makes 650 brake horsepower.
Evet öyle, ancak, unutmayın ki Yamaha yaptı ve onlar çok harika motosiklet motorları yapıyorlar ve Noble motora iki adet turbo bağladı bu yüzden 650 beygir gücüne sahip.
I have never met anybody in my entire life who is apparently as busy as you are, because you're a fashion designer, you've worked for Obama, starred in X-Men Origins and Madagascar, you run a scholarship fund for disadvantaged youngsters, you're a creative director at Intel, you developed smartphones, produce everyone in the world, make your own music,
Tüm hayatım boyunca, daha önce hiç senin kadar..... meşgul görünen biriyle tanışmadım çünkü sen bir moda tasarımcısısın Obama için çalıştın, X-Men Origins ve Madagascar'da oynadın,... engelli gençler için burs sağlayan bir dernek yürütüyorsun Intel'in oluşum yöneticisisin, bir çok smartphone geliştirdin,
An area no larger than the size of a coffee table can produce five litres of the stuff.
Bir masa genişliğindeki bir alanda bu mukustan beş litre üretilir.
Many rays feeding together produce a series of furrows on the sea floor and all that puffing and blowing can attract unwelcome attention.
Bir çok vatozun birlikte avlanması, deniz tabanında çizgiler dizisi oluşturuyor. Ve tüm bu öfleme ve püfleme, hoş karşılanmayan dikkatleri çekebilir.
It's a produce paradise, a veritable garden of...
Bu cennetin bir sunumu, Hakiki bir bahçe...
Dry-erase markers produce a fine particulate dust similar to chalk.
Kalem işaretleyicileri, tebeşire benzeyen ince parçacıklı toz ürettiler.
It's possible to imagine that something like the Game of Life... with only a few basic laws... might produce highly complex features.
Anlaşılıyor ki, Hayat Oyunu gibi birkaç basit kural içeren bir şeyin, karmaşık özellikler yaratması mümkündür.
And sometimes even something as cold-blooded as a dog rape... can produce something beautiful like a family.
Ve bazen en duygusuzlar bile aile gibi güzel bir şey yaratabilirler.
But if you produce evidence these questions are based on sealed grand jury evidence, I will exclude all such testimony from this suit.
Ancak bu sorgulamanın büyük jürinin gizli belgelerine dayandığını ispatlayan kanıtlar getirdiğiniz takdirde,... bütün bu ifadeleri bu davadan çıkartacağım.
Nothing like a fear of the IRS to produce results.
Bir sonucu alabilmek için, Vergi Dairesi korkusu gibisi yoktur.
Even this improvised water pistol isn't for fun - wetting the birds encourages them to preen and produce oil to waterproof their plumage.
Bu uyduruk su tabancası bile sadece eğlence için değil, ıslanmak kuşları gagaları ile tüylerini düzeltmesi için cesaretlendirip ve yağ salgılaması böylece tüylerinin su geçirmez özellik kazanmasını sağlıyor.
Their brain may only be the size of a pea, but it can remember the location of every flower and the precise times they produce nectar.
Beyinleri bir bezelye kadar olabilir ama yine de bütün çiçeklerin yerini ve tam olarak ne zaman nektar ürettiklerini hatırlıyorlar.
Then the fire cooled and the vapors condensed to produce the greatest of all earthly floods.
Sonra sıcaklık düştü ve havadaki buhar yoğunlaşarak yeryüzünün en büyük su baskınlarını oluşturdu.
Near the harbor, other factories produce steel and chemicals to make materials that others build, compose and package for export all over the world.
Limanların yanında yer alan fabrikalar diğer fabrikaların ürünlerini hazırlayıp, Dünya'nın dört bir yanına ihraç etmeleri için kimyasal madde ve çelik üretirler.
We never see the beauty of life anymore, but only what it can do to our species, what it can produce for us.
Okyanusun güzelliklerinden ziyade türümüz için ne yapabileceğini, bizim için ne üretebileceğini düşündük.
You need several kilos of sardines to produce one kilo of farmed fish.
1 kilo çiftlik balığı yetiştirmek için birkaç kilo sardunya gerekmektedir.
Thanks again, Mrs. Shay, for insisting on carrying my produce.
Tekrar teşekkürler Bayan Shay,... eşyalarımı taşımakta ısrar ettiğiniz için.
But with the vaccines that these laboratories produce, we can start to put every African nation back on its feet.
Ancak bu laboratuarda üretilen aşılarla her Afrikalı ulusu ayağa dikebiliriz.
Plants have this truly remarkable ability to harness energy from outer space to produce food.
Bitkiler, besin üretmek için dış uzaydan gelen enerjiyi bu olağanüstü kullanma yeteneğine sahipler.
The next crucial step is to see if the 300 plants in here with me can produce enough oxygen to keep me alive.
Bir sonraki kritik adım, yanımda bulunan 300 bitkinin beni canlı tutmaya yetecek kadar oksijen üretip üretemediğini görmek.
She saved a whole village, okay, and that village went on to produce three famous olympic gymnasts...
Bütün köyü kurtarmıştı, tamam mı? Ve o köy üç meşhur olimpik jimnastikçi yetiştirdi!
I want to help you, gentlemen, but I'm just the humble owner of a tiny produce market.
Size yardım etmek isterim baylar fakat.. ... ben mütevazi bir manavım.
I'm Jeff, I produce the show.
Ben Jeff, program sunucusu.
Look, I don't just produce Nicky Jay, all right?
Bak, sadece Nicki Jay'e prodüktörlük yapmıyorum, tamam mı?
To attract the bees, the flowers produce sweet honey.
Çiçekler arıları çekmek için nektar salgılıyor
In the three to four weeks of her life a bee can produce about one teaspoon of honey.
Bal arıları hayatlarının 3-4 haftasında çalışarak 1 çay kaşığı kadar bal üretebilir.
Even if alien communication sounds like empty noise to the human ear, it will still produce a 45-degree slope.
Eğer uzaylı iletişimi insan kulağına boş ses gibi gelse bile, yine de 45 derecelik bir eğim üretecektir.
Well, there's no way that natural selection would ever produce such a thing.
Pekala, doğal seçilimin böyle bir şey üretebilmesinin imkanı yok.
The resulting centrifugal force will produce an artificial gravity for the men in the rim.
Bunun sonucunda ortaya çıkan merkezkaç kuvveti halkanın içindeki insan için yapay yer çekimi oluşturacak. Şimdi yerleştirilen döşemeye bakın.
In the more near term, NASA and other space agencies talk about moving out into the solar system, and there we're looking at using a variety of extraterrestrial materials to produce propellants for rockets, oxygen for life
Güneş sisteminin dışına gitmeyi konuşmaya başladılar. Şu anda artık roketlerin ateşlenmesini sağlıyacak, hayatın sürmesi için oksijen sağlıcak hatta madde oluşturacak çeşitli Dünya dışı materyelleri kullanmayı düşünmeye başladı.
Gravity pulls rocks together, then holds them there to produce bigger and bigger piles of rubble.
Çekim gücü kayaları bir araya çeker, sonra onları bir arada tutar. Daha büyük ve daha büyük moloz yığınları üretir.
An extra three thousand casings a day I gotta produce.
İmal etmem gereken günde fazladan üç bin bomba.
We have discovered how the laws of nature, acting on the mass and energy of the Universe, started a process that would eventually produce us,
Sevgi... ve onur. Doğru... ve yanlış.
Just, uh, produce, huh?
Sadece manavsın öyle mi?
Those photosynthesising diatoms produce about a quarter of the oxygen in the atmosphere.
Fotosentez yapan diatomlar atmosferdeki oksijenin yaklaşık olarak % 25'ini üretirler.
Egyptian stellar religion. According to ancient Egyptian beliefs, ceremonies performed directly under Orion's Belt produce a sacred alignment, one through which humans could communicate with Osiris. NARRATOR :
Eski Mısır inançlarına göre