Rasa перевод на турецкий
193 параллельный перевод
What shall I get, leeks?
Ne alacağım, pırasa mı?
Fine, leeks it is.
Peki, pırasa al.
- Mrs Céline, go and get some leeks.
- Bayan Céline, gidip pırasa alsana.
I need you to buy some leeks.
Pırasa almam için sana ihtiyacım var.
Ahu likes you a lot, she asks, who's this man with moustache?
Ahu sizi çok beğenmiş, kim bu pırasa bıyıklı adam diyor.
Azem, Azem with mustache.
Âzem, pırasa bıyıklı Âzem.
The plaice is grilled, but that doesn't matter, there's life in the old thing yet. Wait a moment, got a bit confused there. Oh, yes, the plaice is grilled...
Pırasa fırın gibi, ama önemi yok... eski şeyin miadı dolmadı henüz... bir saniye, kafam karıştı... evet, pırasa fırın gibi... burası fırın gibi, değil mi?
And a big leek!
Ve büyük de bir pırasa..
There's an awfully good little Welsh place, Leek House, about five minutes'walk.
5 dakika mesafede, Pırasa Evi adında... acayip güzel küçük bir Gal restoranı var.
We're having calf's liver, prepared Veneziano in a special vinaigrette sauce, loaded with iron, and leeks filled with iron.
Yemekte'Veneziano'usulü hazırlanmış... özel'vinaigrette'soslu ve demir yüklü... buzağı ciğeri ... ve ses kirişlerine faydalı olacak... demir doldurulmuş pırasa var.
You know, Nero had leek served to him every day to deepen his voice.
Bilir misin, Neron sesini kalınlaştırmak çin -... hergün pırasa yermiş.
I bought some leeks.
Biraz pırasa aldım.
First I'll plant some leeks, tomatoes, potatoes, chervil.
Öncelikle pırasa, domates ve patates yetiştirmek istiyorum.
I don't care if he's been rogering the Duke of York with a prize-winning leek!
Ödüllü pırasa ile York Dükünü düdüklese bile umurumda değil!
- I'd like to have vichyssoise...
- Patatesli pırasa çorbası...
Your stomach must be a real tabula rasa.
Miden berbattır şimdi.
- It's got scallions.
- Pırasa da var.
There's some scallions in there.
Oh. İçinde pırasa varmış.
Barquettes with leek chiffonade.
Yumurta aklı pırasa.
rasa.
Rasa.
oh, rasa devi, the fuss, the shame.
Oh, Rasa Devi, Utanç verici!
no, rasa devi, never.
Hayır Rasa Devi, asla.
oh, rasa!
Oh Rasa!
i want to underst and properly, rasa devi.
Rasa Devi'yi tam anlamıyla anlamak istiyorum.
he had her on your wedding night... just the way rasa had my husband.
Ona düğün gecesi sahip oldu... Rasa'nın kocama sahip olduğu gibi.
as rasa would say to me :
Rasa'nın bana dediği gibi :
People were hungry, so I painted sausages and leeks.
İnsanlar açtılar, bu yüzden bende sosis ve pırasa çizdim.
Tabula rasa gentlemen.
Tabula rasa beyler.
I fried it like straw.
Pırasa gibi olana kadar kızarttım.
How about a quick shave?
Tırasa ne dersiniz?
You'll begin to grow whiskers right soon, and I thought maybe this might be a good thing for you to start in with.
Yakında bıyıkların çıkar, düşündüm de tıraşa başlamak için... bu iyi olurdu.
Ain't we manly?
Tıraşa ihtiyacın var.
Incidentally, darling, you do need a shave.
Bu arada sevgilim, tıraşa ihtiyacın var.
What you need is a shave.
Tıraşa ihtiyacınız var.
A nice, soothing shave. There now.
Güzel, rahatlatıcı bir tıraşa.
I figured you could use a shave.
Tıraşa ihtiyacınız olduğunu düşündüm.
We met him on the street, on his way to your friend, the sculptor.
Onunla sokakta karşılaştık, arkadaşın olan heykeltıraşa gidiyordu.
He needed a shave.
Tıraşa ihtiyacı vardı.
You need a haircut, too.
Tıraşa da ihtiyacın var.
For Master Mori, the sculptor
Üstad Mori'ye, heykeltıraşa.
Well, at least he'll find it useful
Eğer tıraşa ihtiyacı olursa
Still shaving your Captain as usual?
Yüzbaşıyı tıraşa devam mı?
What did Mozart, you were shaving?
N'aber Mozart, tıraşa mı başladın?
Needs a shave, this meat does.
Etin sağlam bir tıraşa ihtiyacı var, değil mi?
And you're a blind fool that needs a shave, too.
Ve tıraşa ihtiyacı olan kör bir aptal.
And I need a shave.
Ve tıraşa ihtiyacım var.
Master waits for haircut.
Usta tıraşa bekliyor.
You need to shave.
Tıraşa ihtiyacın var.
Getting ready to shave?
Tıraşa hazır mısın?
What do you call a mule that needs a shave?
Tıraşa ihtiyacı olan katıra ne dersin?
He confiscated everything made of tin. And then he sent us home early because he got his beard caught in the pencil sharpener.
Sakalı kalemtıraşa sıkıştığı için bizi eve erken gönderdi.