Singular перевод на турецкий
491 параллельный перевод
The astronomers suddenly notice strange beings coming out from underneath the mushrooms while making singular contortions.
Gökbilimciler, aniden mantarların arasından çıkan tuhaf yaratıkları fark ederler.
This singular exercise will give us workman's hands.
Bu acayip çalışma yüzünden ellerimiz ırgatlarınkine dönecek.
It's with a heavy heart that I take up my pen to write these last words in which I shall ever record singular gifts by which my friend.
Gerçekten çok ağır bir duygu içinde belki de son kayıtlarımı yazarken bana bu sıradışı hediyeleri veren
He seems endowed with a singular aggressiveness.
Garip bir saldırganlığı var.
- A singular aggressiveness.
- Garip bir saldırganlık.
Oh, she wasn't considered, uh, singular.
Bir tek o değil.
"How It Feels to Be Starving", first-person, singular.
"Açlık nasıl hissettirir?" ilk ağızdan öğrenin.
This singular structure is known as Driercliff House.
Bu kendine özgü yapı Driercliff Evi olarak bilinir.
Something singular must be done with him.
Onlara garip bir şey yapmış olmalı.
It's singular.
Bu kişisel.
But I hold a highly singular view of love.
Fakat benim aşkta tek bir bakış açım vardır.
Her power over men is said to be of a singular quality.
Erkekler üzerindeki etkisinin rakipsiz olacak derecede güçlü olduğu söyleniyor.
- You're a singular girl.
- Garip bir kızsın.
But this is a very singular... very difficult...
Bu durum çok olağan dışı çok zor...
It's just that I have a rather singular theory.
Biraz garip bir teorim varda, ondan.
This is a singular man.
Bu bir tek kişi.
What a singular magnetic wonder.
Ne acayip bir manyetik mucize.
I fail to see why I should find this one of singular interest.
Neden bunu ilginç bulmam gerektiğini anlamıyorum.
After that happened the next morning, I started writing my diary in the third person singular such as :
O olayın ardından ertesi sabah, üçüncü tekil şahısın ağzından günlüğümü yazmaya başladım, şöyle ki :
On top of the world nearer to the north pole than to any civilised area there live numbers of a singular race of nomads.
Dünyanın tepesinde Kuzey Kutbu'na her hangi bir medeni bölgeden daha yakın münferit bir göçebe ırk yaşar.
A singular person.
Müstesna bir şahsiyet.
While I was riding here, I noticed a singular lack of vegetation in the area.
Buraya doğru at sürerken, çevrede bitki örtüsü olmadığını fark ettim.
Last night you asked me about the singular aridity of the land around this house.
Dün gece bana evin etrafında hiç bitki yetişmediğinden bahsettiniz.
I find it is a singular lapse of manners :
Ben bir nezaket eksikliği olarak görüyorum.
We condemn to death without emotion and there's no singular, personal death to be had only an anonymous, cheapened death which we could dole out to entire nations on a mathematical basis until the time comes for all life to be extinguished.
Duygusuzca idama mahkum ediyoruz seçilebilecek benzersiz, özel bir idam şekli de yok bütün milletlere azar azar dağıtabileceğimiz isimsiz, ucuz bir ölüm var sadece matematiksel bir esasa dayalı hayatın topyekûn söndürüleceği zaman gelene dek.
You've had a singular honour conferred on you, Jim.
Kıdemli değilsin.
Singular?
Bir tanecik mi?
"In my lifetime, I have recorded some 60 cases," "demonstrating the singular gift of my friend, Sherlock Holmes," "dealing with everything from the Hounds of the Baskervilles"
Sherlock Holmes'un dehasını kanıtlayan 60 davasını kaydettim, herşeyle ilgili, Baskervil Tazısı'ndan tutun da gizemli kardeşi Mycroft ve de şeytansı profesör Moriarty'ye kadar.
A singular honour.
Eşsiz bir onur.
Is that singular or plural?
Bu tekil mi çoğul mu?
It has 30 years more than, that every day this couple carries through this singular ceremony, to watch the guilt of seven souls before its deuses.
Bu yaşlı çift, otuz yılı aşkın süredir her gün eski bir geleneği yaşatarak Tanrı'dan, yedi ruhun günahlarının bağışlanmasını diliyor.
I don't need to tell you that this is a singular chance for us all to...
Şunu söylememe gerek yok bu fırsat bir daha ele geçmez.
During 48 hours, workers, business-oriented storekeepers and men they had initiated a strike singular in defense of the Jews.
48 saat boyunca işçiler, esnaflar ve işadamları Yahudileri korumak için ortak bir grev yaptılar.
But as in the case of the instantaneous spread... of fashions in apparently aristocratic first names... which practically all individuals the same age will be found to bear, the object from which one expects a singular power... can only be offered for the devotion of the masses, because it's been manufactured in great enough numbers... to be consumed en masse.
Fakat ayni yastaki bireylerin neredeyse hepsine ayni ismin verilmesiyle sonuçlanan revaçtaki asil görünen isimlerin alinmasi durumunda oldugu gibi, benzersizligi vaat eden nesneler, seri üretimle üretilmisse kitlelerin tüketimine sunulabilir.
Out of this practical communication... among those who recognized each other... as the possessors of a singular present, who experienced the qualitative richness of events... as their activity... and as the place where they resided - their epoch -,
Birbirlerini essiz bir hediyenin s ahibi olarak kabul edenler, kendi eylemlerinde nitel bir zenginligi tatmis kimseler ve kendi çaglarinda evlerinde bulunan kimseler arasindaki bu tatbiki iletisimin sonucunda tarihi iletisimin genel dili dogar.
But there are some singular stories about her.
Ama hakkında eşsiz hikayeler var.
An accident occurred which took him out of the Service in a rather singular manner.
Bir olay oldu... ve bu onu oldukça ilginç biçimde ordudan ayırdı.
First person singular!
Birinci tekil şahıs!
He has a singular perspective.
Onun olağanüstü bir bakış açısı var.
First you'll begin crevassing, then cross-cut using the singular jacking method.
Önce yarık açacaksın, tek vuruş yöntemiyle çaprazlamasına kıracaksın.
And rode over the island in a singular motion.
Olağanüstü bir içgüdüyle adayı dolaştı.
This one of singular and unmistakable purpose.
Bunun eşsiz ve kusursuz bir işlevi var.
I only got one explanation, a singular one — although for me it might take the form of a small intimate service — it was to chase away the moles.
Tek bir açiklamam var, tekil bir açiklama, – hernekadar benim için küçük samimi bir hizmetin yerini tutuyor olsa da -... maksat köstebegi kovalamak.
Watson, we have been given a line of investigation which has been missed by the police, and which a singular chance has placed in our hands.
Watson, polis tarafından gözden kaçırılan bir ipucunun araştırması üzerindeyiz ve bu elimize nadir geçen fırsatlardan biri.
And upon the floor by the body was a singular hand-carved wooden club.
Ve zemin üzerinde albayın ölü bedeninin yanında, elle oyulmuş ahşap bir sopa duruyordu.
It's with a heavy heart that I take up my pen to write these last words in which I shall ever record singular gifts by which my friend
Gerçekten çok ağır bir duygu içinde belki de son kayıtlarımı yazarken bana bu sıradışı hediyeleri veren
My singular gift of observation introduction may have come from my grandmother, who was a sister of Bernais, the French artist.
Garip gözlem yeteneğim büyükannemden gelir. Fransız sanatçı Bernais'in kızkardeşiydi.
But if there is another man in England with such singular powers, how is it that neither the police nor the public have ever heard of him, let alone myself?
ama eğer ingilterede bu denli diğer yetenekli bir adam yaşıyorduysa, hükümet ya da polis bunu nasıl duymaz, kendi buna nasıl izin verir?
He has come across the most singular problem, which he thinks might interest me.
Beni ilgilendiren bir çok garip vakada, danışmak için ona uğrarım.
The fact is that a singular train of events has occurred recently at my house in Brook Street and tonight they came to such a head that I felt it was impossible to wait another hour before asking for your advice and your assistance.
Gerçek şu ki, son zamanlarda evimde bir dizi olaylar silsilesi meydana geldi. Bu gece, bu olaylar dizisi artık boğazıma kadar geldi ve hem tavsiyenizi hem de yardımınızı almak üzere size başvurmak için fazladan bir saat bile beklemenin artık imkansız olduğuna karar verdim.
Singular.
Sizin yapınızda biri.