Solution перевод на турецкий
6,368 параллельный перевод
Use your knowledge to preserve life with our solution.
Çözümümüzle hayatı korumak için bilgini kullan.
Gentlemen, since we may be trapped here, close together like for a few days, may I suggest a possible solution?
Beyler, burada tıkanıp kaldığımıza ve birkaç gün beraber olacağımıza göre bir çözüm önerebilir miyim?
Yes, contact len solution... and Packer rollerball
Evet. Kontakt lens solüsyonu ve bir paket tükenmez kalem.
Nonetheless, given the right problem, this is the correct solution.
Yine de doğru sorunun doğru çözümü bu.
George, I need you to find out what kind of work - Nexago Solutions does.
George, senden Nexago Solution'ın nasıl bir şirket olduğunu öğrenmeni istiyorum.
And if we don't find a quick solution, we may be forced to terminate a number of contracts.
Eğer hızlı bir çözüm bulamazsak sözleşmelerin bir miktarını sonlandırmak zorunda kalabiliriz.
But I didn't want to harm Lord Kim and came up with the only solution for the humble thing like me.
Ama başkomutana zarar gelsin istemedim bundan başka çarem yoktu.
What I have found in my experience is the more elusive the puzzle, the more painfully obvious its ultimate solution.
Tecrübelerimin ışığında bir sorun ne kadar anlaşılmazsa çözümü de aslında o derece çocuk oyuncağıdır.
Couldn't they become part of the solution?
Çözümün bir parçası olamazlar mı?
This is the solution most likely to lead to our desired result.
Sonucun arzu ettiğimiz şekilde çözümlenmesi için en uygun seçenek bu.
A few hours ago, I informed my father that this was my intended solution for the pirate issue on New Providence Island.
Birkaç saat önce babamı bilgilendirdim. New Providence Adası'ndaki korsanlığa çare olarak niyetimin bu olduğunu ifade ettim.
An American citizen wanted in connection with a murder in Chicago. After months of speculation, the Israeli government confirmed a major breakthrough in the peace process with the Helsinki Accords. This historic agreement outlines a two-state solution and puts Israel...
Chicagoda işlenen bir cinayetle ilişkili olarak aranan bir Amerikan vatandaşı.
Good news, I may have a solution to my heating problem.
İyi haber, ısıtma sorunuma bir çözüm bulmuş olabilirim.
I have a solution right now.
Şimdi bir çözümüm var.
We need a solution to this problem.
Bu sorun için bize bir çözüm lazım.
This is the solution.
- Çözüm.
This seems to be the only solution.
Tek çözüm bu görünüyor.
I understand our frustrations. And I am here to be the solution.
Sıkıntılarımızı anlıyorum ve buraya sorunları çözmek için geldim.
You see, the solution to your crisis is standing right in front of you.
Krizinin çözümü gözünün önünde duruyor.
So the logical solution is to lower us half a floor by accessing the reserve cable.
- Yani mantıklı bir çözüm bize yarım kat daha düşük olduğunu. Rezerv kablosunu erişerek.
Well, once a mystery's scheduled for solution, it's no longer a mystery, is it?
- Evet, bir zamanlar bir gizem çözümü için planlanan var, O ise, artık bir sır değil mi?
So, um, when Maurice's designs flopped... we wanted to find a frugal solution.
Evet, Maurice'in tasarımı fiyasko çıkınca ucuz yollu bir çözüm bulduk.
The ideal solution would be off-street parking.
En uygun çözüm yol dışına park etmek olur.
You'll never be able to please everyone, so find the solution that rings true in your heart.
Herkesi memnun edeceğine eminim. O yüzden sana doğru gelen neyse onu yap.
But we're here to find a solution.
Ancak bir çözüm bulmak için buradayız.
Let's pray you find a solution.
Umarım bir çözüm bulursunuz.
- Yes, but... how did he react when you told him our solution?
- Evet, ama çözüm yolumuzu söylediğinizde ne tepki verdi?
There's no other solution.
Başka bir çözüm yok.
Their first solution is to kill.
Onların ilk çözümü öldürmek.
Well, the only solution is to get our girl back.
Tek çözüm, kızımızı geri almak.
look at your face... everything is normal but you are not happy... really... things will be better off if something comes out... kidney.. or lung or diabetes or something... at least then.. there will a solution to this house.
Yüzüne bir bak! Her şey normal ama mutlu değilsin. Cidden, bir şey çıksa iyi olur.
It's a need right.. its a need... but that's not a permanent solution...
- İhtiyaç bu. - Doğru, ihtiyaç. Ama bu kalıcı bir çözüm değil.
Actually, I think there's a simpler solution.
Aslında daha basit bir çözüm yolu var.
Simple solution.
Kolayı var.
- I'm sure a solution will present itself. - [Horse whinnies]
Eminim çözüm kendiliğinden gelecektir.
So this is your solution.
Çözüm önerin bu demek?
This whole thing feels like a puzzle with no possible solution, like a Rubik's Cube.
Bütün bu olanlar çözümü olmayan bir bulmaca gibi, Rubik küpü gibi.
Let's say, hypothetically, there was a very logical, very expedient solution to a noise pollution problem that threatened the mental health of the entire community.
Varsayalım ki tüm halkın akıl sağlığını tehdit eden gürültü kirliliği probleminin çok mantıklı ve çok uygun bir çözümü olsun.
And let's say the solution to this problem is so straightforward... -... so basic, that a failure to recognize it is...
Ve diyelim ki bu problemin çözümü o kadar basit ki başarısız olması için...
Now let's say the solution to the problem is so straightforward, - so practical, that a failure to realize it...
- Diyelim ki bu problemin çözümü o kadar basit ki başarısızlık için...
We'll find some solution.
Başka bir şekilde çözüm bulabilirdik.
Hmm? Well, good old Joe here might have found a solution to the problem.
Vefakâr Joe soruna bir çare buldu.
The simple solution would be to tell the truth... and let the chips fall where they may.
Doğruyu söyleyip her şeyi oluruna bırakmak basit bir çözüm olabilirdi.
I don't even like what I chose to wear tonight, so this is actually a great solution for me.
Bu akşam giydiğimi zaten beğenmemiştim o yüzden bu benim için güzel bir çözüm oldu.
Because you treat violence like it's the solution.
Çünkü sen de çözüm şiddetmiş gibi davranıyorsun da ondan.
When he saw you this morning at the playground, he saw sweetness on your faces and he thought that maybe this could be the solution.
Bu sabah sizi parkta gördüğünde sizin o yüzünüzdeki mahsumiyetinize inandı. Ve ikimiz için çözümün bu olacağını düşündü.
I am here to work with you towards a solution.
Sizinle birlikte bir çözüm bulmak için buradayım.
So the electrolyte at an aqueous solution will produce electricity and will receive electrons.
Sulu çözeltideki elektrotlar ile elektrik üretecek ve elektronları toplayacaksınız.
Like "Strike on a solution to the problem."
"Soruna bir çözüm bul."
the solution, so obvious.
Çözüm çok basit.
This is the second solution.
- Bu da ikinci çözümdü.