Taker перевод на турецкий
370 параллельный перевод
My ticket taker had a wedding.
- Biletçimin düğünü vardı.
- And profit taker.
- Ve kârdan pay alan kişisin.
You're a maker or a taker.
Belki de olabilir.
Me, I'm a taker.
Ben, alıyorum.
I wound up in jail because I didn't know how to be a big enough taker.
Çünkü fazla kabiliyetli değildim. Sadece basit bir hırsızdım.
The big-shot taker?
Büyük bir hırsızla mı?
Are you A census taker?
Nüfus memuru musunuz?
- He's a taker.
- O bir alıcı.
"The giver gets and the taker has and the receiver wants."
"alan kişide vardır ve alıcı ister."
And for another thing, she ain't a liberty taker.
Ayrıca da, haddini bilir.
Um, this is a joke, uh, uh... about a census taker who was, uh... up in the Ozark Mountains and, uh... he went up to this - to this little shack, you know... and he knocked on the door and -
Um, bu şaka, uh, uh - bir nüfus memuru hakkında... o Ozark dağlarına gitmiş ve... tırmanmış ve - küçük bir kulübenin, bilirsin... kapısını çalmış ve -
I heard your care taker say men of the underworld do many things in spite of themselves, including killing
Duydum ki bazen insanlar kendilerine rağmen yapmak zorunda oldukları şeyi yapıyorlar buna öldürmekte dahil
You're a fucking liberty taker.
Sen büyük kazıkçısın.
It's gonna get a taker.
Biri kapacak.
You are professional picture taker.
Artık profesyonel bir fotoğrafçısın.
Am I a life-taker?
Katilim ha?
He's a risk-taker.
Risk almayı sever.
Says to people : confident, a risk-taker, not afraid to be noticed.
Derler ki : Kendine güvenenler sonuçlarından korkmadan risk alırlar.
Now, he got another taker in Arizona, but I was first.
Arizona'dan bir alıcı daha var ama ben ilktim.
A census taker once tried to test me.
Bir keresinde nufus memuru beni test etmeye kalkıştı.
Not being a taker.
Hep alıcı olmak değil.
I'm a giver and you're a taker.
Ben veriyorum, sen alıyorsun.
Due respect, he's an order-taker.
Saygısızlık etmek istemem ama o bir emir eriydi.
TELL ME, HOW MANY- - WHAT AM I, A CENSUS TAKER?
- ben neyim, bir nüfus memuru mu?
You know, we went to film school together, and now he's a token taker?
Biliyorsun, film okuluna beraber gittik ve o şimdi jetoncu.
You know what you do? You take this train one stop uptown... get offand you ask the token taker there.
En iyisi, bu trenle, diğer durağa gidin ve oradaki jetoncya sorun.
You're the risk taker.
Riski alan sensin.
He is sooner caught than the pestilence, and the taker runs presently mad.
Vebadan daha çabuk bulaşır insana. Ve ona yakalanan sonunda deli gibi koşmaya başlar.
Uh, carton packer... ticket taker... suicide...
İşlerine ne dersin? Ah, tamam. Paketleyici.
There is a fairy tale called "The Bamboo Taker".
"Bambu Dikici" diye bir peri masalı var.
This method has proven successful in winning the hostage-taker's trust.
Bu yöntemin, rehinecinin güvenini kazanma konusundaki başarısı kanıtlanmıştır.
You've got an incredibly powerful motorized taker that pulls the film through.
Filmi çekebilmen için, inanılmaz derecede güçlü, motorlu bir aksama ihtiyacın var.
Fell down, started mumbling in Lithuanian which our junior ticket taker there diagnosed as a seizure.
Düşmüş, Litvanya dilinde mırıldanmış şuradaki biletçimiz de havale teşhisi koymuş.
That's negative six degrees Celsius, a system named after the Swedish astronomer and compulsive temperature taker!
Bu da - 6 selsiyus derecesi eder ki adını İsviçreli gök bilimci koymuştur ve mecburi ısısı alınmıştır.
"Shannon, you're a taker," they said.
"Shannon, sen bir tüketicisin",
He's adventurous, a risk-taker.
Maceracı, risk alan birisi.
She's a pathological picture-taker.
Otomatik. O tam bir fotoğraf çekme hastası!
I'm a risk taker.
Bazı risklere girdim.
Capulet and Montague! such soon-speeding gear as will disperse itself through all the veins that the life-weary taker may fall dead.
Bulun düşman Capulet ve Montague'ları! Bir içimlik zehir ver bana Ama çabuk etkilemeli, yayılıp bütün damarlara, bir anda öldürmeli bu canından bezmiş adamı.
She was a great taker of pills.
Haplara iyice kaptırmıştı.
I can't put a hostage-taker on television.
Bir saldırganın TV'de çıkmasına izin veremem.
We take you now, live, inside the Museum of Natural History to meet the hostage-taker.
Şimdi sizi, naklen, Doğa Tarihi Müzesine götürüyoruz saldırgan ile tanışmaya.
She's a heartbreaker A love-taker
O bir kalp kıran Aşkı geri alan.
Heartbreaker Love-taker
O bir kalp kıran Aşkı geri alan.
After 6 hours, hostage negotiator Danny Roman risked his life disarming the hostage-taker to end the standoff.
6 saat sonra, rehine görüşmecisi Danny Roman hayatını riske atarak rehinecinin silahını aldı ve gerilime son verdi.
Never say "no" to a hostage-taker.
Bir rehineciye asla "hayır" deme.
Never keep a hostage-taker waiting.
Bir rehineciyi asla bekletme.
"Don't breach if the hostage-taker is willing to kill."
"Rehineci karşılığında öldürmek istiyorsa, girmeyin."
I am the fulcrum, the giver and the taker.
Denge noktasıyım, alan ve veren kişiyim.
Taker.
Alıcı.
I may have walked out of that meeting Joe Martin, corporate sell-out, but I'm walking back in José Martinez, risk taker.
Bu toplantıdan Joe Martin olarak çıkmıştım. Ama şimdi Jose Martinez olarak geri dönüyorum. Riskten korkmayan adam.