Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ T ] / Tend

Tend перевод на турецкий

3,968 параллельный перевод
When we visit Sea World, we tend to take advantage of the fact that Shamu has been provided with a safe and comfortable habitat.
SeaWorld'ü ziyaret ettiğinizde Shamu'ya güvenli ve rahat bir ortam sağlandığını bilmelisiniz.
They tend to live a lot longer in this environment, because they have all the veterinary care.
Bu ortamda çok daha uzun yaşıyorlar çünkü veterinerler tarafından bakım yapılıyor.
Female killers tend to suffer from chronic detachment.
Kadın katiller genellikle sürekli takıntıları olan kişilerdir.
Athletes tend to be superstitious.
Sporcuların batıl inançları olur.
Yeah, you can tend to the drinks, make sure everyone's cup is full at the feast all night long.
Evet, içkileri tazeleyebilirsin, şölen boyunca herkesin bardağının dolu olduğundan emin olursun.
Tend your sick ones, Oh Lord Christ.
Tanrım, hasta olanların yanında ol.
And I would have a woman tend to my needs, in brief hours before I move with Spartacus...
Ben ihtiyaçlarimi gidermesi için yanimda bir kadin istiyorum. Ben Spartacus'le yola çikmadan önce...
I tend to agree about the pikes.
Mızrak konusunda ben de ondan yanayım.
So perhaps you should tend to those before threatening me.
Yani beni tehdit etmeden önce kendi açıklarınıza baksanız daha iyi olur.
Yeah, well, you tend to overthink things, and that's an issue for you.
Sen de her şeyi fazla düşünme sorunu var.
People in my alleged line of work don't tend to be locked up.
Casusluk işinde çalışanlar hapse atılmazlar.
We tend to be traded.
Genellikle takas ediliriz.
Although giraffes tend to spend a lot of their time in groups, they don't actually have much of a bond with other giraffes.
Her ne kadar zamanlarının çoğunu gruplar halinde geçirseler de aslında diğer zürafalarla pek bir bağları yoktur.
This is to give them a better chance against predators and because elephants tend to travel large distances, so this youngster won't hold the herd up too much.
Bu onlara, yırtıcılara karşı daha iyi bir şans verir. Ayrıca filler uzun mesafeler katettikleri için bu yavru sürüyü yolundan fazla alıkoymayacak.
The females form strong bonds with one another and nurture their offspring, while the males tend to spend their time independently.
Dişiler birbirleriyle güçlü bağlar kurup yavrularını büyütürken erkekler zamanlarını yalnız geçirmeyi tercih ederler.
Wildebeests tend to group together in large herds when the chances of being attacked by a predator are high.
Bir yırtıcının saldırısına uğrama ihtimali yüksek olduğunda antiloplar genellikle büyük sürüler oluştururlar.
Women do tend to move on quicker than men.
Kadınlar, erkeklerden daha çabuk "yaşama devam etme" eğilimindedirler.
Don't you know that politicians tend to keep their concubines in the closet?
Politikacıların metreslerini genelde gizli tuttuklarını bilmiyor musun?
Small fish tend to be eaten by the bigger ones, so... And you're the goldfish, I take it?
Küçük balıklar büyük balıklar tarafından yenilmeye meyilli olurlar, bu yüzden... ve sen de anladığım kadarıyla japon balığısın?
Wait-wait, Hetty, actually there's a problem with the small fish,'cause they tend to be eaten by the bigger ones. You couldn't... Ah-ah-ah!
Bekle, Hetty, küçük balıklarla ilgili sorun var, Küçük balıklar büyük balıklar tarafından yenilmeye meyilli olurlar.Yani sen...
Trees tend to have big seeds.
Ağaçlar büyük tohum bırakma eğilimindedirler.
So, if you feed on some small seed, you tend to have a small beak, and if you feed on large seed, you tend to have a really big beak and you tend to have a hard bite.
Eğer küçük besinlerle beslenirseniz, küçük bir gagaya sahip olma eğilimi gösterirsiniz. Eğer büyük besinlerle beslenirseniz, büyük bir gagaya sahip olma eğilimi gösterirsiniz. Isırığın zorluğuna göre eğiliminiz belli olur.
Tortoises tend to come to the highlands at the coolest time of year.
Kaplumbağalar yaylalara, yılın en soğuk zamanında gelme eğilimindedirler.
But then when the rains kick in, the lowlands tend to green up, and the tortoises go down there, probably to fatten up.
Sonra yağmurlar yağdığında, ovalar yeşillenirler, Kaplumbağalar aşağıya inerler. Muhtemelen beslenmek için.
So, thanks to that unique situation, you tend to get these huge phytoplankton blooms and this is literally millions of these tiny organisms coming together.
Bu benzersiz konuma şükürler olsun. Burası büyük miktarda fitoplankton patlamalarını toplama eğilimindedir. ve bu kelimenin tam anlamıyla milyonlarca küçük organizmaların bir araya gelmesi demek.
Look, I know we all tend to talk about everything, but, uh, we're not gonna discuss our relationship with you.
Her tür konuyu konuşmaya meyilli olduğumuzu biliyorum ama,... ilişkimizi size anlatacak değiliz.
- Did Grayson ask you to tend bar while he's gone?
- Grayson barla ilgilenmeni mi istedi?
Political wives tend to like me.
Siyasi eşler beni severler.
Old belongings tend to get sent.
Genelde böyle kutuların içinden eski eşyalar çıkıyor. - İyi günler.
Homies tend to hit the nigger in the lungs first, right?
Benim adamlar önce zencinin ciğerlerine, dalmak istediler.
People don't tend to hide for no reason.
İnsanlar nedensiz yere saklamazlar.
Most torturers tend to have their favourite areas of the body to work on.
Birçok işkenceci vücuttaki favori kısımlarını kullanırlar.
I shall tell the groom to tend to your horses.
Seyise söyleyeyim de atlarınızla ilgilensin.
Well, things tend to get done quickly when the mayor asks for them.
Şey... Başkan istediğinde işlerin çabucak bitmesi gereklidir.
Scared little boys tend to have overactive imaginations.
Ürkmüş küçük bir çocuk kendi hayal gücüne inanır.
Things tend to go missing.
Her şey kalbolma eğilimindedir.
He can cook, tend horses.
Yemek pişirebilir, atlara bakım yapar.
And the Pope would say that's not palatable. And I would tend to agree with the Pope.
Papa bu duruma kabul edilemez deseydi onunla hemfikir olurdum.
I'm stepping aside from the Polish liberation movement to tend to my personal and spiritual life.
Kişisel ve ruhani yaşamıma vakit ayırmak üzere Polonya bağımsızlık hareketinden çekiliyorum.
Hey, you've got real fires to tend there.
Halletmen gereken daha önemli işlerin var.
I would say you remind me of me, but those things tend to backfire on people.
Hukuk fakültesinde olduğun sürece seni izledim.
I know you tend to give up easily when stuff gets the least bit difficult, so... parking spot.
İşler zorlaştı mı peşini bırakma konusunda eğiliminin olduğunu biliyorum. Bu yüzden sana park yeri ayırıyorum.
I tend to get a little compulsive when it comes to gambling.
Konu kumara gelince biraz zorlamak gerekir beni.
The people from above tend to look for a sacrificial lamb nearby.
Yukarıdakiler bir günah keçisi bulmak isteyecektir.
And the elephants in the rains, they all tend to come together, so it was like all these groups which had been dispersed, which had been just somehow coping on their own, all got back together again,
Bütün bu dağılmış gruplar yeniden birleşti. Adeta bir festival atmosferiydi.
Two local shepherds, Amur and Nasser, have volunteered to tend the equipment full-time.
İki yerli çoban, Amur ve Nasır, ekipmana gönüllü göz kulak oldu.
I tend to be a bit obsessed.
Biraz takıntılıyım.
I go to so many of these events, for Peter, and, uh, they... they all tend
-... ama hepsi birbirine karışır.
It started by accident, actually, as these things tend to do.
Şans eseri böyle bir şeye yeltendim diyebiliriz.
Clerical errors tend to happen from time to time.
Yazım hataları zaman zaman olabiliyor.
People tend to take it the wrong way- - the way that you're taking it right now, I think.
Sanırım şu anda senin de öyle anladığın gibi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]